2
Koşarak köşeyi döndüğüm o an hem kısacıktı hem de bir ömür kadar uzun. Zaman sanki yaşam ve ölüm arasında sıkışmıştı. Işıktan kamaşmış gözlerimin önünden görüntüler geçmiyordu belki ama aklımda onlarca düşünce vardı ve hepsi, her şeye rağmen yaşamakla ilgiliydi.
Bir adım ileri mi koşsam yoksa geriye mi gitsem kurtarırdım canımı?
Karara varacak zamanım olmadan vücuduma çarpan sert metalin ezdiği etimi, kaslarımı, kemiklerimi bir bir hissedebilirmişim gibi geliyordu. Hissedemedim... Sokağı inleten fren sesiyle birlikte ayaklarım yerden kesildi. Önce arabanın ön camına ve tamponuna çarptım, ardından çuval gibi asfalta düştüm. Omzumun altında bir şeylerin çatırdadığından emindim.
Kemiklerim miydi yoksa arabanın camı mıydı? Başımı vurmuş muydum mesela? Kırığım ya da kanamam var mıydı?
Başım dönüyor, omzum ve sırtımdaki acı nefesimi kesiyordu. Buna rağmen çığlık bile atamadım. Manevi yönden canımı yakan, ruhumu inciten her şeyi bastırmayı öğrenmiştim ama fiziksel olarak ilk kez sınanıyordum.
Acı eşiğimin yüksekliğinden miydi yoksa şoktan mıydı? Sahi, yıllardır çığlık atmış ya da bağırmış mıydım ki ben?
Mümkün olduğunca kıpırdamamam gerektiğini bildiğim hâlde kıvranmak istiyordum. Kendimi sabit durmak için zorluyor, ayık kalmaya çalışıyordum ama hiç kolay değildi. Açılan araç kapısının ve yaklaşan adımların seslerini, kulaklarımdaki uğultudan zar zor ayırt edebildim.
Uykuya dalmak kadar kolaydı belki de ölüme teslim olmak ama ben ölmeyi istiyor muydum?
Sakin, sığ nefesler almaya ve hareket etmemeye odaklanabilmek için gözlerimi açmadım. Belki de en olmadık anda, hayatımda ilk defa aklım bu kadar netti.
Yaşamak istiyordum. Yaşamalıydım çünkü yıllardır benim olmayan suçların bedelini ödediğim bu hayattan alacaklıydım.
Adımlar yanı başımda durdu. Derin bir iç çekiş, kumaşların fısıltısına eşlik etti. Boynuma dokunan elin ısısıyla irkilene kadar, buz gibi olduğumu hissetmemiştim bile.
"Şükürler olsun! Sakin olmaya çalış ve kıpırdama! Ambulans çağıracağım," diyen endişeli sesle soluğumu usulca saldım.
Beni bu hâlde bırakıp gitmeyecek...
Konuştuğu kişiye durumu özetleyip, hızla bir ambulans göndermesini istedi. Üzerime de ceket ya da kaban olduğunu sandığım bir şey örttü. Telefondakinin aksine daha yumuşak bir ses tonuyla konuşuyordu benimle.
"Beni duyabiliyor musun? Ambulans yolda, merak etme kısa sürede burada olacak. Gözlerini açabilir misin?"
Çok üşüyordum. Saç diplerimden ayak tırnaklarıma kadar her yanım sızlıyordu ama ambulans gelene kadar dayanmalıydım.
"Canının çok yandığını biliyorum ama korkma sakın. Geçecek. Elimi sıkabilir misin?"
Gözlerimi açarsam acıyı zapt edememekten korkuyordum ama sesindeki şefkati duymak iyi geliyordu. Elini sıktım yavaşça.
"Aferin sana, benimle kal olur mu? Görebildiğim kadarıyla ciddi bir yaran ya da kırığın yok. İnan bana, kırık gördüğümde tanırım."
Aklımı okumuş gibi söylediği sözler, biraz olsun rahatlamamı sağladı. Kapalı gözlerimi sıkıca birbirine bastırdım. Sıcacık iki damla, saç diplerime doğru süzüldü.
"Söz veriyorum, iyi olacaksın. Hadi kızım, konuş benimle ki sesini duyayım!"
"Teşekkür... Ederim..." diyebildim zor da olsa. Çarptıktan sonra dönüp gitse kimse farkıma bile varmayabilirdi ya da öyle birileri bulurdu ki beni, ölmek için dua ederdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Ruhu (Kitap/Yeniden Yayımda)
RomanceHatıraların, gecenin ruhunda kanat çırpması... Geçmişi silinmiş, geleceği ise kimsesizliğe teslim edilmiş bir kadının hayata tutunma mücadelesi... Yıllarca saklı tutulan gerçekleri öğrenme yolunda ilerleyen Sare, kendini bir anda hiç ummadığı olayla...