3
Başımdaki ağırlık ve altımdaki yumuşak yatağa rağmen sızlayan vücudumla kendime gelmeye başladıysam da göz kapaklarım açılmamak için direniyordu. Gece yaşananların, hayatımda gördüğüm en garip rüya olmasını, uyandığım yatağın kendiminki olmasını diliyordum. Olmadığını bile bile...
Şenay ablanın kapıma dayanıp, "Tek başına eve geçmekle kurtulamazsın, öyle yatıp zıbarmakla olmuyor işler! Kalk çabuk! 'Okul' diye tutturmadan evi topla, yemeği hazırla, sonra ne halt edersen et!" diye başlayan işkencesine bile razıydım ama evimde değildim. Sessizliğe bakılırsa hastanede de değildim. Aklım seçenekleri eleyerek kaçınılmaz sonuca ulaştıkça kalbim sıkışıyordu sanki.
Şenay abla eğer dün gece yapmadıysa bile bu sabahtan itibaren, polis haricinde aklına gelen herkesi aramış olmalıydı. Ya İsmail ortaya çıkmışsa? Ya ortadan kaybolduğumu, söylediklerini yapmadığımı düşündülerse?
Babam... Babam aklımdan geçince bile, boğazımdaki yumru nefesimi kesecek kadar büyüyordu. Her günüm tek ve en büyük korkumun düşüncesiyle geçmesine rağmen, her seferinde nasıl oluyordu da aynı acı oturuyordu göğsüme? Hapsolduğum çıkmaz, zaman geçtikçe beni daha çok zorluyor, büyüdükçe daha çok incitiyordu. Adı üstünde, çıkmazdı işte!
Yapmam gereken, bulunduğum ana odaklanmaktı. Bir bodrum, hatta zindanda olsam şaşırmazdım belki bu kadar. En azından bekliyor olurdum. Oysa ben, koyu renkli sade mobilyalarıyla açık renk perde ve yatak örtüleri olan bir odada, başımın altında yüksek bir yastıkla ve boynumu saran boyunlukla uyanıyordum. Askıdaki kolumun altında bile destek vardı. Tüm bunlar üzerime çöken garip rahatlığa rağmen aklımı karıştırıyordu. Neydi bu adamların niyeti?
Odayı ışıkla dolduran geniş camlar ve iki de kapı vardı. Ardına kadar açık olandan koridor görünüyordu, diğeri kapalıydı. Ev o kadar sessizdi ki benden başka kimse yok gibiydi. Kapıları ardına kadar açtıklarına göre ya kaçıp gitmeyeceğimden emindiler ya da... Zaten ya da kısmının içinden çıkamıyordum. Hem kaçarken önüme dikilip ödümü koparıyor, baygınken beni buraya getiriyorlar hem de rahat ettirip serbest bırakıyorlardı.
Sağlam kolumdan destek alarak kalktım. Camdan bakarsam nerede olduğumu anlarım umuduyla ilerlediğimde gördüm serbestliğin sebebini. Çevrede ağaçlardan başka bir şey yoktu. Kocaman bir bahçenin içindeydi ev. Dahası dışarıda gezinen, ellerinde telsizleri ve sırt askılarında silahları olan iki adam vardı. Neyin içine düşmüştüm ben böyle?
"Yok artık!" diye mırıldandım.
"Dahası da var! Aklından geçenleri rafa kaldırsan iyi olur."
Düşündüklerimi doğrulayan kelimeleri duyduğumda yerimde zıpladım. Ağzımdan kaçan çığlığa engel olamadım. Ne ara gelmişti bu adam?
"Korktun mu, Kaçak? Daha başlamadık bile!"
Ciddi miydi, dalga mı geçiyordu? Sorularımın cevabını bilememek onu olduğundan daha ürkütücü yapıyordu. Bu durumun farkında mıydı acaba?
"Ben..." Sesimi toparlamaya çalıştım. "Geldiğinizi duymadım. Özür dilerim."
"Özür dileme, etrafında olan bitenin farkına var. Bu dalgınlıkla bir de kaçmaya kalkıyorsun. Çok dikkatsizsin, Kaçak."
"Sare..." dedim. "Adım Sare."
"Her neyse..." Belli belirsiz bir omuz silkmeyle elindeki tepsiyi camın önünde duran berjerlerin arasındaki küçük masaya bıraktı. Bir tanesine yerleşip başıyla oturmamı işaret etti. "Bir şeyler ye, ilacını da iç. Konuşacağız!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Ruhu (Kitap/Yeniden Yayımda)
RomanceHatıraların, gecenin ruhunda kanat çırpması... Geçmişi silinmiş, geleceği ise kimsesizliğe teslim edilmiş bir kadının hayata tutunma mücadelesi... Yıllarca saklı tutulan gerçekleri öğrenme yolunda ilerleyen Sare, kendini bir anda hiç ummadığı olayla...