5
Alkan'ın çenesinde kocaman bir morluk, boynunda derin tırnak izleri vardı ama bunlardan öte, asıl dikkatimi çeken kaşındaki yarıktı. İnce bir sızıntıyla yanağına süzülen kan, gömleğinden içeri akıyordu. Kavgaya karıştılar, desem Hızır Bey'in gömlek ütüsü bile bozulmamıştı. Üstelik konuşmalardan anladığım kadarıyla bütün gece beraber işteydiler. Kanaması hâlâ devam ettiğine göre yarası çok yeni olmalıydı. Acaba çıkarken mi bir şey olmuştu? Belki de ayırmaya çalıştığı birileri yüzündendi ya da Alkan, babasını korumak için mi atılmıştı kavgaya?
Sonu yoktu ihtimallerin, hepsi mümkündü ama beni böyle şaşırtan, ne kadar uzun ne kadar yapılı olduğundan ziyade duruşundan ve bakışından bile güç taşan bir dev gibi görünmesiydi,daha ilk andan beri. Hiçbir şey ona dokunamaz, zarar veremez gibi gelmişti ve şimdi karşımdaki adam yüzü kan içinde, babasına yaslanmış, neredeyse sallanarak yürüyordu.
"Laf dinlesen ölür müsün be adam!" Hızır Bey, kolunu omzuna doladığı oğlunu koltuğa bıraktığında hâlâ söylenmeye devam ediyordu.
"Babam gözünü seveyim, dinleyecek ne var?"
"Daha ne olsun? Yüz kere dedim sana, kafan başka yerde erteleyelim şu işi!"
"Erteleyip, o şişko hıyarın ağzına laf vermem ben! Sağda solda 'Hızır Bey'in adamları tabansız çıktı. Alkan bile yokuşa sürdü,' diye dolanacaktı. Yediklerini ağzından sıçıyor, ishal ağızlı..."
"Sare, iyi akşamlar kızım." Alkan devam ediyordu ama benim varlığımı fark eden Hızır Bey'in öksürüğüyle bir ara verdi. Tanımaya çalışır gibi gözlerini kısarak bana baktı.
"Neyse! Artık elinde kalan pelteyle ne yapacağını düşünür, uzunca bir zaman da uğramaz. Hem sen söyle, Hızır Bey! Ben çıkmasam, çocuklardan biri illaki atacaktı kendini ortaya. Karşımıza çıkardıkları o bozayı için hangisini feda edecektin?"
"İzin verir miyim çocukların hiçbirine? Oğlum, kendi ağzınla söylüyorsun bozayı diye. Ne demeye atlıyorsun her önüne gelene? Sende bu akşam başka bir hâl vardı ya, çıkar kokusu!"
Alkan'ın boynu ve kaşı kötü görünüyordu. Araya girebilseydim, pansuman gerektiğini söyleyecektim. Birkaç kere "Pansuman..." diye söze başladım ama ne mümkün! İkisinden biri konuşmaya mutlaka devam ediyordu. Araya giremeyince bugün, benim için çıkardıkları yiyecekleri bozulmamaları için kaldırırken buzlukta gördüğüm soğuk kompreslerden birini almaya mutfağa, ardından da bir şeyler bulma umuduyla banyoya yöneldim.
"Bir kere de 'Eline sağlık!' desen ya!"
Allah'ım bu adam resmen babası köpürdükçe kıkırdıyordu.
"Varsayalım ki 'Aferin oğlum, eline sağlık, tepeledin adamı,' dedim. Mutlu mesut kapattık konuyu. Sen 'Tamam, gidelim hastaneye,' diyecek misin? Ben malımı biliyorum, demezsin! Hepsini geçtim. Adamın tırnakları çöplük gibiydi be oğlum, mikrop kapacaksın. Kaşın da derin. Gel, inat etme, bari Taylan'ı çağırayım. Uğrasın, pansuman yapsın."
"O sırıtık suratlı doktor bu eve girerse bir daha sağ çıkacağına söz veremem."
Lavabonun altındaki dolapta bulduğum tam teşekküllü ilk yardım setinin içindekileri görünce biraz yadırgasam da hazine bulmuş gibi sevindim. Belli ki sıklıkla lazım oluyordu bu malzemeler. Kolumdaki askıyı çıkardım, ilk yardım setiyle birlikte Alkan'ın oturduğu koltuğun yanındaki sehpaya bıraktım. Hiç laflarını kesmeden kompresi çenesine koydum Alkan'ın. İlk anda irkilse de elini üstüne koyunca, yanmış gibi hızla çektim elimi.
"Ya sabır! Nedenmiş o?"
Doktorun adı geçtiğinde anında çatılan kaşlarıyla yüzüme bakarak babasını cevapladı. Bana bir şey mi ima ediyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Ruhu (Kitap/Yeniden Yayımda)
RomantizmHatıraların, gecenin ruhunda kanat çırpması... Geçmişi silinmiş, geleceği ise kimsesizliğe teslim edilmiş bir kadının hayata tutunma mücadelesi... Yıllarca saklı tutulan gerçekleri öğrenme yolunda ilerleyen Sare, kendini bir anda hiç ummadığı olayla...