BUNU ÖNERİYORUM. ESKİ. AMA CANLI SÖYLÜYOR. KÜÇÜKLÜĞÜM ŞARKISI. İYİ GİDER YANİ BU BÖLÜMLE.
****** BÖLÜM 38. *****
"Beni anlıyor musun?" Babası çok kesin konuştuğunda,arkada Spencer'ın kendini hırpalarcasına ağladığını duyabiliyordum,annesine sarıldı ve kafasını gömerek ağlamaya devam etti.Ben de onun kadar üzgündüm,kimsenin yanında ağlamak bana göre değildi fakat boğazımdaki o iğrenç yumru geçmiyordu.
"Onu bir daha aramayacak,mesaj atmayacak veya görmeyeceksin.Senin tehlikeli ve boktan hayatında onu kukla olarak kullanmana asla izin vermeyeceğim.Eğer seni onunla iletişimde görürsem Justin,tek adamları olan sen değilsin,kendi evinde ölü bulunursun.Şimdi arabana bin,ve cehennemine doğru yola çık."
************
5 SAAT ÖNCE ~
"Gergin misin?" dedi Nathan bana gülümserken. "Bu er yada geç gerçekleşecekti zaten.Kendini rahat hissetmeye çalış.Bir pısırık olduğunu sakla." Göz kırptı ve kendine bir bira alırken bana da uzattı.
"Öncelikle,şimdi içmek istemiyorum." dedim ve teklifini geri çevirdim.Sesimi biraz daha kalınlaştırırken sahte bir şekilde gülümsedim. "Ve pısırık dediğin bu çocuk kafanı eline vermek üzere."
"Yavaşla." dedi hala gıcık bir şekilde gülümserken. "Sana yardım etmeye çalışıyorum."
"Bunun bir yardımı yok," diyerek çıkıştım. "Hala gerginim ve evet bunu kabul ediyorum.Oraya gitmeden önce tüm gömleğim su içinde kalacak gibi terlemeye başladım ve ne anlatacağımı bile bilmiyorum.Ailesine yalan atmak istemiyorum ama söylediğim hiçbir şey pek de doğru olmayacak."
"Onlara adam öldürdüğünü ve bir çetede lider olduğunu söylemek istiyorsan durma devam et."
"Öyle demek istemedim." Derin bir nefes aldım ve biraz rahatladıktan sonra dışarı saldım. "Nasıl yalanlar atacağımı düşünüyorum ve bu his çok boktan."
"Yaratıcı ol.Cevapları geçiştir ve bir sorun çıkmadığından emin ol." Elini omzuma koyarak salladı,destek verdi ve göz kırptı.Nathan gerçekten bazen beni kurtarıyordu.
Zamanın geldiğini farkına varınca,arabamın anahtarını cebime attım,son kez üzerime baktım,her şeyin iyi olduğundan emin olunca kapıya doğru ilerledim.Bunu yapabilirsin.
Kapıyı açtım ve tam çıkmak üzereyken arkamdan bir ses duydum. "Ve Justin.." dedi Nathan sakince.Elindeki biradan bir yudum daha aldı.
"Ne?" Tamamen anlamsız bir bakışla cevabını bekledim.
Birayı ağzından çekerek eline aldı ve bana sonuna kadar destek veren bir gülümsemeyle "Sadece kendin ol." dedi.
DAPHNE
İkinci çalışta Nathan bana cevap verdi. "Alo?"
"Benimle tüm gün kalacağını söylüyor ve yanıma yatıyorsun.Çorba yapıyor ve bana içiriyorsun.Ben tam uyuduğumda ise evden gidiyorsun.Cidden Nathan?Bir haber bile vermedin."
"Tatlım." Sesi beni yatıştırdı. "Justin için burada olmalıydım.Onun Spencer ve ailesi ile yemeği var ve biraz destek vermek istedim biliyorsun...o Justin.Hemen oraya geri gelecektim,aslında,uyanmayacağını düşünmüştüm.Fakat hemen uyanmışsın.Şimdi hemen oraya geri geliyorum."
"İyi açıkladın Sykes." dedim gülerken. "Biliyorsun seni dünyadaki her şeyden çok daha fazla seviyorum."
"Daphne." dedi Nathan utanmış olduğunu gizlemeden. "Tüm dünyadaki en güçlü aşklara değersin."
Gülümseyerek telefonu kapattım.Onu ararken beni yalnız bıraktığı için biraz kızmayı planlamıştım fakat bir iki söz söyleyip beni YİNE yatıştırmayı başarmıştı.O konuşurken,sanki ingilizce değildi,tam olarak kalbime konuşuyor gibi hissettiriyordu.
***
JUSTIN
"Bebeğim,kahretsin." Spencer'ın düzgün vücudunu saran beyaz straplez mini elbisesinin onun üzerinde ne kadar harika göründüğünü fark edince nefesim kesildi. "Sen harika görünüyorsun."
Bir tutam saçını utanarak kulağının arkasına sıkıştırdı. "Ciddi misin?" sesi çok yumuşak çıkmıştı. "Ne giyeceğime bir türlü karar veremedim.Beni nasıl beğeneceğine."
"Bir çuval bile giyseydin ben sana yakıştırırdım bebeğim çünkü sen tepeden tırnağa muhteşemsin." Gözlerimi onun üzerinden alamadığımı fark etmiş bir şekilde gülümsedi.
"Ailem yukarıda hazırlanıyor.Sen babamı takip et sadece.Hemen önündeki arabada olacağım tamam mı?" topuklu ayakkabısıyla birkaç adım attı,yanağıma doğru yavaşça bir öpücük kondurdu ve kulağıma fısıldadı. "Harika olacağına söz veriyorum."
"Biliyorum." dedim ve gözlerimi usulca kapatarak içimden bunun için bir kez daha Tanrı'ya yalvardım.Eğer ordaysa,bana acımalıydı.Spencer'ın ailesinin ona seslenmesiyle Spencer son bir kez daha beni öptü,sarıldı ve evine doğru gitti.Sakince arabamın direksiyonuna geçtim,bir kez daha nefes aldım ve dışarı verdim.
Tek yapmam gerek kendim olmaktı.Bunu yapabilirdim.
***
Masanın karşısında Bay Hastings ve Bayan Hastings,benim yanımda ise Spencer oturuyordu.Gergin bir ortam seziyordum ve terlemek üzereydim.Benim gibi birinin bile bu hale düşeceği kimsenin aklına gelmezdi.
"Justin Spencer ile aynı okulda mısınız?" dedi Bayan Hastings bir gülümseme ile.Sessizliğin bozulmasına sevinmiştim.
Ağzımdaki suyu yutup,bardağımı masaya bıraktım. "Ben Spencer'dan daha büyüyüm.Geçen sene veremediğim birkaç dersimi bu sene vereceğim.Arada gidip o derslere giriyorum ve sınavlarını takip ediyorum."
"Yüksek öğrenim düşünüyor musun Justin?" dedi Bay Hastings ciddi bir ifade ile.Tek kaşını kaldırarak bu sorunun cevabını iyi vermem gerektiğini söylemiş gibiydi. Kelimelerimi kafamda biraz daha düşünmem gerektiğini hemen anlamıştım.
"Pek sayılmaz.Aile işimizi devam ettiriyorum.Şu an bile.Bu nedenle direk iş hayatına devam etmeyi düşünüyorum." şimdi bana aile işimizi soracaklarını adım gibi biliyordum,bunun cevabını da çoktan hazırlamıştım.
Bayan Hastings biraz bekledi. "Ne işi?" Bingo.
"Bir pazarlama şirketi,büyük babamdan bize kaldı.Babam devam etmediği için ben devam ediyorum.Ülke çapında alım ve satım işleri." aslında bu yalan değildi sadece,sadece yasal olmadıklarını söylememiştim o kadar.
"Ne kadar güzel.Aile işini devam ettirmek.Aileni gururlandırıyor olmalısın." Bu pek söylenemezdi fakat kafa sallamakla yetindim. Bay Hastings devam etti. "Saat başı ne kadar kazanıyorsun?"
Spencer duruma el attı. "Baba,sence de bu biraz özel bir soru değil mi?"
Gülümsedim.Bu kızla kesinlikle evlenmeliydim. "Sorun yok Spencer.Dakikada 94dolar."
"Bu oldukça iyi bir rakam." Bay Hastings ciddi bir şekilde devam etti. "Bizim için bugünün özel menüsünden çoktan sipariş ettim bile.Onlar hazırlarken,biz Spencer'ın annesi ile aşçı olan arkadaşımızla konuşmaya gidiyoruz.Siz çocuklar bizi biraz idare edebilir misiniz?"
Kafamı olur der gibi salladım. "Tabiki."
Bay ve Bayan Hasting,mutfak tarafına doğru hareket ederken Spencer'ın oturduğu sandalyeye doğru usulca uzandım,gözlerinin içine bakarak "Nasıldım?" diye sordum.Kendime bir alkış bekliyordum,rahat davranabilmiş,akıllı cevaplar vermiştim.Ailesinin beni sevmesi gerekirdi.
"Kendini tanıtmada ve yalan atmakta çok iyi." dedi Spencer aslında yalanlarla dolu bir hayat istemediğini anlatmaya çalışarak. Bana bakmayı kesip önündeki boş tabağa yoğunlaştı. "Üzgünüm,ben öyle demek istemedim."
"Biliyorum." dedim ve uzanarak alnından öptüm. "Yalan atmak zorundaydık.Seninle olmam için tek şansım bu."
Gülümsedi. "Bu daha ilk part.Kendini başarılı bir şekilde tanıttın fakat bakalım babamın istediği gibi eğlenceli bir kişiliğin mi var?Sana bir sır veriyim Justin,asıl şimdi başlıyor."
"Bu beni ürküttü." dedim gülümserken. "Ama üstesinden gelirim."
Spencer hafifçe güldü.Onun gülüşünü görmek içimi daha da ısıttı,onu tekrar,bu sefer yanağından,öpmek için uzandığımda,kapıdan içeriye giren üç kişiyi çok iyi tanıyordum.Bir anda gözlerim kapıya ilişti,geriye çekildim ve yüzümün mutluluktan başka her şekle girmesine izin verdim.Şimdi olmazdı.Şimdi değil.
"Steven." Benim burada olacağımı biliyor gibi bana döndü,gülümsedi ve el salladı.Bu kadar rahat davranıyorsa,burada Spencer ve ailesiyle olduğumu biliyor olmalıydı.Muhtemelen her şeyi berbat etmek için gelmişti.Bunu yapmasına izin veremezdim.
Spencer ne olduğunu anlamadan bana baktı. "Steven ne?"
"Burada." Steven'a doğru ölümcül bir bakış attıktan sonra Spencer'ın elini iki elim arasına alıp avuç içini öptüm,gülümsedim ve "Onunla konuşmalıyım ve ne istiyorsa bunu başka bir zamana ertelemesini söylemeliyim."
"Hayır." dedi Spencer kararlı bir sesle. "Gitme.Babamlar birazdan gelir."
"Tuvalete gideceğimi söyle Spencer.Çok uzun sürmeyecek.Halledeceğim." sandalyeden kalktım,önümü düzelttim ve tuvalete giderken Steven'ın yanından geçerek gelmesini işaret ettim.Bayanlar tuvaletini geçip baylar tuvaletinin kapısını açtım,girdim ve Steven'ın gelmesini bekledim.Saniyeler içinde gülerek içeriye geldi.
"Damat gibi olmuşsun Bieber." gülmeye devam ederek devam etti. "Bu kadar kolay bir kıza pes edeceğini düşünmezdim."
"Pes etmedim.Buna aşk deniyor McQueen.Bir ara sende denemelisin.Cilde iyi geliyor.Suratın pek iyi durumda değil." aynı iğrenç gülümsemeyle ona baktım. "Burada ne işin var?"
"Birileri burada palyaçolar olduğunu söyledi.Hemen gidip bunu görmeliydim.Eğlenceli olabilirdi.Ama ne var biliyor musun Bieber?Ben palyaço sevmem." Steven ellerini önünde birleştirerek devam etti. "Sen duygusuzca s*kmek için birlikte olduğun o kızın peşinden koşarken,benim takımım,senin aksine bazı şeyleri ciddiye alıyordu.Ve elimizde kim var biliyor musun?"
"Ne saçmalıyorsun Steven?" dedim hala anlamayarak.
"Austin seni şapşal.Senin burada olduğunu o söyledi.İsteyerek söylemedi tabi.Marcus ona saatlerce işkence etmek zorunda kaldı." Steven bana doğru ilerleyerek daha sesli bir şekilde "Onun İngiltere'ye bir haftalığına bir işe gittiğini sanıyordun değil mi?Havaalanında ona bir sürpriz yaptık.Burada olduğunu söylediğinde ise,aşk hayatını da bitirmek istedik."
"Aşk hayatım neden bu kadar umurunda Steven?Benden mi hoşlanıyorsun?" güldüm.
Steven iki elini yana açtı. "Hala görmüyor musun?" tek kaşını kaldırdı. "Eskiden seninle kavga etmek eğlenceliydi.Bombalar silahlar havada uçuşurdu.Şimdi ise saçma bir kız yüzünden tek düşündüğün seks oldu."
"Ben her zaman seksi düşünürdüm McQueen." dedim rahatlatmak için.
"Hala anlamıyorsun." dedi Steven. "Gücünü çekip alıyor Bieber.Kaybediyorsun."
"Kaybetmiyorum."
"Onun işlerine karışmasına izin veriyorsun.Önceliğin haline geldi.Takımındaki onlarca arkadaşının hayatı tehlikede ve sen hala burada saçma bir yemekte oturuyorsun.Buna bir son vermeliyiz."
"Bugün değil.Steven eğer bir şey yaparsan,beyninin restoranın ortasında parçalarım." dedim dişlerimin arasından.
Steven güldü. "Kız arkadaşının ailesinin yanında mı?Hiç sanmıyorum.Hiçbir şey yapamazsın.Ve şimdi de söylediklerimi yapmazsan,kendini garson olarak tanıttığı halde tepsinin altında bir bıçak taşıyan Toby Spencer'ın annesinin boğazını keser.Ve bil bakalım,Spencer bunların suçunu ben de mi yoksa sen de mi bulur?"
Ellerimi yumruk yaparak sıktım.Bunun olmaması gerekiyordu.Bugün olmamalıydı. "Ne yapmamı istiyorsun Steven?"
"Ah." dedi Steven kız gibi. "Hiçbir şey istemiyorum.Sen git ve sevgilinin ailesinin testinden geçmeye devam et.Ben senin işine karışmıyorum.Sadece seni kendine zarar verdiğin konusunda uyarmak istedim."
"Bu kadar mı?" kesinlikle başka bir şey düşünüyordu.Bu kadar basit bir iş,Steven'a göre değildi.Fakat ne olduğunu bilmediğim için,beni iki kat korkutuyordu.Çünkü bu gecenin mahvolması istediğim son şeydi.
"Hayır." dedi Steven ve ben daha ne yapmaya çalıştığını anlamadan,kağıt havlu yerine elini geçirdi,kırılmasına ve parçaların yere dökülmesine sebep oldu,büyük bir çığlık attı ve kolunu boydan boya o parçalarla keserek kanlı cam parçasını benim elime fırlatarak,elimin kan olmasına sebep oldu.Saniyeler içinde olan bu şeyler,benim olayı kavramama engel oluyordu.
Steven bağırarak "Yardım edin!" dedi. "Bana saldırıyor!" Onun planını şimdi anlamıştım.
"Steven ne yapmaya çalışıyorsun?" ellerimi saçlarıma götürerek diplerini çekiştirdim.Şimdi herkes benim bir psikopat olduğumu sanacaktı.Spencer'ın ailesi de dahil.
Görevlilerin ve diğer insanların buraya doğru koşup içeriye dalmalarından saniyeler önce Steven bana gülümsedi. "Seni seninle kapıştığımız,ve kapışacak değerlerin olduğu zamana geri götürüyorum."
***YARIM SAAT SONRA***
Steven karşımdaki masada,üzeri bir örtüyle kaplı olarak ifade veriyordu.Spencer'ın babası kriz geçirmiş gibi "Neden bunu yaptın seni aptal?" diye bağırıyordu. "Bir psikopattan başka bir şey değilsin.Kızımı da yatak odasına parçalara ayırmayı mı düşünüyordun?Bizi kandırdın!"
Cevap veremiyordum.Onlara anlatacak bir şeyim yoktu.Ne görünüyorsa ona inanacaklardı,kafalarını karıştırmak ve kendimi birinci dereceden bir psikopata dönüştürmek istemiyordum. "Sırf küçük bir tartışma çıktı diye onu doğramak zorunda değildin!"
Bir polis görevlisi Bay Hastings'i yakamdan alarak uzaklaştırdı. "Bayım izin verin soruları biz soralım."
"Üzgünüm.Kendime hakim olamıyorum." O sırada gözüm Spencer'a çarptı.Yere oturmuş bir şekilde kesintisiz ağlıyordu.Bunu ona yapmak istememiştim.Bunların olmasını istememiştim.Spencer'a doğru ağız hareketleriyle bir açıklama yapmak için onun beni fark etmesini bekledim.Fark ettiğinde ise,ağız hareketleriyle ona "Bunların benim suçum olmadığını biliyorsun değil mi?" dedim yavaşça.Her kelimesini doğru anlamasını istiyordum.
Ve onun cevabı da çok gecikmedi. "Evet."
"Seni seviyorum tamam mı?Sana orada olanların hepsini anlatacağım." Gülümsemeye çalıştım,daha çok kendimi zorluyor gibi görünüyordum.
Spencer kafasını salladı.Annesinin omzuna dokunmasıyla arkasını döndü ve üzerine bir ceket alarak buradan gitmek için hazırlandı.Bakışlarımı tekrar öne çevirdim,bir polisin Steven'a sorular sormasını dinledim.
"Benimle küçük bir tartışmaya girdi ve sonra direk saldırdı." Demişti Steven. Polis görevlisi bunu eski bir not defterine not ettikten sonra başka bir soru daha sordu ve Steven önce bana bakıp daha sonra cevap verdi. "Hayır Justin benim arkadaşım,bunu isteyerek yapmadığını biliyorum.Şikayetçi değilim."
Steven'ın planı başından beri buydu.Beni bir psikopat gibi tanıtıp,Spencer ve ailesi gittiğinde ise beni oradan kurtaracaktı.İyi bir plandı.Bu sefer ona uymak zorunda kalmıştım.Tanrım,kendimi asla affetmeyecektim.
Polis görevlisi oradan ilerleyerek bana geldi.Elindeki kağıttaki notlara bir kez daha göz gezdirdi. "Bunun büyümediğine dua et Bieber. Aslında seni içeriye almak için hepimiz götümüzü yırtıyoruz fakat arkadaşın bu sefer seni kurtardı."
"O benim arkadaşım değil." dedim dişlerimin arasından. "Şimdi gidebilir miyim?"
"Evet.Gidebilirsin." dedi polis görevlisi ve tekrar yanımdan gitti.Kapıya doğru bu günün böyle bitmemesi gerektiğini içimden söyleyerek yürüdüm,açtım ve dışarı çıktım.Temiz havayı içime soluduktan sonra,kendi arabama doğru gitmek için park alanına yürümeye devam ettim.
Park alanından çıkmak üzere olan bir araba gecenin karanlığında parlak ışıklarını gözüme sokarak korna çaldı,içinden Bay Hastings büyük bir sinirle çıktı.Beni yakamdan tutarak arkamdaki duvara doğru fırlattı ve yüzüme doğru bir yumruk geçirmeden önce "Onu bir kez daha asla göremeyeceksin." dedi.
"Beni anlıyor musun?" Babası çok kesin konuştuğunda,arkada Spencer'ın kendini hırpalarcasına ağladığını duyabiliyordum,annesine sarıldı ve kafasını gömerek ağlamaya devam etti.Ben de onun kadar üzgündüm,kimsenin yanında ağlamak bana göre değildi fakat boğazımdaki o iğrenç yumru geçmiyordu.
"Onu bir daha aramayacak,mesaj atmayacak veya görmeyeceksin.Senin tehlikeli ve boktan hayatında onu kukla olarak kullanmana asla izin vermeyeceğim.Eğer seni onunla iletişimde görürsem Justin,tek adamları olan sen değilsin,kendi evinde ölü bulunursun.Şimdi arabana bin,ve cehennemine doğru yola çık."
Muhtemelen patlayan dudağımdan akan kanları elimle sildim,arabalarının yanımdan uzaklaşmasını izledim ve zar zor ayağa kalkarak,kendi arabamı buldum.Açtım ve sürücü koltuğuna vücudumu fırlattım.Direksiyona kalan tüm enerjimle yumruk atarak bağırdım.Hayatımdan nefret ediyordum.Fakat Steven'ın söylediğine göre Austin onların elindeydi ve benim çektiğim acının dört veya beş katını çekmişti.Hemen telefonumu torpidodan çıkarttım,Nathan'a mesaj attım.
Kime:Nathan "Nereden bildiğimi sorma,şimdi konuşamam.Sadece Steven veya onun domuzlarından birine ulaş ve Austin'i onların elinden kurtarmak için ne yapıyorsan yap.Gerçi bugünden sonra sana onu oynayarak vereceklerdir.Austin'i al ve eve gel.Dostum her nerdeysen,kısa kesmek zorunda olduğun için üzgünüm."
Bu mesaj Nathan'ın beyninde milyonlarca soru işaretine yol açacaktı ve bana bir sürü soru mesajı atacaktı fakat ona cevap vermeyi düşünmüyordum.Nathan'dan tam iki mesaj ardı ardına gelince,neler dediğini merak ettim.
Kimden:Nathan "Neden onu bana hemen verecekler ki?Ve Austin İngiltere'ye gitmemiş miydi?Onun orada ne işi var ve sen neden konuşamıyorsun?"
Kimden:Nathan "Sorularıma cevap vermeyeceğini biliyorum Bieber fakat fazla kaçamazsın.Üç saate evde olurum ve o zamana kadar bana ne diyeceğini düşünsen iyi olur.
***
NATHAN
İki mesaja da cevap gelmeyeceğini adım gibi biliyordum.Daphne kucağımda,yine,uyuya kalmıştı ve ben,yine,onu uyandırmaya kıyamadığım için ondan habersiz gitmeliydim.Fakat bu sefer,onu kucağıma aldım,yatağına götürdüm ve yatırdım,üzerine bir örtü örttüm ve masasından bir kağıt ve kalem alarak açıklama yaptım.
Justin ve Austin'in başı fena dertte.İzin verirsen süper kahramanın onları bok çukurundan kurtarmaya gidiyor.Seni dünyadaki her şeyden daha çok seviyorum prensesim.İyi geceler. -NATHAN
Evlerinin kapısına doğru ilerledim,sessizce açtım ve dışarı çıktım,tekrar sessizce kapattım ve apartmandan çıkmak için asansöre doğru ilerledim.O sırada iPhone'umdan Steven'ın numarasını buldum,bu numarayı kaydettiğim için kendimi şanslı hissediyordum.
"Nathan?Ne oldu?Sen beni arar mıydın?" dedi Steven gülerek. "Bieber bokunu temizlemesi için seni mi gönderdi.Tahmin edeyim,o pek de iyi durumda değil."
"Neler olduğunu bilmiyorum Steven fakat bilmem gereken birtakım şeyleri biliyorum.Mesela Austin." dedim ve ekledim. "Onu hemen bize veriyorsun."
"Buna itiraz etmeyeceğim.Bieber onun kurtarılması için çok şeyi feda etti.Justin hakkında yanlış düşünmüşüm.Önceliği hala sizsiniz.Bu onu ne kadar duygusal veya fiziksel olarak yaralasa da,sizin kurtulmanız için herkesi ve her şeyi feda ediyor."
"Ne geveliyorsun bilmiyorum ama,oraya geldiğimde,Austin,canlı bir şekilde kapının önünde beni bekliyor olacak." Ve telefonu kapattım.
Asansöre binerek,otoparkın olduğu katın dümesine bastım,kapandı ve hareket etti.Otopark'ın olduğu katta durdu ve indim.Kendi arabamın olduğu yere hızlı adımlarla yürüdüm.Neler olduğu hakkında hiçbir s*kim bilmiyordum ve kafayı yemek üzereydim.
***
Büyük evin hemen dışında durdum,patlamadan sonra çoğu yer hasar görmüştü.Sanırım onlar da buradan gitmeyi planlıyorlardı.Can kaybıda olmalıydı ki,çok sinsi bir hazırlıkla bizim takımımızı da yaraladılar.Tanıdığım bir yüz zar zor yürüyen Austin'i yanıma doğru getirdi. "Sam?"
"Ne?" dedi yüzünde büyük bir öfkeyle. "Burada olmam garip mi?Bu şehir de yaşıyordum."
"Bu takımda olman garip." dedim sakince. "Dean,o en son gördüğümde bizim tarafımızdaydı.Siz çocuklar aranızdaki sorunları birbirini öldürmek isteyen takımlara ayrılarak çözemezsiniz."
"Belki ben de bunu istiyorumdur." dedi Sam aynı öfkeli sesle. "Her neyse şu aptal çocuğu üzerimden al ve kendi evine dön."
Austin'in kolunu omzuma geçirerek,araba kapısının yanına kadar yürüttüm.Austin'in arabaya binmesini sağladım ve ön koltuğa oturdum.Bilinci muhtemelen açıktı fakat konuşmak istemiyor olabilirdi.
"Dostum sana ne oldu?" dedim büyük bir üzgünlükle. "İngiltere'de olduğunu sanıyorduk."
"Bir zaman kadar ben de gittiğimi sanıyordum.Beni havaalanında bayılttılar.Uyandığımda işkence ettiler.Beni sadece eve götür.Canım yanıyor."
"Tamam kardeşim,biraz daha dayan.Ve iç kanama olayına karşılık---" sözümü kesti.
"---sakın uyuma.Tamam tamam biliyorum." Austin başını koltuğa yasladı ve kemerini bağladı.Gözlerini açık tutmaya ve bilincini kaybetmemeye çalışarak bekledi.
Arabayı hızlıca çalıştırdım,onu hastaneye götüremezdim,Steven'lar onu bize vermişlerdi fakat polisler bunu kimin yaptığını sorarsa cevap veremezdik.Neyse ki,köklü bir çeteydik ve evimizde bir hastane odası vardı.Ve Valentina'da,tıp mezunuydu.Şimdi tek yapmam gereken,Austin'i olabildiğince hızlı bir şekilde eve yetiştirmek,Bieber'la olanlar hakkında konuşmak,ve daha sonra Daphne'yi arayarak iyi olduğunu bilmek.
Evet,günü yine ben kurtarmıştım.Yada kurtarmamıştım.Sadece böyle düşünmek güzeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JUSTİN BİEBER HİKAYELERİ
RomanceHenüz Jack'ten yeni ayrılmanın acısıyla çöktüm denebilir hayata küsmüştüm nerdeyse.. Beni bıraktığında atlatmam gerçekten çok zaman aldı. Ama artık çok iyiyim annemle babam ayrıldıktan sonra omuzlarımdan bir yük kalktı denebilir. Annemle İngiltere'd...