Multimedia'da Yücel var. Bahar hakkında ne düşünüyorsunuz ve Yücel'e sizce ne olacak? Bunları benimle paylaşırsanız sevinirim. Keyifli okumalar... ^^ <3
Ensemden başıma ve tüm vücuduma yayılan bir ağrı ile uyandım. Bu ağrı mantıklı düşünmemi engelliyordu. Hatta direkt düşünmemi engelliyordu. Ağrımdan başka bir şeye odaklanmakta zorluk çekiyordum.
Gözlerimi yavaşça araladığımda bulunduğum yere boş bakışlar atıyordum. Beynim hala algılayamıyordu. Sanki birkaç saniyelik hafıza kaybı geçirmiş gibiydim.
Perdenin aralık kaldığı yerden turuncu sokak lambasını görebiliyordum. Karanlık değildi ama güneşin tam anlamıyla doğduğu da söylenemezdi. Kollarını gösteriyordu sadece. Ve perde çekik olduğundan oda kasvetli bir görünüme sahipti.
Yattığım koltuğun hemen çaprazında daha büyük bir kanepe vardı. Hemen karşımda da tek kişilik bir koltuk duruyordu. Büyük kanepenin karşısında bir televizyon, televizyonun hemen yanında da bir masa vardı.
Göz gezdirince ürkünç bir yanı yoktu. Sade ve son derece normal bir salon gibi görünüyordu. Ama hatırlamaya başladığım şeyler buranın o kadar da masum olmadığını söylüyordu. Haklı olduklarının farkındaydım.
Bahar!
Silah tutan bir Bahar!
Hemen buradan çıkmalıydım. Hızlıca ayaklanıp kapıya yöneldim ama bir şey gerilememe neden oldu. Aydınlık holün hemen diğer ucunda Bahar duruyordu. Üstünü değiştirmişti. Kot pantolonunun üzerine beyaz bir tişört geçirmişti. Saçları ıslaktı ve tişörtünü ıslatıp sırtına yapışmasını sağlamıştı. Direkt olarak bana bakıyordu. Bakışlarından bir şey sezememek, eskisi gibi merak uyandırmıyordu ben de. Ölümümün yaklaştığını hissettiriyordu.
Bana doğru bir adım atamadan ben hızlıca kapıya doğru atıldım. Elim kapıya ulaşmadan ensemde bir soğukluk hissettim. Sanırım bu şekilde öleceğimi hiç düşünmemiştim. Ölümüm böyle tuhaf mı olacaktı? Hem de Bahar'ın elinden? Bu işe kalkıştığımda böyle olacağını hiç hesaplamamıştım. Kim buna bir ihtimal verirdi ki?
Ben zihnimle konuşurken onun sesi araya girdi. "Demek uyandın." dedi soğuklukla. "Yürü." diyerek iteledi beni salona doğru.
Ensemdeki metalin soğukluğunu hissedemediğimde başımı yana çevirip ona baktım. Hala silah bana doğrultulmuştu. Buradan nasıl çıkacaktım ben?
Salona girdiğimde beni ittirdi ve yeniden o koltuğa oturttu. "Uslu dur." Emri sert ve kesindi. Ne tür bir şeyin içindeydim acaba?
"Kimsin sen?" diye bir soru çıktı ağzımdan. Tanımaya başladığımı sandığım Bahar, aslında tamamen bir yabancıydı. Onu bir nebze bile tanıyamamıştım.
İçine derin bir nefes çekmesi sessiz ortama bir gürültü gibi yayılmıştı. "Onun yerine bence yaşama ihtimalini sor." dedi olağan üstü bir rahatlıkta. Sanki onunla klasik bir konuşma yapıyordum. Soğukkanlılığı insanın buz kesmesine neden oluyordu. Ve bana da öyle olmuştu.
Ölecek miydim?
Eğer öleceksem niye beni hala öldürmemişti?
Ah, Yücel bir etrafına bak. Bir apartman dairesindeydik. Seni sence burada öldürebilir mi?
Sanırım öleceğim konusunda iç sesimle hemfikirdim.
Birden aklıma Bahar'ın kağıdı düşürdüğü ve benim onu takip ettiğim zaman aklıma geldi. Bir hırsız gibi giyinip bir hırsız gibi davrandığı geceyi hatırladım. Kaçışı ve üstündeki hırkayı çıkarışı, aynı dünkü gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ͼ Ay Kraliçesi ͽ
ActionO, kendi yalnızlığında boğulurken ben, ona eşlik ediyordum. Boğulduğunu fark edemeyecek kadar gözü karaydı. Beni de boğduğunu fark edemeyecek kadar umursamaz yapmıştı yalnızlığı. İzlediği yolun bir sonu yok ve epey karanlık. Ona bu yolda eşlik eder...