-1-

906 24 15
                                    

Yücel, yüzü kıpkırmızı bir şekilde aynı hizada volta atıp duruyordu. Kızarmasının sebebi soğuk hava dışında onu burada saatlerce bekleten manken bozuntusu kızlardı. Kendisi buraya erken gelebilmek için trafiği hesaba katarak çok önceden yola çıkıyor ve onca trafiğe katlanıyordu. Ama karşılığı burada bekletilmek miydi? Ah, kesinlikle adil değildi. Kızlar sonunda geldiklerinde ise tek bahaneleri trafikti. Çıldırmak üzereydi. Normal de şu an da işini bitirmiş, arabasına binip trafiğe karışması gerekiyordu ama o, burada aklını kaçırıyordu. Ki bu ilk çekim günü de değildi. Tam bir haftadır burada farklı mankenlerle Keskin Işıltı dergisi için çekim yapılıyordu. Fotoğrafçı oydu ve delirmesine ramak kalmıştı.

Daha kızlar içeri geçecekti, makyajları ve çok değerli saçları yapılacaktı. Elbiseleri giyip kamerasının önüne geçecekti derken iki saat daha burada olduğunu fark etti ve daha da sinirlendi. Şımarık mankenler, diye geçirdi aklından. Şımarık olmayanını seçseler olmuyor muydu? Hem kızlar Yücel'e göre güzel bile değildi. Bir deri bir kemik kalmışlardı sıfır beden olacağız diye. Yücel bunu sevmiyordu, kemikten ibaret olmanın güzel olduğunu inanılmasını sevmiyordu. Tamam, giysinin güzel taşınması için güzel bir vücut lazımdı ama o kızlar yerine tahta çubuklar kullansalar da olurmuş yani. Hem elbisenin güzelliğinin görülmesi için kıvrımlı bir vücut daha iyi olurdu, diye düşündü.

Bu ağaçlarla dolu, yemyeşil parktan binlerce genç kız geçip durmuştu. Çoğu şu an da içeri de kaprislerinden geçilmeyen kızlardan daha güzeldi ve elbiseleri daha iyi taşıyabileceğine emindi.

Sinirini yenmek amaçlı bir haftadan beri hep yaptığı gibi kamerasını aldı ve dolaşmaya başladı. İlgisini çeken her şeyin fotoğrafını çekti. Bu onu rahatlatıyordu, etrafta ki güzel şeyleri görmeyi seviyordu. Yine buradalar, dedi kendi kendine. Yaşlı çift aynı bankta oturuyordu gene. Hep aynı saatte buraya yürüyüşe geliyorlardı ve o bankta oturup sohbet ediyorlardı. En az kırk yıldır evli olmalıydılar ve hala bir aradaydılar. Yücel buna şaşırmış aynı zamanda imrenmişti. Boşanmaların arttığı bu dönemlerde böylelerini görmek onu heyecanlandırmıştı. Ah, bir de anne ve babasını asla böyle göremeyeceğini bilmek de üzmüştü. Onlar yıllar önce boşanmış ve Yücel'in çok güvendiği aile kavramını yıkmıştı, şimdi ne zaman bu amca ve teyze gibisini görse hayran kalıyordu. Yaşlı amcanın şapkasını düzeltti teyze, Yücel oturdukları bankın arkasındaydı ve teyzenin eli amcanın şapkasındayken onların fotoğraflarını çekmişti. Çok sevimli gözüküyorlardı, siyah beyaz fotoğrafta daha güzel gözükmüşlerdi.

O yaşlı çiftin yanından ayrılıp yürümeye başladı. Bir ağacın altında durup insanları izledi. Herkesin bir acelesi vardı. Çocuklarını peşinden sürükleyen anneler, okuldan kaçmış bir öğrenci grubu, sevgilisiyle günün tadını çıkaranlar, içleri evrak dolu çantaları taşırken bir yandan koşan gri kıyafetli insanları izledi. Hepsinin hayatının nasıl olduğunu düşündü, bir çoğunu gerçekten sıkıcı buldu. Kafasını kaldırıp yukarı baktı ve yaprakların arasından süzülen ışığın nasıl da güzel olduğunu gördü. Kamerasını bu sefer ışıldayan yapraklara çevirdi ve bu güzelliği ölümsüzleştirdi. Belki siyah beyaz olmasaydı daha güzel olabilirdi ama yanında sadece bu vardı.

Arkasından sesler gelince kafasını o yöne çevirdi. Genç bir kadın önünde duran deri ceketli ve kot pantolonlu gençle konuşuyordu. Kadın öylesini tedirgindi adamın yüzüne bakamıyordu, eline bakıp eliyle, alyansıyla, oynuyordu.

"Mehmet," diyerek kafasını yukarı kaldırdı kadın. " Sana bir şey söylemeliyim." dedi hızlıca.

"Söyle Cansu." dedi adı Mehmet olan adam. Kadının tedirgin oluşu onu da rahatsız etmiş gibiydi.

"Ben..." dedi Cansu ve yutkundu. "Ben hamileyim!" dedi bir an da.

Yücel bunu beklemiyordu, aynı Mehmet gibi o da şaşkındı. "C-Cansu..." diyebildi zavallı adam ve yere yığıldı.

ͼ Ay Kraliçesi ͽHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin