BUZ VE ATEŞİN ŞARKISI (Kısım II)

71 11 6
                                    

Görsel: Edric ve Delwyn

Birkaç günün ardından yeniden merhaba, iyi okumalarr^^

Edric günler sonra rahatlığıyla bir nebze huzur bulduğu yatakta uzanırken düşüncelerinin arasında kaybolmuştu. Başucunda tek bir mum yanıyordu. Esasen loş ışığın kafasının içinde bir kasırga gibi dönüp beyninin çeperlerine saplanıyormuş gibi hissettiren düşüncelerini biraz olsun kontrol altına almasına yardımcı olmasını ummuştu. Ne var ki pek de öyle olduğu söylenemezdi. 

Sıkıntıyla oflayarak gözlerini ahşap tavandan ayırdı ve bir kez daha odayı gözden geçirdi. Sade, ancak oldukça hoş görünümlü bir kulübeydi bu. Fildişi ve pastel yeşil renk tonlarının uyumuyla bezenmiş eşyalar az ve özdü.

Gerçi Şato'daki korkunç günlerden sonra yıldızların altında bile uyusa ona saray gibi gelirdi.

Ne kadar kendisine engel olmaya çalışırsa çalışsın düşünceleri dönüp dolaşıp Morrigan'da nihayet buluyordu. Kız kardeşi buralara gelene kadar çok badire atlatmışsa da Nymalin'de yaşadıkları kaldırması zor şeylerdi ve iz bırakacak, onu ebediyete kadar değiştirerek omuzlarına yük olarak binecekti. Oysa Morrigan çok gençti ve Edric onun bu dünyanın binlerce köşesinde saklanan, muhtemelen bu savaşta mücadele etmek zorunda kalacakları sayısız habis ve kötücül şeyle yüz yüze gelerek büyümesini istemezdi. Hayır... Bu, kız kardeşinin yaşayacağını umduğu hayattan çok ama çok uzaktı. Ne var ki sonsuzluğu artık meçhul olan hayat da tanrılar da ona karşı en az kendisine oldukları kadar acımasız olmaya and içmiş gibilerdi. Özellikle de miras olarak aldığı karanlığın özüyle her saniye çarpışma halinde olacağını düşünmek...

Elinde olmadan ürperdi, bedeninden geçen bu titremeyle birlikte zihnindeki deprem de yeniden başlamıştı sanki. Düşünceler eski, modası geçmiş olsa da etkisi kaybolmamış nice yöntemle işkencelerine yeniden başladılar.

Edric kabuslarında hala Dük'ün ona yaptığı büyüyü görüyor, tüm benliğiyle o mutlak kontrole karşı savaşmaya çalışıyordu. Dük ölmüştü ancak yaptıklarının izi, Edric'in ruhuna kazınmıştı ve kolay kolay geçmeyecekti. Mahreminin sınırları inkar edilemez bir şekilde ihlal edilmiş, uzun ömrü boyunca onu koruyan duvarlar kanlı bir balyozla alaşağı edilmişti.

Şimdi kardeşinin de benzer hisler içinde bocaladığını ve o bataklıkta debelendiğini düşündükçe onlar için yazılan kadere küfredesi geliyordu. Kendisi ya da diğerleri neyse de... Tüm bunlar on dokuz yaşındaki genç bir kızın omuzları için fazlasıyla ağırdı.

Ahşap kapı hafifçe tıklatıldığında düşünceleri öfkeyle harman olmaya başlamıştı. Sakinleşmek için derin bir nefes aldı ve doğrularak kapıyı açmak için yataktan aşağı indi. Bu saatte onu ziyaret eden kişi ancak Delwyn'in yardımcılarından biri olabilirdi.

"Geldim!" Gelen her kimse onu fazla bekletmemek için hızlıca gömleğini üzerine geçirdi ve kapıyı açtı.

Geleneksel Airen kıyafetleri giymiş esmer, safir rengi gözlere sahip devasa bir erkek yumruğunu göğsüne koyarak hafifçe eğilmiş bir halde karşısında duruyordu.

"Majesteleri'ne selam olsun. Leydim Delwyn eğer hazır ve müsaitseniz ona katılabileceğinizi iletmemi istedi. Sizin için de uygunsa, size gideceğiniz yere kadar ben eşlik edeceğim."

"Gidebiliriz elbette, yalnız ben Delwyn'in kendi konutuna gideceğimizi sanmıştım. Leydin beni nerede bekliyor?" Edric elinde olmadan merak etmişti. Ne çeşit bir tedavi ev veya kışla konforunun dışında yapılırdı ki?

"Leydim bizi yakınlardaki bir gölün kenarında bekliyor. Kısa bir süre yürümek durumunda kalacağız. Eğer hazırsanız buyurun, majesteleri. Buradan..."

Şafak Kraliçesi (Gecenin Varisi Serisi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin