Kanının donduğunu, zamanın yavaşladığını hissetti. Ürkek bakan gözleri tekrar camın ardındaki keskin bakışlara tutunduğunda, Bay Tomlinson elindeki kahve kupasını şerefe dercesine Harry'ye doğru kaldırdıktan sonra dudaklarına götürmüştü.
Zaman gerçekten yavaşlamış gibi, hatta gözleri, mavi gözlere hapsolmuş gibi hissediyordu. Gözlerini, "Hey," diyen çocuk sayesinde güçlükle kopardı olduğu noktadan.
Yeniden esmer çocuğa baktığında, "Bekletmesen iyi olur, söz konusu Bay Tomlinson ve dekanla araları haddinden fazla iyidir," demişti sıkça gördüğü fakat adını bilmediği çocuk.
"Sana ne dedi?"
Neredeyse kekeleyecekti konuşurken. Burada ikinci yılındaydı ve şimdiye dek hiç böylesine bir korku yaşamamıştı. Dekan tarafından çağırılmak da ne demekti? Bu adam başını yakmak için mi uğraşıyordu?
"Sadece seni bulmamı."
"Bay Tomlinson'la alakalı olduğunu nereden biliyorsun?"
Esmer çocuk ensesini kaşıyarak, "Sadece adını söylediğini duydum," dedi açıkça kulak misafirliği yaptığını tam olarak söylemeden.
Harry ofladı. "Tamam, teşekkür ederim."
Binaya girerken cama tekrardan bakmamak için büyük savaş vermişti. Odaya çağrılması için çok büyük bir şey olmuş olmalıydı ve Tanrı korusun, Harry hesabın ortaya çıkmış olmasından korkuyordu.
Aklına bundan başka bir şey de gelmediği için resmen tutuşmuş hâldeydi. Nasıl açıklardı bu durumu, hiç bilmiyordu. Resmen dizleri titreye titreye odaya gittiğinde, yerinde bulamadığı adamla kaşları çatıldı.
Ne oluyordu? Kendisi çağırılmamış mıydı?
İnsanlara sora sora fakülteyi talan ettiyse de bulamadığı dekanla, adımları sonunda boş amfinin kapısının önünde durdu. Hâlâ burada olduğunu düşünüyordu. Ama buradaysa bile ne yapacaktı? Basit bir özür durumu kurtarır mıydı?
Kendisine daha fazla düşünme payı bırakmadan kapıyı yavaşça aralayıp kafasını içeri uzattı. Ve yeşilleri, direkt olarak masaya yaslanmış hâlde ayakta dikilen adamın mavileriyle kesişti.
"Gelebilir miyim?" diye sorarkenki sesi titrekti.
Yalnızca başını salladı. Hareketlerinden ya da bakışlarından ne düşündüğünü anlamak mümkün değildi. Harry, açtığı kapıdan içeri pek de istekli olmayacak şekilde süzüldü. Bay Tomlinson'a doğru ilerlerken elleri sıkılı, bakışlarıysa ayakkabılarındaydı.
Sonunda önünde durduğunda, başını kaldırıp ona bakmayı denedi ama yapamadı. Kalbi, hissettiği gerginlikten dolayı hızlıca çarparak kulaklarını uğuldatmaya başlamıştı bile.
"Suçlu çocuklar gibi yüzüme bakamama sebebin nedir?"
Çünkü suçluyum, diyemedi. Bunun yerine gözlerini yerden kaldırıp, son derece ürktüğü bakışlara sabitledi.
"Dekan beni çağırmış."
"Ve?"
Kelimeleri boğazına dizilmiş gibi hissetti. Adını bilmediği esmer çocuk, bunun onunla alakalı olabileceğini söylemişti. Ama bunu, direkt olarak Bay Tomlinson'a söyleyemezdi.
"Sizinle alakalı olabileceğini düşündüm."
Titrek sesi, kendisine lanetler okumasına sebep oldu. Neden yeni doğmuş yavru ceylanlar gibi davranıyordu ki şimdi? Karşısında arkadaşını aldatan-
Hayır, bu kesin değildi.
Agnes bir şeyler çevirmişti ve bundan kendisinin bile haberi yoktu.
Ama o attığı mesaja ne demeliydi? Bir öğrenciyle özel sohbetler edecek birisine benzemiyordu bu adam. Otuzlarının başında olmasına rağmen, sanki elli yaşında bir adammışcasına sade yaşamında kavruluyordu.
Konuşmayı devam ettirseydi, ne olacağını deli gibi merak etti Harry. Hem de bu hiç de etik olmamasına rağmen. Ama önce çözmesi gereken bir mesele vardı. Dekanın onu çağırma nedenini öğrenmek gibi.
"Sana bunu düşündüren nedir?"
Ah! Hiç de yardımcı olmuyordu!
Bir ihtimal sizi işlettiğimiz hesabı öğrenmiş olabilirsiniz de bu yüzden.
Hayır, öğrenmiş olsa bu kadar sakin kalmazdı değil mi? Aslında olayı dekana taşımak, pek de sakinlik olarak adlandırılamazdı orası ayrı.
"Her ne yaptıysam özür dilerim," dedi çat diye. Gözlerinde korkudan başka bir şey yoktu ve bunu görmemesini umuyordu.
"Tek bir şey yaptın, Harry."
Harry yutkundu.
"Sence ne yapmış olabilirsin?" Sesi sakin, vurgulu, aynı zamanda kasıp kavuran bir tınıya sahipti.
Siktir, kesinlikle hesabı biliyordu. Aklına başka bir şey gelmezken tekrar yutkundu. Şimdi açıkça özür dileme zamanı gelmişti işte.
Fakat tam ağzını açacaktı ki, Bay Tomlinson yaslandığı masadan bedenini ayırıp, omuzuna elini koydu. Harry, hissettiği bu temasa karşılık ürpermeden edemedi. Kan akışı, onun dokunduğu yerde daha bir yoğunlaşıp olduğu noktayı cayır cayır yanıyormuş gibi hissetmesine sebep oluyordu.
"Sadece bir daha dersi terk etmemeye çalış genç adam, dekanla ben konuşur ve şikâyetimi geri alırım."
Ve eli, omuzunu terk etti.
Tıpkı göçmen kuşların, iklimini beğenmediği gökyüzünü terk edişi gibi çabucak şekilde. Oysa o eli, sanki yıllardır omuzunda ağırlamış gibi hissediyordu.
Amfide yalnız kaldığında, farkındalıkla gözleri irileşti.
Dersi terk etmek mi? Sebebi bu muydu? Böyle boktan bir sebep için mi dekana olayı taşımıştı? Oysa kendisini uyarabilir, üstlere olayı taşımak yerine o şekilde konuyu kapatabilirdi.
Kahkaha attı. Takıntılı mıydı bu adam?
Neyse, en azından yakalanmamışlardı.
Telefonu cebinde titredi. Muhtemelen Agnes olmalıydı. Bıkkınlıkla telefonu eline aldığındaysa, gördüğü bildirim ellerini ter içinde bırakmaya yetti.
Agnes: ya bana yardım edersin, ya da bu fotoğrafı çok yanlış söylentiler eşliğinde yayarım.
Fotoğraf, az öncesine aitti. Louis elini omuzuna koymuştu, Harry'nin elleri yumruk şeklinde sıkılıydı fakat yüzü gözükmüyordu. Bekle, az önce bu kadar yakınlar mıydı sahiden?
Yanlış bir söylenti, öylesine bir fotoğrafı bile dallandırıp budaklandırabilirdi. Amfide yalnız oluşlarına lanet ettiği sırada, telefonu tekrar titremişti.
Agnes: şimdi ben Louis'nin yanına gidiyorum, ona Harriet adına mesaj yolla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fake Account// Larry Stylinson
FanfictionArkadaşımın sevgilisini denemek için fake bir hesaptan kadınmış gibi konuşmuştum, en fazla ne olabilirdi ki? ⚓ harrietstyles: Louis sana söylemem gereken iki şey var. harrietstyles: Birincisi ben kadın değilim. ...