Erdem
Anonimle son konuşmamızın üzerinden iki gün geçmişti ve tek kelime yazmamıştı. Bende yazmamıştım. Demek ki gerçekten istemiyordu karşıma çıkmayı. Bense istiyordum. Kim olduğunu merak ediyordum. Hergün muhatap oluyordum ama tanımıyordum. Istesem çok rahat bulurdum. Nasılsa gittiği sınıfı da öğrenmiştim. Ama ona en son söylediklerim aklıma geldi. Ona, onu bulmayacağımı söylemiştim. Sözümü tutmam gerekiyordu.Yine bir okul gününün sonuna gelmiş, eve dönmek üzere okuldan çıkmış, arabama ilerliyordum. Arabama bindikten sonra okulun bahçesinden çıktım ve ana yoldan ara sokağa girmiştim ki birkaç kişiyi kavga ederken gördüm. Düzeltiyorum, birkaç serseri bir çocuğu dövüyordu. Arabamdan indim serserileri durdurmak için ve bağırdım o tarafa doğru.
"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Bir kişiyi üç kişi dövmek erkekliğe sığar mı?" dedim ve hepsinin dikkatini çektim. Diğer çocukta buraya doğru baktığında çocuğu tanıdığımı farkettim. Afallamıştım ama hemen toparladım. Içlerinden biri cevap verdi.
"Sen kimsin lan? Erkekliği senden mi öğreneceğiz hanım evladı?" dedi. Üstümdeki takım elbiseden dolayı böyle diyordu. Sinirli şekilde gülümsedim. Ceketimi çıkarıp arabaya koydum. Kravatımı da çıkarıp ceketin yanına bıraktım. Gömleğimin kollarını katlayarak yanlarına doğru yürüdüm.
"Evet. Benden öğreneceksiniz." dedim ve serseri bir yumruk salladı ama tek hamleyle yumruğunu engelledim ve dizimi karnına geçirdim. Diğerleri de üstüme gelince az önceki dövmeye çalıştıkları çocuk, yani öğrencim Meriç bir tanesini dövmeye başladı. Demek kavga etmeyi biliyordu. Sanırım üç kişi oldukları için karşı koyamamıştı. Sırt sırta vermiş serserileri dövüyorduk. En sonunda paket yaptık hepsini ama bizde yara almıştık. Meriç'in kaşı ve dudağı patlamıştı. Benimde sadece sol kaşım sızlıyordu. Meriç'le arabaya yaslanıp soluklandık biraz. Öyle sıska bir çocuk değildi. Uzun boylu, siyah saçlı ve keskin yüz hatlarına sahipti. Ela gözleri vardı. Ona bakarken birden o da bana baktı. Yakalanmıştım resmen. Aceleyle başımı çevirdim ama geç kalınmış bir hareketti. Birkaç saniye sonra sesini duydum.
"Özür dilerim hocam. Sizde benim yüzümden yaralandınız." dedi.
"Sorun değil. Önemli bir yara almadım." deyip başımı ona çevirdim. "Ama senin yaraların daha fazla. Arabaya bin de gidelim bir çaresine bakalım." dedim.
"Yok hocam. Önemli bir şey değil." dedi ve yaslandığı yerden doğrulurken acıyla inledi karnını tutarak.
"Neyin var? İyi misin?" diye sordum telaşla.
"Iyiyim iyiyim de... Karnıma vurmuşlardı. Ondan acıyor sanırım. Tek tek gelselerdi okurdum canlarına. Üçü birden daldı şerefsizler." dedi karnını tutarak. Evet güçlü biriydi. Ayrıca cidden dövmüştü bende olaya dahil olunca. Bir elimi sırtına koydum. Bir elimi de koluna doladım ve yürütmeye çalışırken konuştum.
"Gel benimle. Arabaya bin de eve gidip yaralarının icabına bakalım." dedim. Duraksadı. Tereddüt ediyordu. Haklıydı da. "Sana zarar vermem merak etme." dedim güven verici olduğunu düşündüğüm ses tonuyla.
"Ondan değil hocam. Size zahmet vermek istemiyorum." dedi.
"Kızarım bak. Ne zahmeti. Bin şu arabaya bakayım." dedim ve kapıyı açıp arabaya binmesine yardım ettim.
"Teşekkürler öğretmenim." dedi. Dediği şeyle yüzümde istemsizce bir tebessüm belirdi. Anonim de öğretmenim diyordu bana. Daha sonra iki gündür yazmadığını hatırladım. 2 ay da olsa alışmıştım ona. Birden beni böylece bırakması çok kötü olmuştu. Düşüncelere dalmışken yanımdaki çocuğun sesiyle kendime geldim.
"Hocam, gitmiyor muyuz?" dedi.
"Dalmışım bir an." deyip arabayı çalıştırdım. "İstersen evi ara, haber ver. Merak etmesinler." dedim. Başıyla onaylayıp telefonunu çıkarıp annesiyle kısa bir görüşme yaptı. Sessiz bir şekilde gidiyorduk. Sessizliği bozmaya karar vererek konuşmaya başladım. "Kimdi o çocuklar? Neden kavga ediyordunuz?" diye sordum ve saniyelik olarak yüzüne baktım. Ifadesi gergin görünüyordu. Yine de cevap verdi.
"Serseriler işte. Neden aramaya gerek yok onlar için." dedi. Başımla onayladım. Doğru söylüyordu. Tekin tipler değildi zaten. Neden bilmiyorum ama bu çocuğa zarar gelmesin istiyordum. Artık bir gözüm üstünde olacaktı her zaman.
Eve gelince arabayı park ettim. Meriç'de peşimden indi. Beni takip etmeye başladı. Ayak seslerini duyuyordum. Asansörün düğmesine basıp bir dakikadan az bir süre bekledik ve asansör gelince bindik. Sadece ikimiz vardık. Böyle yanyana durunca, aslında uzun boylu bir çocuktu, yaşına göre. Yaklaşık bir dakika sonra asansörden indik ve benim dairemin önüne geldik. Anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım ve sessizlik karşıladı her zaman olduğu gibi. Içeri girince Meriç karnını tutarak, ağır adımlarla yürüyordu. Sanırım kötü hırpaladılar diye düşündüm ve yanına gidip kolundan tutup destek oldum.
"Gel sen geç şöyle otur. Ben bir çay koyayım. Sonra da yaralarını temizlemek için bir şeyler getireyim." deyip Meriç'i oturma odasındaki geniş koltuğa oturttum. "İstersen uzanabilirsin de. Yani canın yanıyorsa." dedim ve mutfağa gittim. Çay suyu koyduktan sonra banyoya geçtim. Aynadan yansımamı gördüğümde yüzümün kızardığını gördüm. Yüzümü yıkadım birkaç kez. Biraz kendime gelir gibi olunca, dolaba yönelip pamuk, sargı bezi, yara bandı,tentürdiyot ve ezilmeler için krem aldım. Evimde her zaman bunları bulundururdum. Ne olur ne olmaz... Mutfağa yönelip küçük bir kaba ılık su doldurup odaya geçtim.
Meriç sırtını koltuğun kenarına dayamış, yan bir şekilde oturuyordu koltukta. Elimdekileri sehpaya bıraktım ve sehpayı da koltuğa yaklaştırdım. Meriç'in karşısına oturdum ve biraz yakınlaşıp, gözlerim yüzünü taradı. Yaralarına bakıyordum. Pamuktan biraz koparıp suya batırıp kaşını temizledim önce. Acıyla inledi ama temizlemem gerekiyordu. Gözlerini kapattı. Gözlerim kirpiklerine takıldı. Çok güzeldi. Uzun uzun. Kaşına yara bandı yapıştırdım ve tekrar pamuk koparıp suya batırıp, sıktım. Bu seferki adresim dudaklarıydı. Dudağının kenarı patlamıştı ve orayı temizlerken de canının yandığı, buruşan yüzünden belliydi. Yavaş bir şekilde temizledim dudağını. Ama oraya yara bandı takmadım. Açık kalacaktı zaten çok büyük bir yara değildi. Gözünün altında da morarmak üzere olan yere de krem sürdüm. Yüzüne tekrar baktığımda memnuniyetle gülümsedim. Güzel iş çıkarmıştım. Karnındaki yaraya da bakmalıydım ama nasıl demeliydim? Yanlış anlaşılır mıydım? Denemeye değer. Acı çekmesinden iyidir.
"Şey..." dememle gözlerini açtı. "Yüzündeki yaralar tamam..." dedim.
"Teşekkürler hocam. Size zahmet verdim." dedi ve ayaklandı. Ama anında yüzü buruştu ve dudaklarının arasından acı bir inleme döküldü. Tekrar yavaşça koltuğa oturttum.
"Uzan bir de karnına krem sürelim. Canın çok yanıyor belli." dedim bir çırpıda. Yanakları kızardı, gözlerini kaçırarak cevap verdi.
"Y-yok hocam. Gerek yok cidden." dedi. Yavaşça ona doğru yaklaştım. Koltukta dizlerimin üstünde durdum. Bir dizimi onun diğer tarafına attım ve omuzlarından bastırarak uzanmasını sağladım şaşkın bakışları altında.
"Uzan. Sadece krem süreceğim." dedim. Yüzlerimiz çok yakındı. Nefesini tutmuş gibiydi.
"T-tamam." dedi ve titrek bir nefes verdi. Dudaklarımda hissetmiştim nefesini. Midemin kasıldığını hissettim ve geri çekildim. Bu yakınlık hiç iyi gelmemişti bana. Ellerim titreyerek gömleğinin düğmelerini çözmeye başladım. Bembeyaz teni vardı. Ay parçası gibiydi. Ay prensi olabilir miydi? Düğmelerini tamamen açtığımda karnındaki morluk benimde içimde bi yerleri sızlattı. Istemsizce küfür ettim.
"Siktiiiirr! Ne biçim vurmuş serefsizler." dedim sinirli şekilde. Meriç'e baktığımda gözleri kapalıydı.
"Çok mu kötü?" diye sordu kısık ve titrek sesiyle. Kötüydü. Ama en azından acısının geçmesi için krem sürecektim.
"Yok o kadar değil. Biraz morarmış sadece." dedim ve kremi karnının üstüne sıktım biraz. Soğukluk hissiyle olsa gerek bir an irkildi. Karnına masaj yaparak kremi sürmeye başladım. Ellerimin karıncalandığını hissederken, önümdeki ay prensini düşünmemeye çalışıyordum.
Yorumlarınızı bekliyorum ✨️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CANIM ÖĞRETMENİM *bxb*
RomanceCanım Öğretmenim isimli ilk ve tek bxb kitabıdır. Romantik komedi Eşcinsel hikaye 🌈