Erdem
Ben, kremi masaj yaparak sürerken, Meriç uyuya kalmıştı. Karnındaki işlemi bitirip gömleğini çıkardım üstünden. Kendi penyelerimden birini getirip zorda olsa giydirdim uyuyan çocuğa.O uyurken mutfağa geçip bir şeyler hazırlamaya başladım. Patates kızartması ve menemen yapmaya karar verdim ve önce patatesleri doğrayıp, kızdırdığım yağın içine attım. Daha sonra menemen için kolları sıvadım. Çay zaten yapmıştım. Demleniyordu.
Yarım saat sonra herşey hazır olunca, Meriç'i uyandırmaya gittim salona. Önce biraz uyuyan bedenin yüzüne baktım. Keskin hatlı yüzüne çocuk masumluğu çökmüştü. Yüzünü birkaç dakika izledikten sonra bunun saçma bir fikir olduğuna kanaat getirip uyandırmaya karar verdim ve fazla yüksek olmayan bir sesle adını söyleyip dürterek uyandırmaya çalışıyordum.
"Meriç...Meriç kalk hadi bir şeyler ye." dedim omzundan dürterek. Gözlerini yavaşça açtı, birkaç kez kırpıştırdı yattığı yerden doğrulurken. Koltukta oturur pozisyona geldiğinde koltuğun kenarına oturdum. "Karnın acıyor mu hâlâ?" diye sordum.
"Biraz." diye mırıldandı. Hâlâ uykuluydu.
"Hadi bakalım önce elini yüzünü yıka, sonra da mutfağa gel bir şeyler yiyelim." dedim. Gözleri evin içinde dolaşmaya başladı. "Bir şey mi arıyorsun?" dedim.
"Saati öğrenebilir miyim?" dedi. Kolumdaki saate baktım.
"Saat 8. Istersen burada kalabilirsin." dedim. Kalkmak için hareketlendi.
"Yok hocam size yeterince zahmet verdim zaten. Giderim ben." dedi. Karnını tutarak kalktı. Hâlâ canı yanıyordu. Onu bu halde gönderemezdim.
"Bak Meriç. Hâlâ ağrın var. Evi ara arkadaşımda kalacağım falan de. Seni bu halde bırakmak içime sinmiyor." dedim. Biraz düşünür gibi durdu. Birkaç dakika suskunluk oldu. Hâlâ düşünüyordu. Tekrar devam ettim. "Yarın tatil zaten. Okul yok. Bir şeyler yedikten sonra hap içersin. Gece yatarken krem sürerim yine. Sabah kalkınca da aynı işlemi tekrarlarız. Kendine gelirsin. Benim de aklım sende kalmamış olur. Ne dersin?" dedim. Birkaç saniye yüzüme baktı. Sonra gözlerini kaçırarak cevap verdi.
"Tamam. Ben annemi arayayım." dedi ve yavaşça kalktı. Ayağa kalktığında üstündeki tişörtü yeni farketti. Şaşırmıştı, yüzünden belliydi.
"Sen uyuyordun. Penyeyi ben giydirdim. Daha rahat uyuman için." dedim ve dizlerimden destek alarak ayaklandım. "Hadi evi ara haber ver. Mutfakta bekliyorum. Bir şeyler yemen gerek ilaç içmek için." deyip mutfağa geçtim.
Zaten herşey hazırdı. Bardaklara çayı doldurup sandalyelerden birine oturdum. Birkaç dakika içinde o da geldi. Bu çocuk hep böyle miydi? Hiç gülmez miydi, yoksa bugün olanlardan dolayı mı böyleydi?
Karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Tabağına biraz patates, peynir, zeytin falan aldıktan sonra yemeye başladı. Sessiz sessiz yemek yiyorduk. Ben öğretmen olmadan önce, babamlarla yaşarken, masamız hiç sessiz olmazdı. Sohbet ederdik. Yalnız yaşamaya başlayınca, en çok bu konuda zorlanmıştım. Yemekler sessiz geçmesin diye telefondan video falan açıyordum. Şu an evimde biri vardı ve çok iyi bir gün olmamıştı bizim için. Bari ben konu açayım diye konuşmaya başladım.
"Geçen sınıfta okuduğun şiir çok güzeldi. Ayrıca kompozisyonunu da beğendim. Hatta bir şey diyeceğim, inanır mısın bilmem ama, sen o şiiri okumadan önceki gün internette karşıma çıkmıştı. Aklımda kalmanın sebebi de bu sanırım. Diğerleri hangi şiiri okudular hatırlamıyorum bile." dedim. Öylece bana bakıyordu şaşkın bir şekilde. Gülümsedim bu hâline. Çok sevimli duruyordu.
"Ş-şey... Yani ne desem bilmiyorum. Teşekkür ederim hocam. Şiiri uzun araştırmalar sonucunda buldum. Benim için anlamlı olmalıydı." demesiyle ona baktım. Ağzından bir şey kaçırmış gibiydi ve dudaklarını ısırıyordu. Sadece bir ders için okunacak bir şiir, neden anlamlı olmalıydı? Üstelememeye karar verdim.
"Güzel bir seçim yapmışsın. Fazla anlamlıydı." dedim bende. İyi ki üstlemeyecektim. Yanakları kızarırken cevap verdi.
"Teşekkür ederim öğretmenim." dedi. Ikidir öğretmenim diyordu ve bu bana her defasında anonimi hatırlatıyordu. Anonimden halâ ses yoktu bu arada. İnatla yazmıyordu. Bende inatla mesaj bekliyordum. Hatta belki de ben yazmalıydım. Tam telefonu elime aldım ki çalmaya başladı. Annem arıyordu. İki günde bir arardı böyle. Telefonu açıp, mutfağın balkonuna çıktım.
"Efendim anne?"
"Nasılmış benim oğlum?" dedi annem. Beni hala 5 yaşında sanıyordu.
"Oğlun çok iyi. Benim annem nasılmış?" dedim. Bir fırça yedim tabii.
"Dalga geçme anneyle eşek sıpası seni." deyince annem gülümseyerek gözlerimi devirdim.
"Ama annecim sen hala beni 5 yaşında sanıyorsun. 24 yaşındayım ya ben hani. Hatırladın mı?" dedim. Annem, nerdeyse her aradığında geçiyordu bu muhabbet ve annem bana hâlâ çocukmuşum gibi davranmaktan vazgeçmiyordu.
"Neyse boşver bunları şimdi. Nasılsın iyi misin? Neler yapıyorsun?" diye sorunca bu muhabbetin daha çok uzayacağını anladım. Bu yüzden kısa kesmeye karar verdim. İçeride öğrencim vardı. Telefon konuşmasını bu kadar uzun tutmak ona ayıp olurdu.
"Şey, annem ben çok iyiyim ama şimdi kapatmam gerek. Aslına bakarsan öğrencilerimin ödevlerini kontrol ediyordum. Not vermem gerekiyor. Ben seni yarın akşam arayayım mı? Uzun uzun konuşuruz." dedim.
"Eh iyi maden öyle olsun. Allah zihin açıklığı versin oğluşum. Öpüyorum." dedi.
"Ben de öpüyorum annem. Babama selam söyle." dedim ve kapattık telefonu. Telefonu cebime koyup içeri girdim. Meriç hâlâ masada oturuyordu öylece. Ben içeri girince bakışları beni buldu. Masadaki bardaklarımız gözüme çarptığında, oturmadan önce birer çay daha doldurdum. Yerime geçerken Meriç sonunda konuşmaya karar vermişti.
"Bunu neden yapıyorsunuz?" diye sordu. Bakışlarım onu bulduğunda, o da bana bakıyordu.
"Neyi neden yapıyorum?" diye karşılık verdim.
"Daha beni tanımıyorsunuz. Bana yardım ediyorsunuz, yaralarımı temizleyip evinizde kalmamı istiyorsunuz. Belki kötü biriyim, belki hırsızım. Bilemezsiniz ki?" dedi. Haklıydı daha onu tanımıyordum ama uzun süredir tanıyor gibi hissediyordum. Meriç'in farklı bir aurası vardı. Onun hakkında tek bir kötü düşüncem bile yoktu.
"Haklısın. Ben seni tanımıyorum. Ama sende beni tanımıyorsun. Buna rağmen evime gelmeyi ve burda kalmayı kabul ettin. Belki bende öğretmen maskesi altında kötü bir kimliğim var? Bilemezsin ki?" dedim ve bakışlarına karşılık olarak ona bakmayı sürdürdüm. Daha sonra devam ettim. "Bize bir şans tanıyorum Meriç. Ben kötü bir insan değilim. İnanıyorum ki sen de değilsin. Herşeyden önce insanız biz. Öğrencimsin, öğretmeninim. Ben sana güvenmeyi seçiyorum. Sende bana güvenebilirsin." dedim. Bir süre baktı öyle. Bir şeyler mırıldandı ama anlamadım dediğini. "Efendim? Anlayamadım." dedim. Hemen toparlandı ve hızlıca cevap verdi.
"Ha, şey... Tamam dedim. Güveneceğim size." dedi ama içimden bir ses başka bir şey söylediğini söylüyordu.
Uzun uzun bölümler yazasım geliyor.
Yorumlarınızı bekliyorum veee sizleri seviyoruuuummmm 💜💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CANIM ÖĞRETMENİM *bxb*
RomanceCanım Öğretmenim isimli ilk ve tek bxb kitabıdır. Romantik komedi Eşcinsel hikaye 🌈