Bu bölümden itibaren kahraman bakış açısıyla yazılmıştır. Kitap bittikten sonra düzenlenecektir.
Arabayı çalıştırmadan önce Fırat'in elinden düşermediği defteri alarak Nadir'i uzattım. Fırat canlı bomba tutuyormuş gibi Nadir'i arka koltuğa uçurup "Ne yapıyorsun abiciğim ben kazlardan korkarım, bana niye veriyorsun?" dedi.
"Koca adamsın olum, kazdan mı korkuyorsun?" dedim.
"Travmam var diyorum sana. Az daha kolumu koparıyorlardı lan!"
Hemen hemen bütün çocukluğumuzun beraber geçtiği Fırat'ın bu travmasından haberim olmadığı için yalan söylediğini düşünüyordum: "Ben neredeydim lan o sıra?"
"Sen yoktun ki, biz Menekşe Apartmanı'na taşınmıştık. Orada saldırmışlardı bana."
"Zaten senin de her şeyden ödün kopuyor! Kim bilir ne yaptın hayvanlara?"
Alayla söylediğim söz Fırat'ı sinirlendirmişti: "Ben hiçbir şey yapmadım. Hemen her suçu bana atma. Düz yolda gidiyordum baktım bunlar. Gittim yanlarına. Biz böyle tatlı tatlı anlaşırken yanındaki, artık anası mı, kocası mı her neyiyse ben başını okşamak için elimi uzattım. Pislik, ağzını açıp dişlerini koluma geçirdi. Yani senin anlayacağın ben hayvanı sevmek istedim o ise beni dişledi. Muhtar olmasaydı kolumu koparacaktı. Bir daha yanlarından bile geçmedim olum, sen gelmiş bana tut diyorsun. Nasıl tutayım?"
Fırat'ın ciddiyetle anlattığı travmasına gülmekten önümü göremiyordum. "Abartma lan, o kadar da acıtmıyor!" dedim. Nadir'i ilk aldığım gün bana da çok kez saldırmış, ısırmıştı ama Fırat gibi bir travmam hiç olmamıştı.
"Lan ne acıtmıyoru!? Ben bir kişiydim onlar dokuz kişiydi. Bütün apartman başıma toplandı, diyorum sana! Ağzındaki dişleri görseydin böyle konuşmazdın!"
Nadir ayağa kalkınca Fırat koltuğa yapıştı. Gerçekten de korkuyor muydu? Çaktırmadan arkaya bakarak "Niye ayağa kalktı lan bu?" diye sorunca korktuğunu anladım. "Korkma!" dedim. "Nadir uslu bir kazdır. Bu zamana kadar kimseye saldırmadı." diyince "Ne yapayım birader elimde değil." dedi.
Eve yaklaşmıştık. Arabayı durdurup arka kapıdan Nadir'i aldım. Fırat arabadan inip uzun zamandır gelmediği eve hayretle bakarak söylendi: "Oha lan, burası çok değişmiş!"
Buradan gittiklerinde her yer çorak bir araziydi. Şimdi evin ağaçlar tarafından ele geçirildiğini görünce şaşkınlığını gizleyememişti. "Çöldü lan burası, ne olmuş buraya?" dedi. Gidişlerinin ardından kaç yıl geçtiğini hesaplamaya çalışıyordu. Neredeyse on üç senedir buraya uğramıyordu. Merkezden uzak olduğu için hem gelmeye üşeniyor hem de evin arkasındaki mezarlıktan ölümüne korkuyordu. Zaman zaman anlattığı uyduruk hikâyelerden gına gelse de bahsettiği gibi birine asla rastlamamıştım. Gülerek "Mezarlığı ne yaptınız lan?" diyince
dalga geçemeden edemedim. "Başka yere naklettik!" dedim. Hemen inandı. "Gerçekten mi?"
"Yok lan atıyorum. Mezarlığı nereye nakledeceğiz, senin çalışmaktan beynin yanmış birader, Nihal geceleri korkuyordu diye araya set çektiler. Yoksa mezarlık aynı yerinde duruyor yani" Böyle söyleyince de hemen alındı. "Lan ben de korkuyordum. O zaman kimse bana böyle bir şey yapmamıştı. Dedeme bak sen..!" dedi. Ailedeki tek kız torun Nihal olduğu için dedem ve babaannem en çok onu severdi.
Fırat birlikte bahçe kapısından içeri geçerken evde kimse olduğunu fark ettik. Fırat içerde oturmak istemeyince arka bahçedeki kiraz ağacının altındaki masada kurulup "Buraya gel!" dedi. Ben de Nadir'i gönül rahatlığıyla Orhan ve Süheyla'nın yanına salarak Fırat'ın yanına gittim.
Fırat cebinden çıkardığı sigarayı önce bana uzatıp ikram etti. Kendime bir tane alıp sigaralarımızı yaktım. Fırat, Nihal için yapılan koruluğu görünce "Vayy be, ulan kimse bizim kadrimizi kıymetimiz bilinmiyor!" dedi. "Biz yanlış yerde dünyaya gelmişiz. Başka bir ailede dünyaya gelseydik bizi el üstünde tutarlardı. "
Fırat, çevredeki değişimi izlemekten kendini alamıyordu. Onlar gittikten sonra evin, yaklaşık beş on metre uzağındaki mezarlıkla aramıza, ağaçlarla set çektiğimiz yere bakıyordu.
Elini masaya vurup "Vay be!" dedi. Tepemizdeki ağaçtan bir kiraz düşerince irkildi.
"Ne oldu?" dedim.
"Hiç lan.. yılan zannettim." Masadaki dalbastı kirazı görünce rahat bir nefes aldı. Ağaçtan kafasına yılan düşeceğini zanneden Fırat felaket senaryosu kurmaya bayılırdı. Bu huyuyla ilgili bir şey söyleyecektim ki kapıda ablamın sesini duyunca hemen ayağa kalkıp Nadir'i elime aldım.
"Ablam geldi, kaç!" dedim Fırat'a. Korkudan o başka yöne ben başka yöne gittim. Biz Nadir'le nereye gideceğiz diye düşünürken ablam elinde bıçakla gölgesi görünüyor, bizi arıyordu.
Kapının girişinde göz göze geldik. İki çift siyah zeytini andıran gözleri dehşetle parladı: "Aha da buldum sizi, ver onu bana!"
Geri geri gidip duvara toslayınca "Artık kaçamazsın!" diyerek bıçağı yere attığı gibi kaçmama fırsat vermeden üstüme gelmeye başladı. Akşama bu vahşilerin Nadir'i yiyecek olması aklıma geldikçe delirecek gibi oluyordum. Çok kötü köşeye sıkışmıştım. Artık buradan çıkış yok diye düşünürken Fırat, ablama seslenerek dikkatini dağıtınca Nadir'i havaya kaldırıp Fırat'a doğru uçurdum.
Neye uğradığını şaşıran kuzenim üstüne uçan kazı görünce bir çığlık kopardı. "ANNEEEE!!"
....
Bir kez daha Nadir'i kaçırarak arabaya atladım. Fırat beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. "Lan beni beklesene, seni biri mi götürüyor!?" dedi. Her defasında onu tek bırakıp kaçmamdan şikayetçiydi. Ben de keyfimden kaçmıyordum her hâlde!
Şu ân hiçbir şeyi düşünemiyordum. Nihal bugün elinde bıçakla az daha Nadir yerine beni kesiyordu. Bu hayvan biz de oldukça ablam ne bana ne de Nadir'i rahat bırakmayacaktı. Fırat'ın söylenmelerine karşı konudan tamamen bağımsız bir şekilde "Sen de o kızın numarası var mı?" diye sordum. Kübra'yla birbirimize girerken aramıza girip olaya sonradan dahil olan kızın adı bir türlü aklıma gelmiyordu. Ben de "o kız" diyince anlamadı.
"Hangi kız? Kübra mı?"
"Ne Kübrası lan başlayacağım şimdi Kübra'ya. Yanındakini soruyorum. Neydi adı?"
"Sare. Sanırım o Kübra'yla arkadaş ya da kardeşler tam bilmiyorum. Sen ne yapacaksın ki Sare'yi?"
Daha fazla soru sormaması için "Nadir'i ona emanet edeceğim!" dedim. Daha çok sordu.
"Ne, sabah tartıştığın kızla barışmaya mı gidiyorsun? Sen canına susadın galiba? Keserler lan bizi. Kız kabul etmez. Tolga'ya sorsaydın keşke, belki Nadir'e o bakar!"
"Tolga bakmaz. O kendine bile zar zor bakıyor. Bana Sare'nin numarasını bul!"
"Şaka yapıyorsun değil mi? Henüz o kadar sıyırmadın.. Abi sen manyak mısın ya, daha sabah kızla kavga ettin. Hem ben Sare'nin numarasını nereden bulabilirim ki söylediğin lafa bak!"
"Bulursun bulur. Kübra'yı adım adım takip ettiğine göre!"
"Bilmiyorum valla. Ben Kübra'yı takip ediyordum abicim, Sare'yi değil. Sadece bir kez ikisini Kerem'i yanında görmüştüm. İstersen ona gidelim belki o biliyordur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şirret
Teen FictionBu bir absürt komedi tarzında yazılmaya çalışan bir metindir. Birbirimize saygılı olursak gerçekten benim de yazmak için bir şevkim olur. Okuyacak olanlara şimdiden teşekkür ediyorum. Kitap hâlâ yazılma aşamasında olduğu bitirdikten sonra okuyun s...