Bölüm 5

7 2 2
                                    

Yayalar geçiyordu. Birbiri ardına. Çocuklarının peşinden koşan babalar, köpeklerini gezdiren kadınlar, derse geç kaldıkları için yolun karşısına koşarak geçen öğrenciler ve çantalarını sıkıca kavrayarak telefonlarıyla çılgınca konuşan iş adamları. Minho bu insanları izlemeyi seviyor ve sık sık kendini normal bir insan olduğunu hayal ederken buluyordu. Sıradan bir hayat sürmenin ve topluma katkıda bulunmanın nasıl bir his olduğunu merak ederdi. Yeterince çalışmadığınız bir sınav için stres yapmanın nasıl bir his olduğunu merak ederdi. Aşık olduğun kişini senden hoşlanıp hoşlanmadığı konusunda stres yapmak nasıl bir duygu olmalı? Sıradan olmak nasıl bir his olmalı?

Minho on dört yaşındayken Jung-ho tarafından işe alında ve o zamandan beri onun olmasını istedikleri ajan ve suikastçı olmak için öğreniyor ve çalışıyordu. Başka bir seçeneği yoktu. Eğer istediklerini yapmasaydı onu öldüreceklerdi.

Oldukça korkunç bir dönemdi. Hayatı ona ait değildi. Bir birey olarak, kendi istekleri, endişeleri ve hayalleri olan bir insan olarak görülmüyordu. O sadece eğittikleri genç ajanlardan biriydi. Tek fark, işe alınan diğer kırk yedi gencin aksine onun hayatta kalanlardan biri olmasıydı.

Minho'nun hayatı, ilk atandığı ve onların yaşadığı yatakhaneden taşınmasıyla daha da güzelleşti. Aslında buna yatakhane demek abartılı olurdu. Bir oda bile sayılmazdı. Minho kollarını uzatmasa etrafında sönebilecek durumdaydı. Odasına bir şilte, çok küçük bir dolap ve ders çalışması gereken birkaç kitap sığdırabilmişti. On altı yaşına gelene kadar sahip olduğu tek şey buydu.

Taşındıktan sonra kendi hayatından daha fazla sorumlu olduğunu hissetti, hatta o zamandan beri tutkusu olan dans derslerine yeniden başladı. Gerçi 'işi' nedeniyle istediği kadar düzenli gidemiyordu ama yine de ne zaman zamanı olsa ve uygun bir durumda olsa gidiyordu.

Yanındaki banka biri oturdu. Minho şöyle bir baktı, bu kişi bir yüz maskesi ve şapka takıyordu, kahverengi saçları gözlerini kapatıyordu.

"Harika bir gün." Minho'nun yüreği ağzına geldi. Neden buradaydılar? Kimseyle buluşmaması gerekiyordu.

"Oldukça bulutlu." Diye kekeledi Minho.

"Hayır aslında öyle olduğunu sanmıyorum, parlak gökyüzünü görmüyor musun?" diye karşılık verdi, yüz maskesini çıkardı ve alnı açıkta kalacak şekilde saçlarını şapkanın içine soktu.

"Hyunjin, seni lanet olası göt! Seni Jung-ho'nun adamlarından biri sanmıştım!" Minho ciddi bir endişe duyduğu için Hyunjin'in omzunu sertçe itti.

"Ah! Kahretsin, bir zamanlar olduğun o iyi suikastçı nerede?" diyerek omzunu ovuşturdu. Minho onu o kadar da kötü incitmemişti. Hyunjin'in çok daha kötü yaralar aldığını biliyordu.

"Ben hâlâ iyi bir suikastçıyım!" diye kendini savundu Minho.

"Bunu en iyi arkadaşlarından biri tarafından kandırılan biri söylüyor ama defol git, sanırım." Hyunjin omuz silkti.

Minho yüzünde bir gülümseme olmasına rağmen, "Defol git." Dedi. Hiçbir şey saklamak zorunda olmadığı biriyle etkileşime girebilmek rahatlatıcıydı.

"Beni neden buraya çağırdın? Her zaman bir şeyler olduğunu biliyorum."

"Evet, yoksa seni böyle bir tehlikeye atmazdım." Minho'nun ifadesi yine sertleşti. Hyunjin'le buluşmak, hatta onunla temas halinde kalmak bile hem Hyunjin hem de Minho için tehlikeliydi ve mecbur kalmadıkça bunu yapmazdı.

"Kendimi tehlikeye atmadığım sürece tehlikede değilim. Şu anda sadece takılıyor ve sohbet ediyoruz. Endişelenmelerini gerektirecek bir şey yok." Hyunjin onlarla, Jung-ho'nun adamlarını kastediyordu.

Kill Me Softly - MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin