"Pekâlâ, kimdi o adam?", Changbin, Jisung ve Chan, Jisung döndükten kısa bir süre sonra dükkândan ayrıldılar ve şu anda şehir içi otobüslerinden birinin arka koltuklarına yapışmış durumdaydılar.
"Hiç kimse, sadece bir arkadaş." Jisung bunu geçiştirmek istedi ama bu kadar kolay kurtulmasına izin vermediler.
Chan'ın omzuna yaslanmış olan Chang'bin doğrulup Jisung'a bakarak, "Gülüşün, hiç kimse olamayacak kadar geniş." Dedi.
Sadece ofladı. Changbin ondan bir şeyler öğrenmeye çalışmıştı ama Jisung her seferinde "Bilmiyorum." Deyip omuz silkerek geçiştiriyordu. Yine de gülümsemekten kendini alamadı. Kendini ilginç hissediyordu. Aslında hayatında bir kez olsun başka bir şey vardı. Changbin ve Chan'ın sahip olmadığı farklı bir şey. Kelimenin tam anlamıyla sadece sarhoşken öpüştükleri ve tesadüfen tekrar karşılaştıkları için aşırı dramatik davrandığının farkındaydı. Jisung, uzun zamandır aşık olan ve şimdi düğünlerini planlayan bir genç gibi hissetti. Ugh.
"Kulüpte ne oldu?" bu soru yeniydi. Öne doğru eğilirken alaycı bir şekilde sırıtan Chan'dan gelmişti. Jinsung, 'Bu kurnaz piç her zaman ne olduğunu biliyor.' Diye düşündü.
"Ne? Kulüpte ne olmuş olabilir ki?" Daha önce tanıştıklarını nereden biliyorlardı?
"Changbin'in bana gösterdiği resimdeki adamdı. Hani senin kulüpte sürüklendiğin ve çok mutlu göründüğün resimdeki." Jisung yanaklarının ısındığını hissetti. Ah doğru ya, en başta nerede olduğunu ele veren resimler.
"Jisung, bize güvenebileceğini biliyorsun, değil mi?", Changbin kolunu Jisung'un omuzlarına doladı ve onu kendisine çekti. Jisung onlara güvenebileceğini biliyordu, onlar ailesi gibiydi, aslında onlarla gerçek ailesinden daha fazla zaman geçiriyordu. Yutkundu.
"Ama beni yargılama." Diyerek elleriyle oynadı. Derin bir nefes aldı ve yavaşça geri verdi.
"Öpüştük, kulüpte olan buydu." Başını kaldırdı. Şaşırıp şaşırmadıklarını anlayamadı. Tabii ki Chan'ın dudaklarında hâlâ o aptal gülümseme vardı.
"Böyle sırıtmayı kes, aptal gibi görünüyorsun." Diyerek ondan uzaklaştı.
"Bir yabancıyla mı öpüştün?" Changbin'in, omuzlarındaki tutuşu gevşedi. Jisung, onların hayal kırıklığına uğramasını istemiyordu. Onlar onun için çok önemliydi.
"İkimizin de kanında alkol vardı ama evet yaptık. Yine de beni tuhaf bir adamın saldırısından kurtardı." Diye mırıldandı kendi kendine.
"Saldırıya mı uğradın?" diye bağırdı Chan ve onlara yaklaştı.
"Hayır! Lee Know hiçbir şey yapamadan adamı yumrukladı. Bu adam sadece bileğimi tutuyordu ve gitmeme izin vermiyordu. Bağırmayı kes, insanlar bize bakıyor!" diye homurdandı Jisung.
Changbin kaşlarını kaldırarak, "Yani sen beni tuhaf bir adamdan kurtardın, ben de seni tanımadığım halde seninle öpüşeyim mi diyorsun?" dedi.
"Evet-yani hayır. Lee Know sürüngenlik yapmıyordu." Jisung kollarını kavuşturdu, onu savunmaktan bıkmıştı ama tepkilerini anlıyordu. Lee Know'u gerçekten tanımıyordu ama onun yanında kendini diğer adamdan çok daha güvende hissediyordu.
"Bakın, sizi anlıyorum. Gerçekten anlıyorum ama bu benim hayatım ve ben sadece, ne bileyim, o gece kulüpteki herkes gibi hissetmek istedim. Bunu anlamak zorunda değilsiniz ama bana mantıklı geldi ve yardımcı oldu." Jisung tekrar parmaklarıyla oynamaya başladı, onlara bakıyordu.
"Jisung sorun değil. Sen sadece bizim maknae'mizsin. Bazen biraz ebeveyn olmaya meyilliyiz. Ama kötü bir niyetimiz yok." Diye açıkladı Chan. Jisung onların kötü niyetli olmadığını biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kill Me Softly - Minsung
Fanfiction"Öpüştüler. Dağınık bir şekilde ama bir şeyler hissetme konusunda o kadar çaresizdiler ki." Minho yozlaşmış bir gizli ajandı. Sonunda ondan kurtulmaktan başka istediği hiçbir şey yoktu. Jisung, 3racha adlı bir grupta yer alıyordu ancak depresyon ve...