Afra'dan
Gözlerimi açmamla beyaz duvarla karşılaşmam bir olmuştu. Her şey buğulu gözüküyordu.
-''Afra uyandın sonunda. '' ablamın sesiyle biraz daha kendime gelmiştim. Hatırlıyordum. Terastaydım ve sanırım bayılmıştım. İçeri giren uzun boylu, kır saçlı, gözlük takan ve tecrübeli olduğu her halinden belli olan doktor gülümseyerek bana baktı ve:
''Hastamızda uyanmış. Afra Hanım sevdikleriniz sizin için çok korktu. Yaklaşık 5 saattir baygın haldesiniz. Ben doktorunuz Tufan Ertekin. Bayılmanızın sebebi birkaç gündür yoğun stres altında olmanız ve yemek yememeniz. İstediğiniz zaman çıkabilirsiniz. Çok geçmiş olsun.'' dedi. Doktorun odaya çıkmasından yaklaşık 5 dakika sonra Yazgı içeriye kan çanağı gözleriyle girdi. Ben hazırlanırken ablamda çıkış işlemlerini halletmek için gitmişti. Yazgı boynuma atladı. Titriyordu. Muhtemelen benden daha kötü bir haldeydi fakat direnmekte ısrarcıydı. Aklıma Mavi'nin ve diğerlerinin gelmesiyle ne yapacağımızı düşünmeye başlamıştım. Yazgı da sanki aynı şeyi düşünüyormuş gibi ''Ne yapacağız şimdi?'' diye sordu. Ne yapacağımızı bilmediğimi belli edercesine dudaklarımı büzdüm. Ablamın odaya girip ''Hadi kızlar çıkıyoruz.'' demesiyle ayaklandık. Bize gidiyorduk. Herkesin aklındaki soru şuan ne yapacağımızdı. Yazgı ve Yansı'nın anne babaları ile Cenk Abi'de bize geleceklerdi. Eve gelir gelmez odama çıktım. Hızlıca kendimi soğuk suyun altına attım ve kendime gelmeye çalıştım. Düşüncelerimde suyla beraber bedenimden aşağıya akarken aklımda canlanan anılarımız gözyaşlarımı yeniden canlandırdı. Ağlamayacaktım. Artık ağlamak yerine onları aramamız gerekiyordu. Döktüğümüz her gözyaşı zaman kaybıydı. Hayatınızda ağlamayı bile zaman kaybı kabul ettiğiniz bir anın içindeyseniz bilin ki büyük bir felaketin içindesinizdir. Çünkü ağlamak insani bir eylemdir. Ve bir insan kendine has bir eylemi gerçekleştiremeyecek durumdaysa o kişiyi eylemlerinden koparacak kadar güçlü bir sebep vardır. Biz buna felaket diyorduk. Büyük ve inanılmaz bir felaketin içindeydik. Bunun içinden çıkabilmemizin tek yolu onlara bir şekilde ulaşabilmekti. Duştan çıkıp üzerimi giyindim. Odamdan çıkarken masamın üzerindeki nabız sembollü yüzüğüm gözüme çarpmıştı. Tatilde gezerken çok beğenip almıştım. Onu aldığımdan beri içimde garip hisler vardı. Fakat bana huzur da veriyordu. Sanki yanımdan hiç ayırmamam gerekiyordu. Yüzüğü alıp sol işaret parmağıma taktım. Sonra hemen aşağıya indim. Herkes mutfak masasının etrafına oturmuş düşünüyordu. Yazgı sanki diyeceği şey için benim gelmemi bekliyormuş gibi ayağa kalktı ve ''Ben ne yapacağımızı biliyorum'' dedi. Hepimiz meraklı gözlerle ona bakarken Yazgı aklındaki planı bize anlatmaya başladı.
Açelya'dan
En az 7 saattir yürüyorduk. Bacaklarımda hissettiğim ağrı bunun en büyük kanıtıydı. Yansı hemen yanımdaydı. ''Yazgı ile Afra acaba şimdi ne yapıyorlardır?'' diye sordu. Ne yaptıklarını tahmin etmek çokta zor değildi. Biz ne haldeysek onlar da en az bizim kadar kötü olmuşlardı. ''Bizi arıyorlardır kesin.'' Dememle Yansı başının aşağı yukarı salladı. Ne kadar burada kalacaktık bilmiyordum fakat Yansı daha şimdiden Yazgı'yı özlemişti belli ki. Abimin aklıma gelmesiyle ne kadar üzüldüğünü düşünmeye başladım. Feyza Abla'nın hep yanında olduğuna emindim fakat abimi çok özlemiştim. Aklıma tatilden geldiğimiz gece eve girdiğimde abime koşarak sarılmam ve beni döndürüp ''Sen büyüdün de tatile mi gittin arkadaşlarınla'' demesi gelmişti. O an onun beni 21 yaşımda olmama rağmen bir çocuk gibi görmesi sinirlerimi bozmuştu. Fakat şuan koşa koşa abime sarılmak istiyordum. Omzumda hissettiğim elle Yansı'ya doğru döndüm. Dolu gözlerle bana bakıyordu. O an sarılmaya çok ihtiyacım olduğunu fark ettim. Durup Yansı'ya sarıldım. Birkaç dakika öyle kaldık.
''Sarılmanız bittiyse yolculuğumuzun 75. Saati için ilerlememiz gerekiyor.'' Yalın'ın bunu demesiyle birbirimizden ayrıldık. Hepimizin suratında küçük birer gülücük vardı. Gülmeyen tek kişi Yalın'dı. Bizi güldürmek için yapmıştı. Resmen koca bir saçmalığın içinde oturmuş birbirimize bakarak sırıtıyorduk. Daha fazla dayanamayıp kahkaha atmaya başladığımda benimle beraber hepsi de gülmeye başladı. Bu kez Yalın'da gülüyordu. Hepimiz mutsuzduk. Fakat acının içinde getirdiği gülme duygusu bizi esir almıştı. Kahkahalarımızı bölen şey gökyüzünün bir anda gürlemeye başlamasıydı. Olduğumuz yerde sıçradık. Gökyüzünden yere doğru yine bir Çınar yaprağı iniyordu. Yalın yaprağı aldı ve okumaya başladı: