Bölümleri okumaktan sıkılırsanız Scott ve Melissa gelen kadar bekleyin derim.
"Bence artık beklemeyi bırakmalısın o gelmeyecek. Buna alışmalısın." dedim.
Bu konuyu her konuştuğumuzda beni susturmaya çalışıyordu. Buna artık bir son vermeliydim. Daha fazla Will'in geleceğine ya da ona bir haber yollayacağına inanmasına izin veremezdim. Çünkü böyle olmayacaktı. O gittiğinden beri 1 ay geçmişti fakat hiçbir haber alamamıştık. Beklemek artık sadece saçmalıktı. Bunu ona da anlatmalıydım. Beni susturmasına izin vermedim.
"Hey, yeter artık o yok. Bunu anlamalısın. Sen istesen de istemesen de o gelmeyecek. Şimdi şımarık bir kız gibi davranmayı kes! Çünkü sen şımarık bir kız değilsin. Sana küçüklüğünden beri öğretmeye çalıştığım şeyi hala öğrenemediğin için sana acıyorum. Güçlü ol artık, güçlü ol! Onu unutmak zorundasın." derken yürümeye devam ediyorduk. Sahile varmıştık bile. Ayaklarım sıcak kumlarda yanıyordu ve ben bu yanma hissinden Serena'nın güçsüzlüğünden nefret ettiğim kadar çok nefret ettim.
"Sen de benden farklı değilsin. En azından ben duygularımı dışarı vurabilecek kadar güçlüyüm. Sen onu bile yapmaktan acizsin."Artık ikimizde fazlasıyla sinirlenmiştik. İçimde durduramadığım bir öfke vardı. Kendimi bıraksam onu boğabilirdim bile.
"Kes sesini! Artık senin Will'inden bıktım! Senden bıktım!"Bu son söylediğim şey sadece ağzımdan çıkmıştı. Neden söylediğimi bile bilmiyordum. Aslında ondan hiçbir zaman bıkmamıştım ve bıkmazdım da.Söylediklerimden sonra yüzü şok olmuş gibiydi. Sonra bu ifadesi yerini büyük bir öfkeye bıraktı. Gerçekten büyük bir öfkeye...
Serena'yı ilk kez bu kadar sinirli görüyordum. Oyuncağı elinden alınmış bir bebek gibi haykırmaya başladı. "Bana bunu yapmaya hakkın yok." dedi.O an gözlerinin içinde yanan ateşi gördüm. Ateş öyle güçlüydü ki söndürmesi imkânsızdı. Sonra bir his bedenimi sarmaya başladı. Onu tek durdurabilecek şeyin ben olduğunu hissediyordum. Tek istediğim şey ona dokunmaktı. Saçları yanıyordu ve ben buna aldırış etmeden yürümeye devam ettim. Tamamen yanına vardığımda artık korkmuyorum ve yanmıyordum da. Ona dokundum. Bu sanki tenlerimiz için hoş olmayan ama iyi hissettiren bir buluşmaydı.
Elimi koyduğum yerden itibaren alevler yok olmaya başladı. Hiç alev kalmayana dek ondan elimi çekmedim. Alevler yok olunca onu tutmak zorunda kaldım çünkü bayılacak gibi duruyordu. Etrafa bakındım. Herkes kaçmış, kimse kalmamıştı. Gözlerim ayaklarımızın dibine kaydı. Onun ayak dipleri yanmıştı benimkisiyse sanki ateşe meydan okurcasına buzlanmıştı. Bunları görünce her şeyin bir rüya olduğuna emin olmuştum. Ama parmak uçları bunların hepsi gerçek dercesine sızlıyordu.
Polis sirenlerinin sesini duydum. Kaçmalıydık. Serena'yı kolundan tuttum."Bana yardım etmelisin. Kaçmamız gerek. Burada olanlar neydi bilmiyorum ama lanet kıçımızı kaldırmazsak küçücük bir hücreye tıkılabiliriz." dedim. Ve bir hamlede onu ayağa kaldırdım.
Yüzünü bana çevirdiğinde şaşkın bakışlarını gördüm. "Gözlerin... Onlar maviler." dedi.
"Delirmiş olmalısın Serena. Buna normalde olsa çok sevinirdim fakat şimdi hiç sırası değil."Elini cebine doğru götürdü. Kırık bir ayna çıkardı ve bana uzattı. Aynayı gözlerimin hizasına getirdim. Normalde orda olması gereken açık kahverengi gözler gitmiş yerini masmavi ve müthişliğin tanımı olabilecek kadar güzel gözler almıştı. Dikkatle inceledim, normal bir mavi değildi. tıpkı buzun rengine benziyorlardı.
"Bize neler oluyor?" dedi.
"Olan oldu. Önemli olan iyi mi yoksa kötü mü olduğu." dedim. tam o sırada arkadan bir ses geldi.
"Hey, çocuklar! Burada bir kız ve bir erkeğin kavga ettiği söylendi."Yanındaki adam düzeltircesine "Yanan bir kız ve onu durdurmaya çalışan buzdan bir çocukmuş." deyince Serena hemen öne atladı."Aha ha. Yanan bir kız ve buzdan bir çocuk mu? Bu sizce de çok mantıksız değil mi şerif?" dedi. Berbat bir rol yapmıştı. Ama bu kadarı bile şerifi kandırmaya yetmişti.
"Lanet yalancılar bunu tahmin etmeliydim. Bu ay bize gelen 10. yanlış ihbar."
"Burada bizden başka kimse yok ben yanmıyorum ve o da hiç buz gibi durmuyor." dedi beni göstererek. Ben o zamana kadar yerde bulduğum bir güneş gözlüğünü gözüme takmıştım."Haklısın ben hiçte soğuk durmuyorum." dedim. Berbat bir espriydi kabul ediyordum fakat o an sadece söylenecek onu bulmuştum ne yapayım.Şerif sıkıntılı bir şekilde durdu. "Peki öyleyse. Başınızı beladan uzak tutun ve ateşten uzak durmaya çalışın çocuklar." dedi ve arabaya doğru ilerledi.
Ucuz atlatmıştık. Serena gülmeye başladı. "Duydun mu Brad? Ateşten uzak durmalısın." dedi iğnelercesine.
Yetimhaneye vardığımızda kimse konuşmuyordu. Benim odama çıktık. Bir süre sonra Serena sessizliği bozarak "Ben orada ne yaptım?" dedi. Bir anda heyecanlanmıştım ve konuşmaya başladım. "Lanet olsun Serena saçların yanarken müthiş gözüküyordun. Ayrıca seni o halde görünce tek düşünebildiğim şeyse seni sakinleştirebilceğimdi ve yaptım da." Derin bir nefes aldım. Bende sakinleşmiştim. Serena ise ya çok salaktı ya da hala şoktaydı. Dönüp ona baktım. Evet, kesinlikle şoktaydı.
"Serena. Ne yaşadığımızın farkında mısın?" Soruma cevap vermiyordu. Duvardaki küçük bir noktaya odaklanmıştı. Gözleri.. Kızılın en vahşi tonlarındaydı. Nasıl diye düşünmek istemiyordum. Şimdilik dışında hiçbir ateş yoktu fakat içinde tekrar alevler oluşuyordu. Gözleri kendini ele veriyordu. Onları görebiliyordum. Her şeyden öte hissedebiliyordum.
Eline dokunmak istedim. Uzandım fakat elini geri çekerek "Temmuzun ortasında üşüyorum." dedi. Garipti ve ben artık uyumak istiyordum. Onu odasına götürüp yatırdım. Sonra kendi odama gittim. Sert yatağıma uzanıp uzun bir geceyle buluştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşin Donan Aryası
FantasyBrad Gece miydi bu, yoksa güneşin altına çekilmiş bir gölge mi?Her ne ise Emly artık o dipsiz karanlıktan çıkıp ait olduğu yere, ışığın tam altına geçmeliydi.Biliyordum bunu yapabilecek kadar güçlüydü.Bana Brad Night olmayı o öğretmişti.Şimdi bir ço...