"Vay canına. Kız sana düpedüz omuz attı ve sen hiçbirşey yapmadın. Ayrıca o tavrı neydi öyle sanki kırk yıllık arkadaşmışsınız gibi?" dedim.
"Aklındaki soruyu cevaplıyorum. Hayır onu tanımıyorum ve evet garip biriydi." dedi. Düşünceli gibi durmuyordu fakat aklından çıkarmadığına emindim. Serena bu işin peşini bırakmazdı.
Bayan Bluebird sınıfa girince herkes sustu. Hiçbir zaman yapmayacağı bir şeyi yaptı ve bize gülümsedi. Bi saniye bize mi gülümsedi? Arkama dönüp baktım fakat son sırada oturuyorduk. Bizden başkası olamazdı. O an da duyuru hoparlöründen sesler gelmeye başladı. Emly Serena King ve Brad Night müdür odasına bekleniyorsunuz.'
Ah... Olamaz olanları öğrenmiş olabilirler miydi? Lanet olsun! Bu sefer başımız ciddi anlamda beladaydı. Serena'ya baktığımda yüzündeki korkuyu gördüm. O da benimle aynı şeyi düşünüyor olmalıydı ki bu kadar korkmuştu.
"Sakin ol Serena biz bir şey yapmadık." dedim.
"Serena-Brad hala ne duruyorsunuz müdür sizi bekliyor." diyerek güldü. İşte şimdi baltayı taşa vurmuştuk. Bayan Bluebird asla ama asla gülmezdi. Hele ki bize karşı hiç tahammülü yoktu.
Yavaşça kalktık ve usulca sınıftan çıktık. Serena hemen dertlenmeye başlamıştı.
"Şimdi cidden bittik. Üzerimizde deneyler yapacaklar. İğne sokulmadık yerimiz kalmayacak. Harika!"
Hiç konuşmadan yüzüne baktım. Sakindi fakat gerginliğini yüzüme vuran lensli gözleri kapıyı delmeye çalışıyordu. Bitince ben devam ettim. "Kimse bize bişey yapamaz. Unutma biz hiçbirşey bilmiyoruz."
Serena'ya belli etmediğim korkum bacaklarımın titremesine neden oluyordu. Onun bunu hissetmesini istemiyordum çünkü her zaman ben-hiçbir-şeyden-korkmam tarzında takılmayı seviyordum. Aslında normalde Serena asla korktuğunu belli etmezdi. O duygularını içinde yaşar ve bitirirdi. Fakat bu kez gözlerinden okuyabiliyordum.
Müdür odasının önüne gelmiştik. Derin bir nefes çektim ve kapıyı tıklattım. İçeriden "Girin!" diye bir ses geldi. Serena'ya baktım ve iyi hissetmediğine emindim. İçeri girdiğimizde Bay Grace dosyalarla uğraşıyordu.
"Ah, çocuklar bende sizi bekliyordum. Hiç uzatmadan konuya gireceğim. Başka bir okula gitmeniz için evraklarınızı hazırladım. Artık bu okulda okumuyorsunuz. Diğer okula gitmek için eşyalarınızı hazırlayın. Ha, bu arada gideceğiniz okul yatılı bir okuldur. Artık yetimhanede kalmanıza gerek kalmadı." dedi.
Serena itiraz etmek için ağzını açtıysa da Bay Grace bizi odasından kibarca kovdu. Lanet herifin bize hiçbir zaman yararı dokunmamıştı zaten.
Serena'ya döndüm. "En azından olaylardan haberi yok. Diğer okula gitmek o kadar da kötü değil bence." dedim. Peki neden bize şimdi okuldan koymuşlardı? Daha öncede konuşmuştuk fakat mazeretleri her zaman olurdu.
Eve döndüğümüzde akşam olmuştu. Eşyalarımızı toparlıyorduk. "Açıkçası yeni okula gitmek için sabırsızlanıyorum. Orada bizi nelerin beklediğini bir düşünsene." dedim.
Serena benim kadar heyecanlı gözükmüyordu. "Ya ne demesin çok güzel olacak(!)" derken bana kızgınca baktı.
Sabahın erken saatlerinde uyanmıştım. Gözlerim yanıyordu. Banyoya ilerledim. Şimdi tek istediğim şey yüzümü yıkamaktı. Çeşmeyi çevirdim ve suyun serbest kalmasına izin verdim. Akan çeşmenin sesiyle yavaş yavaş kendime geliyordum. Elimi suya değdirdiğimde damarlarımda gezdiğini hissettim. Bu his beni güçlendiriyordu. Su beni rahatlatıyordu. Daha önce milyon kere suya dokunmama rağmen ilk defa böyle hissediyordum. Suya o kadar odaklandım ki elimde kristalleşmeye başladığını fark ettim. Şaşkınlık içinde buz parçalarına bakarken kapı çaldı. Gelen Serena'ydı.
"Biraz acele et Brad yeni okulumuza ilk günden geç kalmak istemezsin değil mi?"
Onun sesiyle kendime geldim. Sonra ellerimdeki buz parçalarından kurtulmaya çalışırken "Biraz bekle geliyorum Serena." dedim. Üzerime bir sweet ve kot pantolon geçirip dışarı çıktım.
Gözlerime inanamıyordum saçları tamamen kırmızılaşmış ve büyük dalgalarıyla mükemmel görünüyordu. Üzerine giydiği yeşil bluz kehribar rengi gözlerini daha çok ortaya çıkarmıştı. Serena orta boyu ve kızıl saçlarıyla bugün hiç olmadığı kadar güzel görünüyordu.
Düşüncelerimi anlamış gibi gözlerimin içine bakarak gülümsedi.
"Hey bana öyle bakmayı kes. Senin durumun da benden farklı değil."
Refleks olarak aynaya yönelmiştim. Aynada gördüğüm çocuğun saçları parlak ve açık kahverengi, gözleriyse tamamen buz mavisiydi. Hey bu bendim. Ağzım bi karış açılmış yansımama bakıyordum.
"Kendine bakmayı bırak artık geç kalıyoruz Acele et." dedi ve odadan çıkar çıkmaz yola koyulduk.
Okulun kapısına vardığımızda şaşırmıştım. Görkemli bir kapısı vardı. Sanki içeriyi dışarıdan korumak için yapılmış gibi gözüküyordu. Yada dışarıyı içerideki birşeylerden koruyordu.
Büyük kapı açıldı ve ileride birinin bizi beklediğini gördüm. Bu okul müdürü olmalıydı. Ama bizi neden kapıda beklesin ki?
Olaylar gittikçe karmaşıklaşmaya başlıyordu. Fakat iyi yanıysa okul müdürümüz güler yüzlü bir insandı. Yüzündeki masumiyeti metrelerce öteden görebiliyordum. "Hoş geldiniz. Ben buranın sahibiyim. Adım Philip George ama siz yalnızca Philip diyebilirsiniz. Burası sizin için yapılmış özel bir okuldur." dedi.
Dürüst birine benziyordu. Güvenilir gibi, gerçi öyle olmasa bile onun dediklerini yapmak zorundaydık çünkü burada müdür oydu ve biz bunu değiştiremezdik.
"Özel derken neyi kast ettiniz Bay Philip? Pardon sadece Philip." dedi Serena. Cevabı bende merak etmiştim bu yüzden ona odaklandım.
"Bu okul ancak sizin kadar özel olabilenlerin girebileceği bir okuldur. Yani bazı yeteneklere sahip olan insanlar girebilir. Güçlerinizden haberimiz var." Bunu bana bakarak söylemişti. "Buraya gönderilmenizin tek sebebi onlar. Burada onları nasıl kullanacağınızı öğreneceksiniz." dedi. Serena'ya döndüm ve artık saklamayalım der gibi baktım.
"Neden bahsettiğinizi bilmiyoruz."
Serena hala inkâr ediyordu. Çok ısrarcı bir kızdı. Fakat artık dayanamıyordum. Bu güçleri sevmiştim. Bana hep olmak istediğim gibi güçlü hissetmemi sağlıyordu.
"Hey! Kendi adına konuş. Ben gayet iyi biliyorum." dedim.
Heyecanlanmıştım. Sırt çantamdaki su şişesine uzanmaya çalıştım fakat yerinde yoktu. Ben de etrafa bakıp herhangi bir su olup olmadığını kontrol ettim. Sağ da hemen yanımızda bir kuş banyosu vardı. Gidip oradan avucumun içine biraz su doldurdum ve yanlarına geri döndüm.
"Şimdi izleyin."
Suya odaklandım, onu vücudumda hissettim. Buzlaşmaya başlaması çok zaman almadı hatta hemen oldu bile denebilir. Bu performans sabah ki performansımı solda sıfır bırakmıştı. Giderek güçleniyordum. Aynı şey Serena için de geçerli miydi merak ettim?
Philip memnun bir şekilde alkışladı. Sanki güç benim değilmiş de onunmuşçasına kontrolü sağlayabildiğim için sevindi.
"Su elementine bağlı bir güç, mükemmel." derken Serena şaşkın gözlerle beni izliyordu.
"Bunu yapmayı nerden öğrendin?" dedi. İfadesi anlayamadığım bir tondaydı. Ben de hafif bir tebessüm ortaya koydum.
"Buza soğukla yaklaşmamalısın kızım." dedim ve göz kırptım.
O sırada Philip'in Serena'ya meraklı gözlerle baktığını gördüm. Aklından geçen şey açıktı. Onun gücünü nasıl kullandığını merak ediyordu. Ben de merak ediyordum. Gözlerimi en yakın arkadaşıma kenetleyip hevesle neler yapabileceğini hayal etmeye çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşin Donan Aryası
FantasyBrad Gece miydi bu, yoksa güneşin altına çekilmiş bir gölge mi?Her ne ise Emly artık o dipsiz karanlıktan çıkıp ait olduğu yere, ışığın tam altına geçmeliydi.Biliyordum bunu yapabilecek kadar güçlüydü.Bana Brad Night olmayı o öğretmişti.Şimdi bir ço...