7

79 5 5
                                    

"minho?"

sinirli bakan gözlerle bize doğru koşan minhoyu görmemle soobine saldıracağını anladım fakat bir hamle yapmak için geç kalmıştım. minho hızını alamayıp soobinle çarpışmış ve beraber denize düşmüşlerdi. deniz sığıydı anladığım kadarıyla çünkü su dik durduklarında bellerine geliyordu. şuan birbirlerini öldürme ihtimalleri çok yüksekti çünkü birbirlerini bir şeyin hırsını alırcasına dövüyorlardı. telefonum ve kulaklığımı kenara attım ve suya atladım. farkında olmadan derine gidiyorlardı ve bu iyi değildi.

"yeter! durun artık!" diye bağırdım fakat ikisi de delirmiş özellikle minhonun gözü dönmüştü. ikisi de beni dikkate almadı. minho soobinin omuzlarından tutup suya batırdığında minhonun yanına ulaşıp kolundan tuttum. "yapma minho! bırak!" diye bağırdığımda minhonun dikkati dağılmıştı. bana döndü. büyük ihtimalle soobin minhonun önünde olduğumu göremedi. bu boşluktan yararlanıp minhoyu sırtından hızla suya itti. minhonun üzerime düşmeye başladığını fark etmemle geriye gitmeye çalıştım fakat ayağım bir şeye takıldığı için gidemedim. kollarımı minhonun boynuna dolayıp gözlerimi sıktım. suya tam olarak dalmadan önce minhonun kollarını belime sardığını hissettim.

gözlerimi suyun altında açtığımda aynı şekilde aramızdaki sinek siki kadar dar mesafeden bana baktığını gördüm. şuan suyun altında yatar pozisyonda birbirimize sarılıyorduk. bir anda hiç beklemediğim bir şey oldu ve minho anlamadığım bir ifadeyle ilk bana sonra dudaklarıma baktı. yavaşça dudaklarıma yaklaştığında ne olduğunu kavrayamıyordum. kafamda şuan yaşananlar çelişirken sırtım kum zemine değdi. minhonun ifadesinden anladığım kadarıyla soobin onu ittiriyordu. nefesim tükeniyordu. çırpınmaya başladığımda minho nefesimin bittiğini anlamış olacak ki telaşlandı. sudan çıkabileceğimizden emin değildi büyük ihtimalle. 

minhoya bakarken bir anda dudaklarını dudaklarıma bastırdı. ne yaptığını anlamaya çalışırken tuttuğu nefesinin ağzıma dolduğunu hissettim. gözlerimi kırpmadan minhoyu izliyordum. dudaklarını benden ayırdığında belimdeki elleri sertleşti. biraz sonra ayaklarından destek aldı ve bizi su yüzeyine çıkarttı.

yüzeye çıktığımızda minhonun kucağındaydım. ne ara yaptığımı bilmiyorum fakat bacaklarımı minhonun beline dolamıştım. soobin bizi o halde görünce olduğu yerde kala kaldı. bize şaşkınca baktı ve "siz sevgili misiniz?" diye sordu.

bulunduğum pozisyonda minhoya baktım ye kendime gelir gelmez minhonun kucağında çırpınmaya başladım. minho beni tutmaya çalışsa da tutamadığı için suya düştüm. suda ayakta durmayı başardığımda öksürdüm ve gözüme yapışan saçlarımı düzelttim.

"hayır! yok öyle bir şey." diye çıkıştığım da minhonun burnundan güldüğünü duydum. soobin "anladım ben anlayacağımı. kusura bakmayın." dedi ve denizden çıkmak için kıyıya yürümeye başladı. biz minhoyla olduğumuz yerde soobinin gidişini izledik. soobin gözden kaybolana kadar aynı şekilde kaldık.

"beni neden öptün?" diye sorduğumda "seni öpmedim. nefesin bittiği için çırpınıyordun. ne yapsaydım?" dedi ve bana döndü. bende ona döndüğümde ıslakken neden bu kadar çekici göründüğünü düşünüyordum. "sizin soobinle ne ilişkiniz var?" diye sorduğunda suya düşmeden önceki zaman aklıma gelmişti. "eski sevgilim." dediğimde şaşırmışa benziyordu.

"bu benim markete gittiğimiz gün ağzına sikimi sokmaya çalıştığım soobin biliyorsun değil mi?" dedi. kıkırdayarak "biliyorum." dedim. aklıma gelen soruyla kaşlarımı çattım ve "senin burada ne işin var?" diye sorduğumda "felixin aramalarına cevap vermediğin için beni yanına gönderdi. zaten o demese bile gelecektim bahanem olmuş oldu." dedi ve gülümsedi. doğru ya telefonum sessizdeydi fakat bahane derken?

"bahane mi? ne bahanesi?" diye sorduğumda "felixin ne diye bağırdığını duyunca merdivenlerden sizi dinledim. yani başından biliyordum." dedi. tam ağzımı açtığım sırada minho "üşüteceğiz hem su da soğuk. çıkalım artık." dedi ve beni kıyıya doğru çekiştirmeye başladı. 

az önce çıktığım kafeye girip tuvaletlerini kullanıp kullanamayacağımızı sormuştuk. bize izin verip havlu getirmişlerdi. ikimizde aynanın önünde havluyla saçlarımızı kuruluyorduk. minho elindeki havluyu elime tutuşturdu ve "yandaki mağazadan kıyafet alıp geliyorum bunlarla dönemeyiz." dedi ve gitti.

...

"geldim jisung neredesin?" minhonun sesini duymamla tuvalet kabininden çıktım ve "sen gelene kadar üstüm kurudu aslında." dedim. bu sözüme güldü ve "olsun boşuna almış olmayayım. sen giy." dedi ve elindekileri elime tutuşturdu.

kabinin kapısını kapatıp aldıklarına baktığımda nike, beyaz bir pantolon ve hangi markanın olduğunu bilmediğim ince, oversize, kareli bir gömlek vardı.

kabinin kapısını kapatıp aldıklarına baktığımda nike, beyaz bir pantolon ve hangi markanın olduğunu bilmediğim ince, oversize, kareli bir gömlek vardı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

aldıklarını giydim ve kabinden çıktım. minho daha giyiniyordu sanırsam çünkü etrafta yoktu. aynanın karşısına geçip kendime baktığımda gömleğin içimi ne kadar gösterdiğini gördüm ve hemen kendime sarıldım.

"minho kendi üzerine ne aldın?" diye seslenerek sorduğum soruya karşılık alamayınca iç çektim ve eski ıslak tişörtümü elime aldım. ben elimde ki ıslak tişörtün tersini düzüne çevirirken minho giyinip kabinden çıktı. kabin kapısının sesinden sonra nefes sesi dahi duymadığım için kafamı tişörtümden kaldırıp aynadan etrafa bakmaya başladım ki kabinlerin orda dikilmiş bir yere bakıp yutkunan minhoyu gördüm. nereye baktığını anladığımda hemen minhoya döndüm ve ıslak tişörtümü göğüsüm ile belimi kapamak için önümde kaldırdım. deja vu yaşıyordum. sabahta bunu yaşamadım mı lan ben?

minhoyu süzdüğümde altında mavi bir kot pantolon üstünde de gri bir sweat vardı. vicdansız piç denize düşmüşüz kendine sweat alıp bana incecik gömlek alıyordu. "minho bu gömlek çok ince. hem içim gözüküyor hem de ben bunla dışarı çıkarsam donarım. neden bana da sweat almadın ki?" dediğimde kendine geldi ve yüzündeki şaşkınlığın yerini arsızlık aldı.

bana doğru yürümeye başladığında zaten lavabonun dibinde olduğumdan geriye gidemeyeceğim için kalçamı lavabo tezgahına dayadım ve minhoyu izledim. iyice bana yanaştıktan sonra önümde tuttuğum tişörtü elimden aldı ve yere bıraktı. şuan bel hatlarımın hepsini ezberlediğinden emindim. bir daha unutmak istemezcesine belimi inceliyordu.

"ne oldu? çok mu beğendin?" sorduğum soruya ben bile şaşırırken minho sanki her zaman böyle konuşuyormuşum gibi kafasıyla onayladı. "belin ne kadar ince. kaç kere sarıldım ama tahminimden daha inceymiş." dedi ve bir elini belime yaklaştırdı. dediği şey hem beni şaşırtmış hem de utandırmıştı. "teşekkür ederim." dediğimde kendine geldi ve kabinden çıktığından beri arkasında tuttuğu sağ kolunu hareket ettirdi. 

sağ eline baktığımda siyah bir sweat tutuyordu. "sadece bu gömleği görünce üzerine çok yakışacağını düşündüğümden aldım. haklıymışım." dedi ve sweati elime tutuşturdu. yanaklarım yanıyordu. o bunu fark etmeden kafamı eğip kabinlere yöneldim. şuan bu gömlekle kutuplara bile gidebilirdim. vücudum yeteri kadar sıcaktı çünkü...

senin anonimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin