- Merve? Burda mısın?
Moralpower 'in (Bu Saniye oluyor) kolumdan tutup beni sarsmasıyla derin bir uykudan uyanır gibi irkildim.
-N'oldu?
- Defalarca seslendim ama duymadın. İyi misin sen?
- İyiyim iyiyim.
Yüzüme aptalca bir gülümseme yerleştirdim. Eğreti durduğunun farkındaydım ancak kankamın bendeki bu tuhaf hali anlamasını istemiyordum. O ise vücudumun verdiği olağandışı tepkileri çoktan fark etmişti bile.
- Yüzün kireç gibi olmuş, ellerin de titriyor. Şekerin falan mı düştü acaba?
- Olabilir, sabah kahvaltı yapmadım.
- Ah be kızım... Hadi hemen kantine. Poğaça simit bir şeyler alalım da kendine gel.
Şimdi bütün iştahımı duygularıma kurban ettiğimi nasıl anlatacaktım Saniye'ye?
- Kanki benim biraz midem bulanıyor. Yemek yiyecek durumda değilim inan.
- Allah Allah, n'oluyor sana bugün? Üşütmüş olabilir misin?
- Bilmiyorum ki... Sınıfa çıkıp biraz dinlensem iyi olacak.
- İyi madem, çıkalım sınıfa.
Kantine girmeden doğruca sınıfa çıktık. Midemde hissettiğim ağırlık karnıma doğru yayılmıştı. Şimdi hem midem hem de karnımda garip bir ağrı hissediyordum. Bu durum canımı sıkmaya başlamıştı doğrusu. Belki de Moralpower'in dediği gibi basit bir üşütmeydi, neden olmasındı?
**********
- Daha iyi misin?
Başımı sıradan kaldırmadan kulağıma eğilen Saniş'e cevap verdim.
- Fenayım Saniye. Tüm bedenim ağrıyor sanki.
- İzin alıp eve mi gitsen? Böyle olmayacak.
- Haklısın, müdür yardımcısıyla konuşup eve gideyim en iyisi.
Başımı yavaşça kaldırdım ve yan sırada oturan abimle göz göze geldik. Evet, abimle.
- N'oldu ya, iyi görünmüyorsun?
- Bilmiyorum abi, hasta olacağım galiba. Her yerim ağrıyor.
Abim halime gerçekten üzülmüş görünüyordu. Oturduğu sıradan kalktı ve elini bana uzattı.
- Gel, müdür yardımcısından senin için izin alalım. Eve gidip dinlenirsin.
Uzattığı eli tuttum ve usulca kalktım. Başörtümün bozulduğuna emindim, bu yüzden telefonumun ufak ekranına bakarak örtümü düzeltmeye çalıştım. Fena değildi, en azından beni eve kadar idare edecek kadar iyi görünüyordu. Artık müdür yardımcısından izin almaya gidebilirdim.
********
Akif hoca beni görür görmez rahatsızlandığımı anlamış ve hemen bir izin kâğıdı imzalayarak geçmiş olsun dilekleriyle bana okuldan gitmem için müsaade vermişti. Tabi izni alırken ders zili çoktan çalmış, herkes sınıflarındaki yerini almıştı. Abimi de tek başıma eve gidebilecek gücümün olduğuna ikna edince derse girmeye razı oldu. Sınıfın kapısına geldiğimizde çantamı kapıya kadar getirmesini istedim ancak kabul etmedi. Çantamı eve o getirecekti. Abimin yükümü hafifletmesi çok hoştu, o iyi ki vardı.
İzin kâğıdını buruşturmamaya dikkat ederek bloktan çıktım. Önce sağa, sonra sola baktım. Bunu, bloktan her dışarı çıktığımda istemsizce yapıyordum. Bu hareket bana birini arıyormuş hissi veriyordu. Ancak aradığım biri olmamıştı; ta ki bugüne dek.