Güven

10 1 0
                                    

Zihnimde durmaksızın Çimengöz ve Kutlay'la ilgili düşünceler dönüyordu. Birine kendimi ispatlamam, diğerineyse kozlarını elinden aldığımı göstermem gerekiyordu. Derslere konsantre olmakta zorlanıyordum. Kendimi sınıfa kapatmanın ve bir köşeye sinip dünyayla iletişimi koparmanın hiçbir faydası yoktu. İyi hissetmek umuduyla ikinci teneffüste Emine'yi de alarak bahçeye indim. Sabahları iştahım olmazdı, bu yüzden de kahvaltı yapmazdım genellikle. Ama nedense fena acıkmıştım. Emine'ye kantine gitmeyi teklif ettim. Bir şeyler atıştırarak bu açlığı bastırmak istiyordum. Hemen yönümüzü kantine çevirdik. Kantin çok kalabalık görünüyordu, içeri girmek imkânsızdı. Kapının sol tarafına geçtik ve kalabalığın azalmasını beklemeye başladık. Birden önümde beliren Kutlay'ı görünce irkildiğimi hissettim.

- Hayırdır prenses? Selam sabah yok mu?

Yaptıklarını sindirmemi, ona boyun eğmemi beklediğinden adım gibi emindim. Ama istediği olmayacaktı.

- Yok. Zoruna mı gitti?

Yüzündeki tiksindirici gülümseme anında silinmişti. Onu fena bozmuştum.

- Ne demek o? 

Derin bir soluk verdim ve Emine'yi de alarak oradan ayrılmaya yeltendim. Daha birkaç adım atmıştım ki Kutlay bileğimden sıkıca tutmuştu bile.

- Sana bir soru sordum. 

Bileğimi o kadar sıkıyordu ki canım yanmaya başlamıştı. Ama bunu ona asla belli etmedim.

- Bana yardım eden çocuğu dövdürmek de neyin nesi? Hani olay kapanmıştı?

- Ben sana sadece şikâyet konusunda güvence verdiğimi hatırlıyorum. Yanılıyor muyum?

- Bırak kolumu çabuk.

Oradaki herkesin bize baktığını fark ettim. Büyük bir utanç duyuyordum. Yüzümün kıpkırmızı olduğundan şüphem yoktu.

- Bırakmazsam?

Nefes alışverişlerim hızlanmıştı. Bizi seyreden kalabalığa sert bakışlar atarken Çimengöz'le göz göze geldik. O an bakışlarımdaki tüm sertlik yumuşamıştı; ama onun bakışları bıçak gibi keskindi. Anlaşılan bana hâlâ çok kızgındı.

- Sana kolumu bırak dedim. Hemen!

Dediğimi yaptı ve beni serbest bıraktı. Önünde durduğum kalabalık da fısıldaşarak dağıldı. Emine elimden tutarak beni teselli etmeye çalışırken başımı umutsuzca kaldırıp Çimengöz'ün olduğu tarafa doğru çevirdim. Herkes gitmişti ama o hâlâ olduğu yerden ayrılmamıştı. Bakışlarındaki öfke bir nebze olsun yatışmış gibiydi. Onun önünde ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. İçimdeki ağlama isteğini daha fazla bastıramadım ve kantine doğru koşarak kalabalığın arasına karıştım. Gözyaşlarım yanaklarımdan çeneme doğru hızla süzülüyordu. Emine de hızlıca arkamdan gelmişti. Beni hemen sınıfa çıkardı.

Son iki günde yaşadığım şeyler bana gerçek dışı geliyordu. Hiçbirini kabullenemiyordum. Abim başıma gelenleri bir öğrense Kutlay'la birbirlerine girerlerdi ki bugün olmazsa yarın mutlaka haberdar olacaktı. Şansıma bugün diş randevusu vardı. Bugünü bir şekilde atlatmıştım. Ya yarın? Okula geldiğinde herkes ona olanları anlatacaktı ve abim bana çok kızacaktı. Kutlay'la bana bile anlatmadığı şahsi meseleleri vardı ve onun teklifini kabul etmem hiç hoşuna gitmeyecekti. Her şey üst üste geliyordu ve ben bir tanesinin bile üstesinden gelememiştim.

Okul çıkışına dek sınıftan ayrılmadım. Çıkışta da okulun dağılmasını bekledim. Diğer sınıflardaki kızların bana Kutlay hakkında soru sormasını istemiyordum. Zaten onun teklifini formaliteden de olsa kabul etmek bana yeterince utanç veriyordu. Kimselere görünmeden eve gitmek istiyordum.
Zil çaldıktan yaklaşık 10 dakika sonra aşağı indim. Bahçede çok az kişi kalmıştı. Etrafımı kolaçan ettikten sonra arka kapıya yöneldim ve hızlı adımlarla okuldan çıktım. Çantamı bir omzumdan diğerine geçirirken güçlü bir el kolumu kavradı.

Evden UzakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin