Ertesi gün gözlerimi huzurla açtım. Bu huzurun Kutlay'ı görmemle son bulacağını çok iyi bilmeme rağmen anın tadını çıkarmak istiyordum. Ufak bir yastık kavgasıyla uyandırdığım abime zeytinli poğaça alıp gelmiştim. Normalde ekmek, simit ve poğaça gibi kahvaltılıkları almaya asla gitmezdim. Bu abimin asli göreviydi. Ama o kadar mutluydum ki içimden ona küçük bir sürpriz yapmak gelmişti. Abim kahvaltısını yapınca birlikte evden çıktık ve hemen okula doğru yol aldık.
Okula biraz geç gitmiştik, müdür konuşmaya başlamıştı bile. Ne anlattığını duymuyordum çünkü Çimengöz odağıma girmişti çoktan. Üzerinde dün ona iade ettiğim ceketi vardı. Ceketin ona ne kadar çok yakıştığını düşünürken müdür herkese iyi dersler diliyordu. Dileğinin sonuna bir cümle daha eklediğini duydum:
- A11/F'den Zeynep Merve'yi ve A12/B'den Oğuzhan'ı odama bekliyorum. Hemen.
Beni ve Oğuzhan'ı tanıyan herkesin gözü bir anda bize çevrildi. Çimengöz arkasını döndü ve beni gözleriyle beni aramaya başladı. Gözlerimiz birkaç saniye içinde buluşmuştu; çaresizlik içinde bana baktığını gördüm. Ben de aynı bakışlarla ona karşılık verdim. Sanırım Kutlay muradına ermişti. Neler olacağını düşünürken abim kolumdan tutarak beni hafifçe sarstı.
- Merve? Müdür neden seni çağırdı?
Tedirgin bir halde abime döndüm. Merakını gidermek için uygun bir zaman değildi.
- Sonra konuşalım mı abi? Şimdi gitmem gerek.
- Seninle gelmemi ister misin?
- Hayır hayır, sen derse gir.
Onun da benim gibi stresli olduğunu fark ettim. Okul hayatım boyunca başıma bir bela almamdan çekiniyordu ve şu an tam olarak korktuğu başına gelmişti.
- O çocuk... Neyse git gel de konuşalım teneffüste.
- Merak etme, önemli bir şey yok. Halledip geleceğim, söz.
Sırtımı sıvazlayarak yanımdan ayrıldı. O ve diğerleri yavaşça sınıflarına dağılırken Çimengöz'le biz de birlikte müdürün odasına doğru ilerledik. Bu olayın sonu hiç iyi bitmeyecekti. Müdürün kapısına geldiğimizde Oğuzhan kapının kolunu sıkıca tuttu.
- Ahmet'i bu işe hiç karıştırmayalım. Sen suçu bana at.
- Kamera kayıtlarında Ahmet'i görmüşlerdir. En iyisi doğruları söyleyelim.
- Merve, lütfen. Ahmet olmaz.
- Biliyorum ama...
Müdür henüz odasına yeni geliyordu. Onu görünce başımı öne eğdim ve mahçup görünmeye çalıştım. Utanacağım hiçbir şey yoktu ama bu adamın merhamete gelmesi için var gücümle çabalamam gerekiyordu.
- Girin içeri.
Kilitli kapıyı açarak önce bizim girmemizi istedi. Oğuzhan'la birbirimize bakarak odaya geçtik. İçimde büyük bir endişe olsa da onun yanımda olması bana güç veriyordu.
- Nedir bu olanlar? Biriniz anlatsın.
- Hocam...
- Onun bir suçu yok hocam. Ben sadece küçük bir şaka yapmak istemiştim.
Oğuzhan konuşmama fırsat vermeden suçu üzerine almıştı. Bunu yapmamalıydı, olayın en masum kurbanı oydu.
- Ne şakası oğlum? Eşek kadar herifsin, böyle şaka mı olur?
O da benim gibi başını önüne eğdi. Beni korumasını istemiyordum ama ne yapabilirdim ki?
- Haklısınız.
