Gelen sarışın, uzun boylu bir çocuktu. Sınıfı hızlıca süzerek gözlerini bize sabitledi.
- Kutlay'ın sevgilisi hanginiz?
Bu Kutlay iti ne zaman yakamdan düşecekti?
- Benim ama...
- Çabuk benimle gel.
Yine neler dönüyordu merak ediyordum.
- N'oldu?
- Oğuz bayıldı.
Oturduğum yerden o kadar hızlı kalktım ki kendimi bir anda merdivenlerden patır patır inerken buldum. Sarışın çocuk arkamdan koşar adımlarla geliyordu, nereye gitmemiz gerektiğini bilmememe rağmen ben önde ilerliyordum.
- Nerde?
- Revirde.
Hemen misafir odasının yan tarafındaki revire doğru koştum. Revirin önünde birkaç kişi bekliyordu. Hepsinin yüzünde mutsuz bir ifade vardı. Benim telaşlı ve nefes nefese kalmış halimi görünce şaşkınlıkla bana baktılar. Hiç düşünmeden kapıyı açıp içeri daldım. Hemşire her ne kadar içeri girmemem için beni uyardıysa da onu dinlemedim.
- O iyi mi? İyi mi?
- Lütfen dışarı çıkar mısın?
- O iyi mi dedim!
- Dışarda bekle.
- Çıkmıyorum, burda bekleyeceğim.
Hemşire başını sağa sola sallayarak ofladı. Onu umursamadım ve Oğuzhan'ın başına dikildim. Gözleri hâlâ kapalıydı, hareketsiz duruyordu.
- Nesi var?
- Uzun süre aç kalmış, şekeri düşmüş.
Bu çocuk deli olmalıydı. Sırf bana ulaşamadığı için düştüğü haller beni şok içinde bırakıyordu.
- Neden hâlâ uyanmadı?
- Sessiz ol artık.
Normalde hassas kalbim hemşirenin bu sert sözleri karşısında kırılırdı ve ben hemen o odayı terk ederdim. Ancak söz konusu Çimengöz olunca hiçbir söz yüreğime tesir etmiyordu. Ağlak biri olmamama rağmen son günlerde iyice sulugöz olup çıkmıştım. Gözlerim devamlı doluyordu.
- Bir şeyler mi saklıyorsun? Cevap versene neden hâlâ ayılmadı?
Öfkeli hemşire elindeki şırıngayı bana doğru tuttu ve yüzüme gürledi.
- Sana sus diyorum, sus!
Ne söylersen söylesin, ne kadar azarlarsa azarlasın bana işlemiyordu. Çimengöz uyanmıyordu ve benim endişen katlanarak artıyordu.
- Neden uyanmadı?
Ben hemşireyi, hemşire de beni tınlamıyordu. Şırıngayı küçük komodinin üzerine bıraktı ve sert bana sert bir bakış attı.
- Çok konuşma da gel yardım et.
Dediğini yaptım ve hemen yanında bitiverdim. Bağlı saçlarını açarak dağıttı ve gerilen saç köklerinin rahatladığını belli eden sesler çıkardıktan sonra işaret parmağıyla dolabı gösterdi.
- Şurda bez ve ufak bir kap var. Çıkar onları.
Dediği gibi bezi ve kabı çıkardım. O esnada hemşire içi kan dolu tüpü cebine yerleştiriyordu.
- Ben kan örneğini incelemeye götürüyorum. Sen de kaba su doldur ve bezi içinde ıslatıp hastanın alnına koy.
Başımı olumlu anlamda salladım ve revirdeki musluktan kaba su doldurup bezi ıslattım. Hemşire odadan çıkıp gittiğinde kapıda Serdar abi ve sarışın çocuk belirmişti.
