Güçsüz

74 10 3
                                    

Bir yerde okumuştum, baba sevgisinden yoksun bırakılan kızlar her zaman kendilerinden büyük, olgun erkeklere aşık olurmuş, babasının yaşattığı boşluğu, yıllarca veremediği sevgiyi o adamlarda arar yeri gelir babasının yerine koyup koruyup kollamasını isterlermiş bir baba edasıyla. Gülüp geçtiğim bu yazının doğruluğunu tartışıyorum şu an kafamda. Sizce var mı böyle bir şey, doğru olabilir mi?

Yiğitle aramızda bir kaç yaş var, lanet olası yaş sorunu. Ona göre başlarda istenmeme sebebim buydu. Basit rakamlara takılmak anlamsız değil mi, fazlasıyla olgun bir kızım ama tabi onun gözünde beş yaşında bir çocuktan farkım yoktu, farkındaydım. İçimden bambaşka bir Eylül çıkıyor, kendim gibi davransam herkes koşarak bana geleceğini söylüyor. Doğru aslında, mesaj yazarken bile iki kelimeyi bir araya getiremeyen bir aptaldan farkım yoktu. Hayatımın en kötü yıllarını arkadaşlarım sayesinde atlattım. Boşanma olayı, kardeşim, sorunlar, dersler, Yiğit...

Bunlar bakınca çok küçük şeyler gibi görünüyor bunu bende biliyorum. Ama her şey üst üste gelince insan ne kadar güçlü ne kadar umursamaz görünse de bir yerden sonra taşıyamıyor bu kadar yükü, ağır geliyor.

Kendimi her zaman gülmek zorunda gibi hissediyorum, çok kötü bir şey yaşasam bile ağlayamam, konuşmadan, gülmeden duramam. İşte benim en büyük sorunum burada başlıyor sanırım. İçimde büyüyor bir süre sonra ve dayanılmaz acı çekmeye başlıyorum, bu yüzden fiziksel acı çektiğimi bile bilirim. Gülme kızım işte yaşa acını, ağlaman gerekiyorsa ağla hiçbir şey olmamış gibi davranma. Güçlü olmak, güçlü görünmek zorunda gibi hissediyorum kendimi. Bir süre sonra anladım, güçlü olmak falan istemiyorum, insanların düşünceleri umurumda bile değil, güçsüz olmak istiyorum, biri beni koruyup kollasın, her zaman yanımda olduğunu bileyim babam olabilir mi bu kişi, güçlü biri olmak zorunda olan babam...

"Allah aşkına dediğine bak bana, haksız mıyım Eylül?" dedi Deniz kaşlarını kaldırmış bir cevap beklerken.

"Ha?" diye bir tepki verdim istemsizce, neyden bahsediyordu bu kız?

Bu arada Deniz, kurtarıcı meleğim. Benim lakabımla sarışın. Eğer iki sene önce Deniz beni o karanlıktan kurtarmasaydı ben bu satırları yazıyor olmazdım. Her derdimi derdi bildi her sorunumu kendi sorunu gibi çözmeye çalıştı. İki senedir benim hayatım için benden çok çabaladığını söylesem yalan olmaz. En yakın arkadaşım, Allah'ın bana vermeyi unuttuğu kardeşim gibi.

"Of! Yine mi, daldın gittin bir şey anlatıyoruz şurada dinle iki dakika." dedi bu tepkime sinilenerek.

"Tamam özür dilerim yine aynı şeyler bilirsin işte..." dedim masum olmaya çalışarak. Ne kadar başaramadıysam artık.

"Tamam biliyorum ama artık geçti aynı şeylere tekrar tekrar üzülmeye ne gerek var?" Üzüldüğünü görebiliyordum gözlerinden belliydi ama yine de aniden çıkıştım.

"Ben niye bilerek kendimi üzeyim Deniz sende öyle bir konuşuyorsun ki, mazoşist  miyim kızım ben?" dedim sakin kalmaya çalışarak. Bir şey demek yerine gözlerini devirmekle yetindi. Pişman olmuştum hemen, sadece beni korumak istiyordu, beni üzgün görmenin onu benden daha çok üzdüğünü görebiliyordum ama sinirli ya da gergin olduğumda çenemi tutamama gibi bir huyum vardı ne yapayım elimde değil. Geri adım atmadım nasılsa bir yolunu bulup gönlünü alırım diye düşündüm. 

Bu arada şu göz devirme olayı çok havalı değil mi ya, seneler önce saatlerce ayna karşısında çalıştığımı hatırlıyorum ama aptal gibi görünmekten başka bir işe yaramadığını anlayınca anlamsız bir çaba içinde olduğumu anlayıp pes ettim. Bir dakika zaten ben hep pes ediyorum, bu ilginç bir şey gibi söylüyor muyum? İç sesim daha fazla saçmalamadan kalkmaya karar verdik.

Sarışınımın yanağına kocaman bir öpücük bıraktıktan sonra eve doğru yürüdüm. Canım ne eve gitmek, ne konuşmak, ne yürümek istiyordu. Bir de şu lanet olası susmayan, sürekli saçmalayan iç sesimi susturmakla meşguldüm. En iyisi uyumak diye geçirdim içimden. Adımlarımı hızlandırdım, eve varır varmaz kendimi yatağa atıp daha fazla düşünmemek için uykuya teslim oldum.

---

Sabah kalktığımda her zamankinden daha mutsuz, daha umutsuzdum. Ağrıyan başımın etkisi de vardı tabii görmezden gelemeyeceğim derecede. Yeni bir gün belki yeni umutlar diyerek kendi kendimi teselli ederken hızlıca giyindim. Aynaya bile bakma zahmetine girmedim, hayalet gibi göründüğümden şüphem yoktu peki umurumda mı? Tabi ki hayır.

Sıradan sıkıcı bir gün geçirmiştik Denizle. Bu kadar sorunun üstüne bir de açıklanan ve kaldığımız dersler çıkmıştı. Denizden kesinlikle hayır diyemeyeceğim bir teklif geldi.

"Hadi kalk, gidiyoruz!" dedi heyecanla.

"Saçmalama otur şuraya da iki dakika üzül şu halimize bak?" dedim bende yüzüne bakmadan.

"Tamam işte içmeye gidiyoruz, hadi Eylül."

Kararsız kalsam da başımla hafifçe onayladım onu. Belki iyi gelir, değişiklik olur diye düşündüm.

Küçük bir kafeye geldik. Deniz kenarındaki masalardan birine oturduk. Deniz içmemeyi tercih etti, sonuçta arkasını toplaması gereken bir arkadaşı vardı ve bunun farkındaydı.

Bir bira...iki bira...üç bira...

Gerisini saymaya matematiğimin yetmediğini hatırlıyorum. Bu sırada sürekli konuştum, yine aynı şeylerden bahsettim bilmem kaçıncı kez. Deniz hala ilk kez duyuyormuş gibi ilgiyle dinliyordu beni. En son başım döndü. Telefonumu elime almışken bir elin sıkıca bileğimden kavradığını hatırlıyorum, ne olduğunu anlayamadan elimdeki ağırlık gitti ve telefonu Deniz'in elinde gördüm.

"O benim telefonum, ne yapıyorsun acaba? Ver şunu bana!" dedim bağırarak.

"Aksini iddia etmedim zaten yemedim telefonunu, ne yapacağını adım gibi biliyorum Eylül ama buna izin veremem şuan kendinde olduğunu düşünmüyorum. Aramakta mesaj atmakta yok."

 Bu kızın düşünceleri okumak gibi bir yeteneği mi var Allah aşkına nereden bilebilir daha önce de böyle bir şey yapmamıştım. O kadar çok konuştum, ısrar ettim ki en sonunda pes etti ve mesajı onun yazması şartıyla anlaştık. Ne yazmasını istemiştim ben? Onu bile hatırlamayacak haldeydim. Deniz hala 'yapma, pişman olacaksın' dercesine yüzüme bakıyordu. Hiç taviz vermedim ve dediğimi yaptırdım. Mesaj konusu tekrar açılmadı. En son hatırladığım Deniz'in beni biraz kendime gelince eve getirdiğiydi. Yatağı görünce ne kadar yorulduğumu hissettim bir kez daha. Midemin bulanmasına ve başımın dönmesine aldırmadan yatağa bıraktım kendimi ve gözlerimi kapattım. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum, birden aklıma mesaj geldi. Gerçek miydi, ben bunu yapmış olamam değil mi? Yataktan sıçrayarak kalktım ve korkarak mesajlara girdim. Gözlerim kocaman açılırken o an yerin dibine girmek istediğimi fark ettim. Emin olmak için gözlerimi bir kaç kez daha kapatıp açsam da sonuç değişmedi.

"Ben seni unutamadım."

Daha ne kadar küçük düşebilirim diye düşündüm içimden başıma geleceklerden habersiz. Her şey bu mesajla başladı.

*****

Arkadaşlar öncelikle şu alkol konusunu açıklamak istiyorum.  Hikayede olayları birbirine bağlamak için kullanacağım bu tarz şeyler olabilir lütfen yanlış anlaşılmasın, tepki çekmek istemem. Zaten buradan da anlayacağınız gibi 'alkol kötüdür' mesajı çıkıyor.

Şimdiden teşekkürler, görüşmek üzere.

Eylül AkşamıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin