Son olaylardan sonra yine çok çok nadir bir şekilde konuşuyorduk. O akşam ben mesaj atmıştım, sınava girmişti merakıma yenik düşerek sormak için. Biraz konuştuktan sonra yazdığı şeyle şaşkınlıktan hareket edemedim bir süre.
Bu hafta müsait misin, bir gün görüşelim konuşalım biraz diyecektim?
Yiğit? Görüşmek? Benimle? Buluşmak yani? Konuşmak? Biz? Ben ve o?
Yine dalga geçiyor olmalıydı. Kendinde miydi bu çocuk? Adımı unuttum şuan. Ne cevap verilir ki? Çok utangaç bir yapıya sahip olduğum için karşı cins biriyle göz teması bile kuramayan biriyim ben. Bugüne kadar çok kişi istedi görüşmek, buluşmak ama ben bir şey hissetmediğim halde utandım ve istemedim. Ama Yiğit, farklı. Utangaçlığın zamanı değil dedim ve attığım yerden aldım telefonumu. Hemen cevap vermem gerekiyordu zaten yeterince zaman geçmişti ben bunları düşünürken.
Olabilir aslında. Ben bir bakayım müsait olduğum zaman söylerim sana uyarsa görüşürüz.
Ne sandınız, hemen atlayacağımı mı? Artık umursamaz görünmeye çalışıyordum. Son zamanlarda böyleydim o yüzden böyle bir cevap verdim. İyi de oldu. Aslında bana kıskançlıktan bunu teklif ettiğini düşünüyordum. Konuşma arasında en yakın arkadaşı Kaan'ı da sormuştum ve sanırım birliktelerdi.
Kaan da aynı sene mezun oldu, hala görüşüyoruz. Yiğit'ten çok farklıdır. Duygulara çok önem verir mesela, kimseyi kırmak istemez, dalga geçmez ve çok duygusaldır. Zamanında o da ortama ayak uydurup benimle dalga geçmişti ama sonradan kendini bir şekilde affettirmeyi başardı. Meziyetten sonra yakınlaştık onunla. Yiğit nedense bu durumdan hiç memnun olmadı. Kaan ile birbirimizden nefret ederdik. Kavga etmiştik, beni dövmeye kalkmıştı hatta. Sosyal medya üzerinden birbirimize kötü şeyler söylemiştik çok sinirlenmişti herkese küçük düşünce. O olayda da ben haklıydım. Tabi ki durduk yere yapmadım böyle bir şeyi. Onlar benimle ilgili bir sürü hakaret içeren cümle kurup dalga geçince bir süre sonra dayanamadım bende. Sonradan oturduk, konuştuk ve çocukça bir şey olduğuna karar verip olayı tatlıya bağladık, çok yakın olduk hatta. Onun da başlarda benimle dalga geçtiğini düşündüm ama hiç öyle olmadı ve onu gerçekten seviyorum. Onunla oturup Yiğit'ten konuşmadım hiç ama zaten her şeyi biliyordu, ne ben bir şey söyledim ne de o sordu. Benim için üzülürdü ve konuyla ilgili Yiğit ile konuştuğunu duymuştum. Bizim birlikte olmamızı bile istiyordu, dediğim gibi birbirimizi gerçekten seviyoruz.
Kaan'ın sevgilisi bizim okuldaydı ve benimle yaşıttı. Pazartesi günü hemen yanıma gelip Kaan'ın dediklerini anlatmıştı.
"Yiğit Eylül'ü çok kırdığının farkında, pişman. Onunla konuşmak yeniden kalbini kazanmak istiyor. Buluşmak onu görmek istediğini söyledi."
Bunları da mı duyacaktım? Çok mutluydum gerçekten uzun zaman sonra mutlu hissediyordum, gerçekten gülebiliyordum. Çok bekletmemek için mesaj attım ve Cuma günü okuldan sonra müsait olduğumu, görüşebileceğimizi söyledim. Mesajı yazarken bile yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum. Üstümdeki bu etkisinden hoşlanmıyordum. Bu kadar şeyden sonra belki de kabul etmemeliydim ama bir daha bu şansı yakalayamayacağımın farkındaydım. O da müsait olduğunu söylemişti ve buluşmaya karar vermiştik. Pazartesi gününden başlamıştım hazırlıklarıma. Bir hafta boyunca yemek yiyemedim, uyuyamadım. Başka bir şey düşünemez olmuştum. Sonra ne mi oldu?
Sizde inandınız değil mi değiştiğine? Ama değişmedi. Salı, Çarşamba, Perşembe hatta Cuma günü bile haber bekledim. Bir daha ne mesaj attı ne haber verdi. Kızlar hayal kırıklığımı gördüklerinde çok üzüldüler.
"Bence sana sürpriz yapacak, o yüzden hala mesaj atmadı. Her şey için uğraşmış düşünmüş bekle biraz." dedi Deniz.
"Bencede kızım düşünsene, bir çıkıyoruz okuldan arabasıyla kapıda seni bekliyor. Havana hava katarsın artık. Bütün yıl bu olay konuşulur." diye ekledi Su.
Ben niye böyle düşünemiyordum? Çünkü ben onu tanıyordum. Beklemedim, öyle bir şey olmayacağını biliyordum. Kendimi kandırmanın ne anlamı vardı.
Ve tabi ki gelmedi, aramadı, mesaj atmadı. Eve geldim, yatağımın üzerindeki kıyafetlerime baktım. Uzun uzun baktım hani şu 'buluşma'ya giderken giyeceğim kıyafetlerime. Sakince aldım hepsini dolabıma yerleştirdim ve o günden sonra onları hiç giymedim. Biliyordum, yine böyle olacağını biliyordum. Sadece bir kez daha inanmak istedim. Neydi bu içimdeki his? Hayal kırıklığı? Bu beni kaçıncı yıkışıydı. Ben yeniden ayağa kalkmaya çalışırken kaç kere daha yıkılacaktım, her seferinde daha ağır bir darbe alıyordum ve bu beni nereye götürecek bilmiyordum.
Pazartesi ilk işim Emre'yi bulmak oldu. Emre benim eski bir arkadaşım ilkokul zamanlarından. Ve maalesef Yiğit'in kuzeni. Her şeyden haberi olur, yeri gelir abilik yapar bana ve bu duruma çok üzülürdü ama onun elinden de bir şey gelmiyordu. Tabi ki buluşma olayından haberi vardı. Beni görür görmez yüz ifadesi değişti. Gözlerinde acıma yoktu daha çok üzülüyor gibiydi ama acıma değildi. Acımazdı o bana, bu hikayede o benim tarafımdaydı.
"Emre anlat hemen, onunla konuştuğunu biliyorum."
"Herkesin içinde mi? Cidden mi? Eylül bir sakin ol."
Daha ağzımı açmama fırsat bulamadan kolumdan tutup sürüklemeye başlamıştı bile. Kendimi o kadar kaybetmişim ki yanındaki kimseyi umursamadan konuştum yine.
Okulun arka tarafında sakin, kimsenin olmadığı bir yere gelince durdu ve eş zamanlı olarak kolumu bıraktı.
"Eylül söylemeli miyim bilmiyorum ama bilmek hakkın bunu, daha fazla üzülme diye. Şimdi söyleyeceklerimin seni fazlasıyla üzeceğinin farkındayım. Yapma güzelim, onun için daha fazla üzülme."
Devam et dercesine yüzüne bakmaya devam ettim. Sıkıntılı bir nefes vererek devam etti söyleyeceklerine.
"Buluşma olayını senden duyduğumda yanına gittim. O mesajları onun yazmadığını, o sırada arkadaşlarıyla içtiklerini ve eğlenmek için senin mesaj atman üzerine arkadaşlarının seninle onun adına konuşup böyle bir şey söylediklerini mesajları sabah gördüğünü daha sonra da sana bunu söyleyemediği için bir daha da mesaj atmadığını söyledi."
Uzun uzun yüzüme baktı. Ne hissettiğimi anlamak istiyordu, bir tepki bekliyordu. Ben ise adeta donmuş gibi yüzüne bakmaya devam ediyordum.
Arkadaşları mı mesaj atmıştı yani? Nasıl gülmüşlerdi arkamdan? Yine nasıl küçük düşürmüştü beni? Hani benim ona olan duygularımla hiçbir zaman dalga geçmemişti o?
Emre'nin sesini duyuyordum ama ne söylediğini anlamıyordum. Sesi sanki çok uzaklardan geliyordu. Üzülme tarzı bir şeyler söylediğini hatırlıyorum. Ağlamadım. O mesajları onun attığını biliyordum adım kadar emindim bundan. Ama neden böyle yapıyordu? Yine de arkadaşlarıyla gülmüş müydü bana?
Okulda hatta yaşadığım yerde onu sevdiğimi, yaşadıklarımı bilmeyen yoktu. Buluşma olayını da öğrenmişlerdi. Niye acıyarak bakıyordu bunlar? "Ben biliyordum böyle olacağını" diyen insanlara tıkadım kulaklarımı.
Küçük düşen ben miyim? Aptal olan ben miyim? Yoksa bir kızın duygularıyla dalga geçip kendi eğlencesi için kullanan, dengesiz davranan egoist Yiğit mi? Evet, küçük düşen ben gibi görünüyorum ama asıl küçük olan o. Benim gözümde artık o kadar değersiz, o kadar küçük ki. Sevmiyorum, nefret etmiyorum. Nefrette bir duygu ve o buna bile değmeyecek biri.
Üç senemi yok saydım ben, lise hayatımı kendi kendime kabus ettim. Birileriyle olmayı denedim, etrafımda çok erkek vardı, beni seven, bana değer veren. Bir kaçıyla olmayı denedim, sevmeyi denedim. Ama olmadı, onunla kurduğum hayalleri başkasıyla yaşamak ağır geldi bana.
Bazı kızlar için ilk öpücük çok önemlidir, benim için de öyleydi. Ben bunu bile ona saklamıştım. Başka kimseyle bir şey düşünmedim, düşünemedim, kendimi kötü hissettim. 18 yaşındayım ve hayatımda neredeyse kimse olmadı. Onu bekledim çünkü ama olmadı, olmayacak. Ne onunla olmak ne onu görmek istiyorum artık. Şu saatten sonra o istese de olmayacak.
Şimdi düşünüyorum da iyi ki olmamış. Adımın onun gibi biriyle anılması bile bana haksızlık. Ama şu dünyada inandığım bir şey var;
Ne yaşatırsan onu yaşarsın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eylül Akşamı
ChickLitHayatında garip şekilde umutsuzlukları ve mutsuzlukları olan güzeller güzeli bir kız ve çocukluğundan onun omuzlarına binen gereksiz ve saçma sorumluluklar... Hayata kızgın, dünyaya kızgın ama bunu hiçbir zaman belli etmeyen, gülüşüyle insanların iç...