#8, dur da bi cay koyup geleyim sana

212 35 11
                                    


Bir şeyleri insanlardan az umursuyorsanız güzel bir dinleyici olarak anılabilirsiniz.

Aşk hakkında en ufak bir fikrim yok, ilişkiler ise pek bana göre değil. Haddinden biraz fazla umursamazım ve bazen sinir bozucuyum ama yine de tanısanız seversiniz. Ben Dominik, şuan elimin altındaki şişelere bazı esansları ekleyip gelen siparişlerin ilk kanadını halletmek için labaratuvarda -bizimkiler buraya labaratuvar dediğim için benim ile dalga geçiyor- takılıyorum. Arkadan çalan gürültülü müziğe eşlik ederken burnumdaki maske sayesinde boğuk çıkıyor sesim, kulaklarım da sadece müziğe odaklı olduğu için çevremden soyutlanmış bir şekilde takılıyor biraz. O yüzdendir ki arkamdan gelen adamı elleri omuzuma değip beni dürtene kadar fark etmiyorum.

Hissettiğim baskı ile yavaşça arkama dönünce Sebastian'ı resmen sirke satan suratı ile dik dik bana bakarken yakalıyorum. Mutsuz, sinirli ve huysuz duruyor ve bugün günlerden çarşamba, tüm gün boş. Biz birkaç dakika dik dik bakışınca bakışları ile labaratuvarımı ateşe verebileceğini düşündüğüm için burnumdaki maskeyi ve gözümdeki gözlüğü çıkartıp resmen pataklaya pataklaya çıkartıyorum onu çalışma alanımdan.

"Bu şekilde giremezsin labaratuvarıma, zehirli kimyasallar bunlar." Diyorum sinirle, sorumsuzluğu canımı sıkıyor. Ben üzerimdeki gömleği çıkartıp içeri geçerken Caio isimli bir aydır yanımda çalışan oğlana yarım bıraktığım işin ilk kısmını bitirmesini söylerken giren çıkanı görebileceğim masaya iki sandalye çekip oturtuyorum karşıma Sebastian'ı.

"Dur da bir çay koyup geleyim sana." Deyip birkaç dakika sonra iki bardak çay ile geçiyorum karşısına. Önce gürültülü gürültülü çayını karıştırıyor, sonra telefonunu kapatıp sesli bir yudum aldıktan sonra bana dönüyor. "Eee ?" Diyorum, konuşmasını isteyerek. "Ya bu saçma salak..." diyerek başladığı cümleyi yüklem arayışı ile yarım bırakıyor. "Bak şimdi." Diyor bu sefer, sanki bizi bir duyan olacakmışçasına bana doğru eğiliyor. Üzerindeki kot ceket kollarından sıyırılıyor o sırada. "Bu Ryan ve Evan." Ha gayret, başaracak.

"Ryan'dan hoşlanıyorum." Diyor bir çırpıda, istemsizce ufak bir alkış tutup gülüyorum yüzüne doğru, o ise neden eğlendiğimi anlayamayıp sinirli sinirli bakıyor suratıma.

"Sonunda kendine itiraf edebildiğin için seni tebrik ediyorum, bakma öyle." Deyince şaşırıyor. Harbiden şaşırıyor. "Bak," diyorum bu sefer, sol elim ile bize doğru gelen köpeğimi işaret ederek. "diyor ki cümle alem biliyordu, sen yeni mi öğrendin." Ciddi ciddi köpeğe baktığını görünce de kendimi tutamayıp kahkaha atıyorum. Benim gülüşlerim saçımda hissettiğim bir el ve ani acı ile solunca ileri doğru çekildiğimi hissediyorum. "Lan bıraksana saçımı." Gibi bir yakarış çıkıyor ağzımdan, o ise benim canımın yandığını fark edince daha sert çekiyor. "Tamam özür dilerim SEBA KAFAM KOPACAK !!" Ani yükselişim ile zarzor alıyorum saçlarımı ellerinden. Tek tük parmakları arasına gelmiş saç tutamlarımı kusar gibi yapıp yere çırpıyor. "Hem çayımı iç, hem dükkanımı batır hem de beni darp et ? Polisi arayacağım." Deyip bir aynaya bakmak için kalkıyorum yerimden.

"Arasan kaç yazar be." Diyor o da, sinirden kızarmış. "Güzelsin güzel gel de iki dakika dertleşelim kendimi öldüreceğim yoksa." Birkaç dakika dağılmış saçlarımı acımı yok sayarak düzeltip karşısına oturuyorum. "Ne yapacağım ben Dominik ?" Diyor gözleri dolmuşken. Çayından bir yudum alıp gözlerini siliyor. "Bir erkek için ağlamam." Deyip iki yana sallıyor başını.

"Evan ile barışmışlar mı ?" Diyorum, aklıma başka bir şey gelmiyor çünkü. "Hayır, ağlayıp sızlıyormuş ama Ryan cevap vermiyordu en son." Ne diyeceğimi düşünecek bir zamanım yok ve saçlarım hâlâ acıyor. Ben de zaman kazanmak için önündeki bardağı alıp bir çay daha katmaya gidiyorum. "Soğumuştur bu." Gibi saçma bir sebep ile. "Ya Dominik iki dakika otur da dinle beni kafayı sıyıracağım." Öfkeli öfkeli bağırıyor oturduğu yerden. Ben ise yavaş yavaş kattığım bardakları alıp yanına geldiğimde kapıdan giren adama takılıyor gözlerim. "AAA DUSAN, hoşgeldin !!" Kurtuldum, yaşacağım.

Esmer oğlan sorgular gözler ile bir Sebastian'a bir bana bakarken kendi sandalyemi çekip onu oturtuyorum. Ben bir başka sandalye daha alırken sarı oğlana dönmeden konuşuyorum. "Ryan'dan hoşlanıyormuş ne yapacağım diyor." Bunu duyan Sebastian'ın sinirlenişini görmesem de kolumda hissettiğim kesin acı ile fırlıyorum yerimden. Isırması beklenmedikti. "SEBASTIAN KEDI MISIN SEN NIYE ISIRIYORSUN YA ?!" Bugün gördüğüm fiziksel zararın acısını bir başka gün çıkartacağımı not alıyorum zihnime. "Sebastian sakin ol, hepimiz biliyorduk zaten." Dusan beni bugün ikinci defa kurtarıyor. Ben ise sandalyemi sarı oğlandan biraz geriye çekerek sinirle ona bakıyorum.

"Ne demek biliyorduk ya." Diyor bu sefer, kendi kendisine sorgularcasına. "Erkekler aşık olunca aptallaşır derler, doğruymuş." Diyorum onaylamazca başımı iki yana sallarken.

"Sen sus be." Diyor Sebastian ise, ilişki tavsiyesi almak için bana neden geldiğini de anlamıyorum zaten. "Bir tanem, Ryan'ın Evan ile boşluğa düşmemek için birlikte olduğunu zaten biliyoruz, saygı namına en ufak şey içermeyen sağlıksız bir ilişkinin içinde. Evet bu onun seçimi ama kendini ona hatırlat, olur mu ?" Diyor Dusan ise ılımlı ılımlı. Sakinliğini ayakta alkışlamak istesem de Sebastian'a olan korkumdan olduğum yere sinip desteklercesine kafamı sallıyorum. "Nasıl kendimi hatırlatayım ?" Diyor bu sefer, aptal. Dusan şirin şirin gülüp Sebastian'dan makas alıp boştaki eli ile beni dürtüyor ve çay bardağını işaret ediyor. Ben kalkmadan önce sarı oğlana dönüp konuşuyor. "Adamı her boş bulunduğunda azarlama ve aşağılama."

Ayaklanırken zihnimde dönüp duran tek şey Dusan'ın babasının ortağına aşık olmasına rağmen gayet güzel ilişki tavsiyesi verişi oluyor. İnce belli bardakta açık bir çayı Dusan'ın önüne bırakırken Sebastian'ın biraz daha sakinleştiğini fark ediyorum. Dusan insanları anlamakta iyi.

daddy's companyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin