#21, zamansız söylenen bilgi ortam siker

177 27 23
                                    

Saçma ve endişeli bir gece. Diken üstünde değilim ama sanki olmam gerekiyor. Ceketimi bile çıkartmadım hâlâ, sanki her an yerimden fırlamam gerekebilirmiş gibi.

"Ryan bardağı verir misin ?" Sebastian'ın kendinden emin çıkan sesi ile önümdeki meyve suyu şişesi ile oynamayı bırakıp masanın üzerinde duran temiz bardaklardan birisini uzatıyorum ona. Aramızdaki en soğukkanlılarımız Dusan ve Sebastian şuan. Alexander bile telaştan ve öfkeden duramıyor yerinde. Bir suçu olmamasına rağmen Frederico isimli, 'edin'in enişteci yavşak kankisi' mahlaslı adama kızgın. Zaten çoğu zaman kızgın bizim oğlan ya neyse.

"Uyuyor hâlâ, bayılma ayağına iki gün yatar daha bu eşşek." Diyor bu sefer Alexander. Dominik'e de kızgın. Bize değer veriyor ve 'eğer bir tarafını falan kırarsan öldürürüm seni' vari takılıyor. "Ryan sen bi şu su şişesini uzatsana." Durmadan bir şeyler istiyorlar. Masaya oturan olmak bir hataydı sanırsam. Sebastian önündeki kutudan kaliteli bir çikolata alıp ağzının içinde bir şeylere söylenip Dusan'a dönüyor. Dusan elindeki su şişesinin kapağını açıyor ve bira, eline döküyor. Hiçbir şey hissettirmeyeceğini bilmesine rağmen elini sallayarak yüzüne fırlatıyor.

"Uykusu ağır onun, işe yaramaz." Diyor Alexander, gömleğinin ilk üç düğmesi açık. Dominik uyanık olsa soyun istersen derdi.

Dusan günah benden gitti dercesine şişeyi çevirip dökeceği sırada söze atılıyorum gür bir sesle. "Dur lan boğulmasın çocuk ?" Yüz üstü yatıyor ve tehlikeli biraz. Dusan kafasını olumlu anlamda sallayıp Sebastian'a gel işareti yapıyor ve omuzlarından kavradıkları Dominik'i oturur konuma getiriyorlar. Dusan koca bir şişe suyu kafasından aşağı tek seferde döküyor.

Dominik ise irkilip fırlayarak uyanması gerekirken ağzını şapırdatıp esneyerek uyanıyor. Yani ayılıyor daha doğrusu, bakmayın sabahtan beri uyuyor dediğimize, baygındı çocuk.

"Ay noluyor be, niye ıslağım hem ben ?" Diyor kaşlarını çatarak. Ağlamaktan gözleri acıdığı ve lambanın ışığı çarptığı için kısık şuan gözleri. "Bayıldın ulan gerizekalı." Diyor Sebastian. Tam orada küfür etmesi gerekirdi ama yüz yüzeyken küfür etmeyi sevmiyor, diline yakıştırmıyormuş.

Sonra Dominik ayaklanmak için yerinde biraz doğuluyor ve masanın üzerinde pakedi açık, üzerinden birkaç tane alınmış -Alexander'ın işi- çikolata kutusunu görünce feryat olarak adlandırırsam dramatik, çığlık dersem erotik olacak bir ses ile kendince acısını belli ediyor. Sebastian adamın abartma sevgisine göz devirip pencedeye doğru ilerliyor ve içeri hava girmesi için camı açıyor.

"Ya gerçekten abartmakta üstüne yok paşa paşa otursan evinde ne olur sanki. Bak çikolata da ayağına geldi kendine ettiğin eziyete bak ya." Diyor Dusan. "Çişim geldi benim." Diyen Dominik ise daha yeni ortalığı birbirine katan o değilmişçesine bir rahatlık ile ayağa kalkıyor. Önve ufak bir sendeliyor ve Alexander'ın hızla beline yerleşen elleri ile gülümseyerek lavaboya doğru ilerliyor.

Biz ise 4 tane dalyan gibi adam koca evde tek odada oturmuş Dominik'in çişten dönmesini bekliyoruz. "Eee." Diyorum, bakışlar bana dönüyor. "Havalar da ısı-" dememe kalmadan Sebastian bölüyor sözümü. "Frederico arıyor." Diyor. Elinde Dominik'in telefonu var. "Alexander sen Dominik'i oyala, görürse bir tur daha bayılır biz açıp konuşalım. Arama kayıtlarını da sileriz." Dusan sakin ama sessiz şekilde konuşup kısa sürede gayet makul bir plan yapıyor. Ahlaki geçerliliği tartışılır tabii.

Alexander Dusan'ı ikiletmeden tanıdık evde Dominik'in yanına gidiyor ve bir şekilde oyalıyor bizim oğlanı. Biz ise Dusan'ın yanına iyice yerleşip açtığı telefonda ikilinin konuşmalarını dinlemek adına dikkatimizi topluyoruz.

"Dominik ?" Diyor telefonun ucundaki adam birkaç saniye ses gelmeyince. "Frederico, üzgünüm Dominik şuan duşta." Diyor Dusan ve size bütün samimiyetim ile söylüyorum Sebastian ile üç saniyeliğine birleşen bakışlarımız ile anlaşıyoruz. We fucked up. Dusan başta istemeden de olsa ne ima ettiğinin farkına varamıyor tabii. Ama "Ne ?" başlıklı bir sorgulamayı duyunca bir şimşek de onda çakıyor hâliyle. "Şey Dominik ile yalnız değiliz yanlış anlama. Bizim bi arkadaşımız var Sebastian, yurtta kavga çıkartmış, bu gece kalacak yeri olmadığı için Dominik'in evine gelmiş, psikolojik olarak da biraz yıpranmış, sözlü tartışma baya ileri gitmiş çünkü, e hâl böyle olunca biz de destek olmak adına onun evinde toplanmış bulunduk."

Evet, tekrar Sebastian ile göz göze geliyoruz fakat bu sefer bakışmamız hayli kısa kesiliyor çünkü dudaklarını okumak umudu ile gözlerimin hedefi şaşıyor. 'Ya hay ecdadını siktiğimin burjuvası' aynen böyle söylüyor. Ağzını okuyamasam da yılların getirdiği tecrübe ile tahmin edebileceğim yaratıcılıkta bir küfür zaten.

"Dusan, açıklama yapmak zorunda değildin. Dominik mesajlarıma dönmedi, endişelendim biraz o yüzden aradım kusura bakma rahatsız ettim sizi de. Daha sonra ben görüşürüm onunla, Sebastian'a da geçmiş olsun dileklerimi ilet lütfen." Diyor Frederico, anlayışla. Dominik gerçekten insanlara romantik olarak bir şeyler hissediyor olsaydı, Frederico'dan hayli hoşlanırdı eminim.

"Tamamdır, ileteceğim kendisine. Sana da iyi geceler diliyorum." Diyor ve kapatıyor. Odağımız dağılır dağılmaz Sebastian bir çığlık atma girişiminde bulunurken mutfaktan gelen sesler ile kaşlarımız çatılıyor. "Lan noluyor içeride ALEXANDER SES VER !" Diyor Dusan, ayaklanıp içeri yaklaşırken. Biz de annesini takip eden ördek yavruları gibi takılıyoruz peşine. "Giriyorum içeri." Diyor üçümüz de kapalı mutfak kapısının önüne gelince Dusan. İçerden ses gelmeyince de giriyor.

Mutfakta bir şeyler ile uğraşan ikiliyi görünce derin bir nefes alıyorum. "Ay çok korktum aromantik Dominik ve dünyanın en heterosexual insanı Alexander mutfakta fantezili sevişiyor diye." Deyiveriyorum bir anda. Sebastian daha yeniki sinirine rağmen ufakça kıkırdıyor bana. Diğerlerini umursamadan göz kırpıyorum ona, bu bizim sessizce anlaşma stilimiz.

"Ya ne sevişmesi be saçmalamayın. Tutturdu gel çay demleyelim madem toplantık bi bardak içmeden gitmem diye. Hayır Alexander çayı da sevmez ki, kahve yapalım daha çabuk hazır olur diyorum yok diyor bana kırk beş dakikamızı alacak yavaş demlenmiş tavşan kanı çay lazım. Delirdi bu adam da iyice." Diyor Dominik, kendini açıklamak için de iki yana açtığı elleri ile harbi bıcır bıcır konuşuyor.

O sırada gözlerim Alexander'a kayıyor ve boydan boya ıslanmış gömleğini fark ediyorum. "Bu ne iş ?" Diyor Dusan resmen lafı ağzımdan alırken. Tek kaşını kaldırıp Alexander'in gömleğini işaret ediyor.

"Çaydanlığa su koyacakken üstüme döktü bu dramatik kedi." Diyor Alexander, gömleğinin düğmelerini açarken. "Hoop hoop, noluyor be niye soyunuyorsun ?" Diyor Dominik ise, elini Alexander'a doğru kaldırıyor. Putin stop. "YA SENCE NEDEN SOYUNUYORUM DOMINIK ?? SENCE NIYE ÇIKARTIYORUM GÖMLEĞIMI ?? YATAKTA BEKLIYORUM KOCACIM GEL HADI BAK YERIN SOĞUMASIN AMINA KOYAYIM YA !" Ani yükselişi ile Dusan irkilerek biraz çekiliyor ve düğmelerini tamamen açmış Alexander'ın gömleğini üzerinden çıkartmasını izleyekalıyor. Hepimizin aklının bir köşesinde Alexander. Eşcinsel erkekler bazen böyledir.

"Aa ne bağırıyor bu da be, deli midir nedir ?" Diyor Dominik ise çaydanlığı ocağa koyarken. Ben bazen bu adamı anlamıyorum.

daddy's companyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin