GİRİŞ

6.8K 459 571
                                    

Gözün kara olsa bile, yolun aydınlık. Kaderim bu, deyip geçme.
Damarlarındaki asil kanın farkına var ve savaş. Savaşırsan yaşarsın.

 Kader diye bir şey yoktu. Kader, asıl yönetimi bilmeyen insanları kandırmak için uydurulan rivayetten başka hiçbir şey değildi. Herkesin kaderini biri belirlerdi. Kiminin ailesi, kiminin sevdiği, kiminin arkadaşları, kiminin ise Milli İstihbarat Teşkilatı. Diğer değişle, MİT.

MİT'in kader adı verdiği çark dönmüş, kişiler seçilmeye başlamıştı. Seçilmiş kişiler. Milli İstihbarat Teşkilatı, ya da MİT, halkın bildiği gibi değildi. MİT'te hilal bıyıklı, simitçi ya da çiçekçi kılığına girmiş ellili yaşlardaki emekli askerler ya da polisler yer almıyordu. Türkiye'yi koruyan, asıl yöneten ve sınırları seçen kişiler yer alıyordu. İsimleri bilinmezdi, kimlikleri bile yoktu; yaşları, aileleri, sevdikleri yoktu. Vatandan başka. Onların ailesi de, kimlikleri de, sevdiği de vatandı. Doğdukları ilk andan, aldıkları ilk nefesten itibaren sadece vatandı. Bin yıldan daha uzun tarihe sahip Türklerdi çünkü onlar. Eski Türkler nasıl bir zamanlar hükmettiyse dünyaya, şimdi de onlar hükmediyordu. Sağcı değillerdi, solcu da değillerdi, vatancıydı onlar. Vatancı.

Bir kör ile bir topal yönetmişti bir zamanlar dünyayı. Şimdi ise, seçecekleri kişi yönetecekti. Ya da kurtaracaktı.

Yuvarlak masanın çevresinde on koltuk ve o koltuklarda oturan dokuz erkek, bir kadın vardı. Duvarları krem rengi odanın duvarında Milli İstihbarat Teşkilatı'nın amblemi ve ülkenin ilk Mareşal'in sözü vardı.

Ne mutlu Türk'üm diyene!

"Yunanistan ile başlayan tartışma alevlendi," dedi masanın en başında oturan, ifadesiz suratıyla. Yine de, hiç şüphesiz ki, her şeyi düşünen beyninde ülkesinin akıbetinin ne yönde olacağı dönüyordu. "Yunanistan'ın başkanı, ilk önce İzmir ile Atina arasında olan kayaya bayrağını dikti. Kaya, üç santim farkla bizim sınırlarımız içerisinde. Ardından, meclisinde bayrağımızı yırttılar. Bu açıkça savaş başlangıcıdır. Bizim toprağımıza el uzattılar ve bayrağımıza saygısızlık ettiler."

Bahsedilen kayaya takılan bayrak, henüz dün takılmıştı. İki ülkenin sınırının tam ortasında olan kayaya yıllardır el uzatılmamıştı. İki ülke tarafından da. Ancak üç santim ile o kaya, Türkiye'ye aitti. Ve şu an kayada Yunanistan bayrağı sallanıyordu.

"Sadece bir kaya," dedi masanın sağ tarafında oturan. "Böylesine basit bir konu yüzünden tansiyonu yükseltmeye lüzum yok. O kayaya bir apartman bile inşa edilmez."

"Bir karış toprak için bin canımı feda ederim." Dedi masadaki tek kadın, çenesini havaya kaldırarak, çokça meydan okuma ve cüretkarlığıyla. "İzmir ayağa kalktı, haberini işitmediniz mi? Yunan düşkünü olarak anılan İzmir ayağa kalktı, protestoya başladı. O bayrak inmezse, Cumhurbaşkanı'nı indirecekler."

"Bir karış toprak için zamanında bin şehit verdik biz." Kadına hak verircesine başını salladı masanın başındaki. "Bir karış toprak diyerek geçme, kaç kefensiz yatıyor bu toprakların altında, en iyi biz biliyoruz. O bayrak inecek ve yerine al kırmızı bayrak dikilecek."

"Yunanistan savaş istiyor," dedi bir diğeri. "Savaşacak gücümüz yok, Amerika ile Türkiye arasındaki gerilim zaten aşikar. Kardeş ülke Azerbaycan'ı söylemiyorum bile, Ermenistan ve Rusya'nın eline düşmesi an meselesi. Ne yardım edebilirler bize, ne de biz savaşabiliriz."

"Yedi düvel ile yiyecek ekmeğimiz yokken savaştık biz!" Masadaki tek kadının sesi yükselirken odadaki alev de yükseldi. Masadaki çoğu kişi hak verircesine mırıltılar çıkarttı. "Elimizde ekmek, ayağımızda ayakkabı yokken yedi düvel ile savaştık ve Türkiye Cumhuriyeti şu an 73 yaşında! Zamanı geldiğinde, yüz ve bin yaşına girecek. Son Türk nefes alana kadar bir karış toprak vermeyeceğiz, tarihteki hatalarımızı tekerrür etmeyeceğiz."

MAVİ BERE  | boyxboyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin