Medya: Alparslanımmmm
oy vermeyi ve yorum yapmayı ihmal etmeyin, iyi okumalar >.<
2004 yazı Alparslan ve Asel
"Alp gey" küçük kızının henüz babayı bile tam söyleyemezken bu minik adamın ismini tam anlamıyla söyleyebiliyor oluşu adamı deli ediyordu. Karşısında ki çocukluk arkadaşı olan Kenan bey ise arkadaşının yüzünde ki sinire bakıp kıs kıs gülüyordu. Arkadaşının çok uzun bir zaman sonra dünyaya gelen bu baldan tatlı kızının henüz bir buçuk yaşındayken bile oğluna olan bu düşkünlüğü adama inanılmaz keyif veriyordu.
Alparslan oturduğu yerden elinde ki yemeği bırakıp Asel'e doğru giderken kızın koştuğunu görmesi ile "Balım yavaş" diye bağırdı fakat çok geçti, Asel çoktan kendi ayağına takılıp düşmüştü bile. Zaten henüz yeni yürümeye başlamışken koşamaya çalışmasıyla bu sonuç hiçte beklenmedik değildi. Kız öyle atik, öyle hareketliydi ki dizleri hep yara içindeydi fakat Asel çoğu zaman yarasını gizleyen bir bebekti. Düştüğün de bile ağlamaz anne ve ya babasının gelip onunla ilgilenmesini beklerdi sakince.
Yine düşmüş ve ağlamayıp babasının ve ya abilerinden birinin gelmesini bekledi ama şuan pekte onların bakış açısında değildi. Alparslan hızla küçük kızın yanına yaklaşıp kanayan dizine sıkıntı ile baktı. Ne tuhaf bir bebekti bu, bazen kendisi düştüğünde bile ağlarken Asel hiç ağlamıyordu. "Acıyor mu?" diye sordu Alparslan kızın yanına eğilirken, küçük kız hafifçe başını yukarı aşağı oynatıp onayladı.
"Gel" diyerek küçük kızı dikkatle kaldırıp ayakta tutmaya çalışsa bile kızın canının yandığını anlamasıyla hemen kızı kucağına alıp babalarının olduğu yere yürümeye başladı. Yanlarına geldiğin de Asel'i daha sıkı kavradı ve Bora amcasına baktı. Bora onlara yaklaşan kızını ve Alparslan'ı görmesiyle telaşla ayağa kalktı ve hemen kızını kucağına aldı. Tam ne olduğunu soracakken uzun zamandır beklediği şey kızının küçük dudakları arasından çıktı "Baba"
.
Karşımda gördüğüm ela gözler olduğum yerde taş kesilmeme sebep olurken abilerimin onunla tokalaşıp sarılmasını izliyordum. Anne ve babam da ela gözlü adamın yanındaki kadın ve adamla sıkıca sarılmış ve biraz sonra onları içeri davet etmişlerdi.
Hâlâ olduğum yerde dururken bedenimin neden böyle kitlendiğine anlam veremiyordum. Bütün vücudum buz kesmişken kalbim küçük bir alev topu gibi kaynıyordu. Bu histen hoşlanmamıştım. Ne diye şimdi böyle duygular sarmıştı ki beni?
Birkaç küçük adım atıp abimin yanına ilerlerken bu insanların kim olduklarıyla ilgili merak içindeydim. Abimin yanına geldiğimde ela gözlü adamın bakışları bana döndüğü anda sanki hayatında gördüğü en ilginç şeymişim baktı ve sanki beni tanıyormuş gibi duraksadı, Boran abim adamın bakışlarını takip edipte başı bana döndüğünde onların yanına çoktan gelmiştim. Abim elini omzuma atıp sanki üşüdüğümü anlamış gibi aşağı yukarı okşadı.
"Onu hatırladın mı" diye soran Boran abim ile kaşlarım derinde çatıldı ve gözlerim tekrar elalar ile buluştu. "O mu?" diye adamla iyice meraka düşerken benden bahsederken bu kadar gizemli olmaları da bir yandan beni kızdırmıştı. Abim başını sallayıp onu onayladığında araya girip "Asel ben?" diyerek elimi karşımdaki ela gözlü adama uzattım. Elime dünyanın en tuhaf şeyi olarak bakarken bakışları gözlerime çıktığında hemen yok etse de bakışlarındaki o bir anlık hayal kırıklığını görmüştüm.
Elini elime uzatıp iri eli ile kavrarken soğuk havadan -birazda üşütmeye başlamamdan- buz gibi olan elim onun sıcacık elinin arasında kaybolurken tenim alev almıştı sanki. Bakışlarımız birbirinde, teni tenimdeyken ortamı öyle ağır bir hava sarmıştı ki şu birkaç saniye bir ömür gibi gelmişti. Yanımızdaki abimi adete unutuvermiştim. Ta ki onun boğaz temizleme sesini duyana kadar.
Elimi hızla ondan çekerken onun gözleri sertçe abime çevrildi. İkisinin arasında geçen bakışma Alaz abimin bizi içeri çağırması ile kesilirken ela gözlü adamın adını öğrenemememin üzüntüsü ile omuzlarım çöktü ve ikisinin arasından geçip Alaz abimin yanına doğru ilerledim. Henüz abimin yanına gelemeden onun sesini duydum. "Alparslan bende" ismi beynimde şimşekler çaktırırken sanki bu ismi zaten biliyormuş gibi nefeslerim hızlanmıştı. O da mı geçmiştendi, unuttuğum, bende değerli olan birini daha hafızımda kayıp mı etmiştim?
Başımı hafif bir şekilde arkaya çevirip son kez gözlerine baktım, daha sonra ise bütün gece bakışlarımız hiç çakışmadı ya da ben ona bakmamak için saçma bir çaba içerisine girmiştim. Sanki bakışlarım ona deyse beni neden unuttun diye üzüme bağırıp beni sarsacakmış korkusu bedenimi ele geçiriyordu. Ne saçmaydı, daha tanışalı 2 saat 34 dakika olan bu adam bedenimi öyle karmaşık duygular içerisine sokmuştu ki bu hislere bir anlam verebilmek için odama çıkıp bütün psikoloji kitaplarımı tek tek baştan okumak istiyordum.
Bu arada gelen kişiler babamın çocukluk arkadaşı Kenan amca -eğer ona bey dersem kalp krizi geçirip öleceği konusundan çok emin konuşmuştu- ve onun eşi Elif teyzeydi. Alparslan ise onların tek çocuklarıydı. Ailemle geçirdiğim yıllarda onlarla da birlikteydim. Hatta Kenan amcanın söylediği ve benim yanaklarımın bir pancara dönüp mutfağa kaçmama sebep olan cümleleri benim bebekken Alparslana takıntılı olmamı içeriyordu.
Yaklaşık 10 dakikadır burada yanaklarımdaki kızarıklığın geçmesini beklerken mutfağın yapısına doğru yaklaşan adımlarla bedenimi direkt önümde olan bardak dolabına yaklaştırıp oradan bir bardak aldım ve arıtmadan su doldururken içeri giren kişiye göz ucuyla baktım.
Alparsan'dı. Ne diye gelmişti şimdi, kaçtığım kişi oyken hem de. Yüzünde tuhaf bir gülümseme ile yanaklarıma bakarken ben kaşlarım çatık bir şekilde ona bakıyordum. Komik olan neydi yani? Bebektim; ne yaptığımı bilmiyordum, bilincim hiçte yerinde değildi hatta o bebek ben değildim bence. Yine de yaptığım şeyden çok utanç duyuyordum, Kenan amcanın anlattığı bir anı da Alparsanın kuzeni olan Çiçek'i onun yanına yaklaştırmaz, yan yana geldiklerinde çığlık çığlığa ağlarmışım.
Alparslan büyük -büyük ihtimal iri bedeni yüzünden büyük- olan adımlarla yanıma gelip beni tezgah ile arasında alırken aramızda birkaç santim vardı, o kadarda yakınımda değildi ama sanki bana aramızda milimler varmış gibi gelmişti. Bu yüzden bedenimi iyice tezgaha yaslarken ellerimi de iki yanıma koyup tezgaha sıkıca tutundum.
"Hâlâ o küçük kız mısın merak ediyorum" derken gözlerindeki ışıltı ela gözlerini daha da açık bir renkmiş gösteriyordu. Neyi ima ettiğini anlamadım ya da öyle olsun istedim. Başım hafif aşağıya doğru eğilirken alttan alttan ona baktım. Ne diye şimdi böyle konuşuyordu. Gözlerindeki bu özlem fazla değil miydi?
"Değilim" derken sesim öyle asi çıkmıştı ki kaşları çatılmış ama dudaklarındaki gülüş genişlemişti. Alaycı bir ses tonu ile "Öyle mi dersin?" dedi. Sinirli bir nefes verip bedenimi tezgahtan ayırdım ve yanında geçip giderken elim yanında sarkan eline teyit geçmişti. Önce ellerimize sonra gözlerine bakıp önüme döndüm ve salona doğru diğerlerinin yanına ilerledim. O da peşimdeydi.
Salonun kapısına geldiğimde beni kapatan duvarın ardından çekilip içeri girecekken Kenan amcanın sorusu olduğum yerde mıhlanmama sebep olmuştu. Kalp atışlarım hızlanırken Alparslanın adımı seslenip kolumu tuttuğunu hissettim ama ona cevap veremeyecek kadar tuhaf hissediyordum.
"Ona bir yarbay olduğunu ne zaman söylemeyi planlıyorsun?"
.
Aaa sonunda sizde öğrendinizz
Nasıl şok oldunuz mu???
Biraz kısa bir bölüm çünkü aslında bugün yayımlama gibi bir planım yoktu, şu sıra inanılmaz meşgulüm. Geç gelen ve gelecek olan bölümler için şimdiden üzgünüm.
Kısa da olsa bölüm paylaşacağım>,< sizi seviyorumm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mi Familia/ Aile klasiği
Romanzi rosa / ChickLit19 yaşında eninde sonunda kendine bir hayat kurmuş genç kız ve hep bir tarafı eksik olan Milat ailesi. Kızlarının kaçırılmasının üzerinden geçen 17 yılın ardında gelen bir mektup ile hayatları değişti. Aile olmak ne demekti? Aşk ne demekti? . . Bakı...