Toule Vakası Bölüm 2

3 2 0
                                    

Moore derin bir nefes aldı ve otopsinin yapıldığı odaya girdi. Kan kokusuna alışık olsa da bu odanın kokusu onu daima geriyor ve içinde bir sıkıntı oluşturuyordu. Adam önünde yatan çocuğun göğsünü dikiyordu. Moore gözlerini bir kaç saniye kapalı tuttu ve kendine gelince açtı.

"Dedektif Moore?" dedi adam meraklı bir şekilde. "İyi misiniz?"

"İyiyim Frank." dedi sesi kısılmış bir şekilde. "Sonuçlar nedir?" 

Frank dikiş işlemini bitirdi. Kanlı eldivenlerini çıkarıp çöpe attı ve çocuğun üstünü örttü. "Uyuşturucu kullanmışlar. Muhtemelen kendilerinden geçmiş olacaklar ki son derece savunmasızlarmış. Boğuşma izleri yok, tırnakların arasında herhangi bir DNA yok."

"Elle tutulur herhangi bir şey yok yani." dedi sitem edercesine Moore.

"Üzgünüm Moore." dedi Frank başını iki yana sallayarak. "Yara izinden bahsetmem gerekirse bir balta veya balyozun sivri tarafı kullanılmış olmalı. Ama yaraya bakarsak balyoz daha olası duruyor."

Moore yüzündeki tiksintiyi gizleyemedi. Bir insan başka bir insanı nasıl böyle öldürebilirdi? Bunu yapmak için ne yaşamış olmalıydı?

"Kaburgaları kırılmış ve kırılan kaburga parçaları kalbe, akciğere ve etraftaki organlara saplanmış. Derin yaraların yanı sıra kaburgalar o kadar küçük parçalara ayrılmış ki diğer organlara da mikro kesikler açmış." dedi Frank.

"Tek bir darbe değil yani."

"Muhtemelen üç ya da dört darbe. Ama oldukça ustaca atılmış. Hepsinin aynı yere neredeyse kusursuz şekilde vurduğunu varsayarsak katilimiz bir oduncu olabilir." 

Moore defterini çıkardı ve notlarını aldı. "Teşekkür ederim Frank. Bir şey olursa yanına tekrardan uğrarım." dedi. Frank gülümsedi "Umarım herhangi bir şey olmaz Moore."

Moore otopsiden çıktıktan sonra kendi ofisine gitti. Odasına girip koltuğuna oturdu ve bir sigara yaktı. Sigara dumanı gri gözlerine perde çekmişti. Bir süre sonra içeriye Nora girdi. Sessiz bir şekilde Moore'un masasına dosyaları bırakıp odadan çıktı. Moore sigarasını içine çekemeden dudaklarında sönüp gitmişti. Sigarası dudaklarını yaktığında kendine gelmişti. Sigarayı söndürdü ve kül tablasında bıraktı. Hafifçe sızlayan dudaklarını okşadı. Daha sonrasında masasında duran dosyalara baktı. 

İlk dosya başka bir vakaya aitti. Umursamayarak bir kenara attı ve ikinci dosyaya baktı. İkinci dosyada ölen ikizlerin ailesinin yaşadığı yer, sicilleri ve meslekleri yer alıyordu. İlk sayfada babaları yer alıyordu. "Ricardo Toule." tıpkı çocukları gibi sarışın ve solgun tenli bir adamdı. Bir süre sayfaya göz gezdirdi. Ricardo Toule bir inşaat firmasında yönetici pozisyonunda çalışıyor, oldukça iyi bir gelir elde ediyordu. Yaklaşık iki aydır yurt dışında bir ihale için yer alıyor, ailesinin yanına dönemiyordu. Ta ki oğullarının ölüm haberini alana kadar. Dün ülkeye dönmüş, uçaktan iner inmez fenalaşarak hastaneye kaldırılmıştı. Moore onu çok iyi anlıyordu.

Yeni doğmuş bebeğini iş için başka bir eyalete gittiğinde kaybetmiş, işi bırakıp apar topar dönmüştü. Daha oğlunun kokusunu içine çekemeden kurduğu tüm hayalleri onunla birlikte mezara gömmüştü. Kayda değer bir şey bulamadığında sayfayı çevirdi. "Chloe Toule." dedi sessizce. Yıllar önce rahim ağızı kanserinden ölmüştü. Daha genç olsa da kanser hızlı bir şekilde ilerlemiş, geri dönüşü olmamıştı.

Sayfayı bir kez daha çevirdi. "Sophia Toule." Ricardo Toule'un yeni eşiydi. Evleneli hemen hemen üç yıl olmuştu. Chloe Toule öldükten beş yıl sonra evlenmişti. Moore elini çenesine götürüp yavaşça okşadı. Son derece sıradan bir aile gibi duruyordu. Kim çocukları böyle düşmanca öldürmüş olabilirdi ki?

Olay daha da çıkmaz bir hal alınca Moore yerinden hızla kalktı ve camı açtı. Son çözdüğü vakada bir kaç ipucu vardı ancak bu sefer elinde hiçbir şey yoktu. Koca bir hiçti. Frank'in söylediği gibi odunculuk işine sahip olan kişilerin bir kısmına bakmış ancak Toule ailesi ile herhangi bir bağ bulamamıştı. Ay ışığı son derece yoğun bir şekilde Moore'un gözüne vurmuş, kamaşmasını sağlamıştı. Gözleri kendine geldiğinde ofisinin baktığı yerde daha önce karşılaştığı adamı gördü. Siyahlar içindeki adam fötr şapkasını çıkararak Moore'a selam verdi ve oradan gitti. 

Moore tam odasından çıkıp peşinden gidecekti ki içeriye Nora girdi. Kapıda karşılaştıklarında Moore'un kızarmış gözleri ve meraklı suratını görünce Nora şaşırmıştı. "İyi misin Moore?" elinde bir bellek vardı. "İ-İyiyim."

Cama tekrara baktığında koca bir hiçlik görünce derin bir nefes alıp verdi. Tekrar Nora'ya döndü ve elindeki belleğe baktı. "O da nedir?"

"Kamera görüntüleri." dedi Nora. Moore'un bilgisayarına yaklaştı ve belleği takıp kamera görüntülerini bilgisayara attı. Her şey son derece normaldi ta ki cinayetin işlendiği tahmin edildiği gün olan 27 Haziran'a kadar. O günün kayıtları silinmiş, yerine bir mesaj bırakılmıştı. karıncalı ekranın üstüne kırmızı harflerle bırakılmış bir mesajdı bu. Metin yavaş yavaş değişiyordu.

Gregory Moore

Sana denk olmadığımı biliyorum ancak seni böyle darda görmekten ve her işin altında olmamdan son derece keyif alıyorum. Bana karşı en ufak bir delil bulursan anında yakalayacağını biliyorum ama uçurumun kenarında yürümekten zevk aldığımı söylemek yalan olmaz.

Hem risk almazsam nasıl bir yerlere gelebilirim ki? Hele karşımdaki kişi sen olunca. Haksız mıyım?

Sana yardım edeceğim Moore çünkü bende sana ait olmayan bir şey var. Senin zekan ne kadar keskinse benim de elimde bir o kadar büyük bir güç var. Bakman gereken yer uzaklarda değil çok yakında. Görmek ile bakmak aynı şey değlildir.

Gör.

S. 

Moore mesajı okuduktan sonra sakince ayağa kalktı ve etrafta dolanmaya başladı. En sonunda içinde biriktirdiği öfke patladı ve kapıya sert bir tekme attı. Nora korkmuştu ama korkusunun Moore'un hiddeti değildi. Moore'un hayatı ve mesleği tehlike altındaydı. O elbette ki Sherlock Holmes değildi ancak delinin birisi Moore'un Moriarty'si olmuş, onun hayatını tehdit ediyordu. 

Eğer söylediği şey doğruysa, elinde güç barındırıyorsa, istediği her şeyi yapmakta serbestti ve bu güç onun işlerin içinden kolayca sıyrılmasına sebep olabilirdi.

"Bu kaydı alırken fark etmedin mi?" dedi Moore, Nora'ya. Nora başını iki yana sallamıştı. "Kimden aldın peki? Biliyor musun?"

Nora kısa bir süreliğine düşündü. "Genç bir çocuktan." dedi. "Muhtemelen bir lise öğrencisiydi." Moore o an dona kaldı. "Ne demek lise öğrencisi?" bir şeylerin farkına varmıştı. "Bu kayıtları eyalet valiliğinden almamış mıydın?"

Kadın başıyla onayladı. "Orada lise öğrencileri çalışamaz Nora." Moore hızla dışarıya çıktı ve arabasına binip yola çıktı. O sırada aklına ilk gelen kişi Arnold olmuştu. Bu girdiği çıkmazdan onu ancak Arnold kurtarabilirdi. Evinin önüne geldiğinde onu aradı. Bir süre çaldıktan sonra yaşlı adamın sesi duyuldu.

"Kapı açık." telefon kapandı. Moore arabasından çıktı ve kitledi. Daha sonra eski dostunun, akıl hocasının evine girdi. Kapıyı kapattıktan sonra içeri yöneldi. İçeride Arnold yemek masasının başında durmuş öğrencisini bekliyordu. 

Masanın üstünde onlarca belge ve resim vardı. Masa tamamiyle Toule vakasına ayrılmıştı.

Moore VakalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin