Meclis Katili Bölüm 2

25 10 54
                                    

Dedektif Moore'u uykusundan uyandıran toksikoloji raporlarını getiren bir adam olmuştu. Belgeleri aldıktan sonra ayılmak için odasındaki lavaboya gitti, soğuk suyu açarak yüzüne çaldı ve gerindi. Boynu tutulmuştu bu sebepten çok rahat hareket ettiremiyordu. Koltuğa tekrar oturup belgeleri açtı. Otopsisi yapıldığında herhangi bir cinsel istismar olmadığını gördü. Kan değerlerine baktığında ise şaşırtıcı bir unsur vardı.

"Azot Protoksit ve..." parmakları yazının üstünde gezindi. "...arsenik." 

Bu iki kimyasal bileşen kanda olması gerektiğinden çok yüksek miktarda bulunmuştu. Arsenik bulunması ise cinayetin birden karar verilerek değil de planlı ve zamanla işlendiğini gösteriyordu.

"İyi de işin içinde arsenik varsa doğrudan öldürmeye ne gerek vardı ki?"

Moore, Nora'yı çağırdı. Genç dedektif odaya girer girmez uzun zamandır görmediği sert Moore ile karşılaşmıştı.

"Derhal mecliste verilen yemekleri araştırın. Gereken tüm testleri istiyorum." dedi ve koltuktan bir hışımla kalktı. Nora ne olduğunu anlayamadı, adamı takip edecek zamanı da kalmamıştı. Moore hızla arabasına bindi ve olay mahalline gitti. Bu sefer eve girmeyecekti. Dışarıya  bağlanan havalandırmaya baktı. Kendine dışarıdaki oturma takımından bir destek oluşturarak havalandırmaya uzandı ve kapağını açıp elini içeriye soktu.

Eline bir şey geldiğinde onu kavrayarak dışarı çekti ve gördüğü ile şok oldu. Bu bir küçük boy Azot Protoksit tüpüydü.

"İki fail var." dedi Moore tüpü arabasına koyarken. Eve girmeyecekti ancak aklındaki düşüncelere yenik düşerek içeriye girdi. Plağın olduğu yere doğru gitti ve üstünde yazan isme baktı. "David Helfgott." o sırada arkada duran açılmamış başka bir albüm gördü ve eli oraya gitti. Üstünde başka bir isim yer alıyordu. "Tom Harell."

Elini çenesine götürdü ve düşünmeye başladı. Bu iki müzisyenin neredeyse hiçbir ortak noktası yoktu. Birisi piyanistti diğeri trompet çalıyordu. Birisi Avusturalyalıydı diğeri ise Amerikalı. Ancak tek bir ortak noktaları vardı. İkisi de şizofrendi. O an bütün ipler birbirine bağlanmaya başladı. İki farklı cinayet yöntemi, iki farklı müzisyen...

Moore üst kata, cinayetin işlendiği yere çıktı. "Alınan iki farklı organ."

Telefonun çalmasıyla tamamen odaklanmış olan Moore irkildi. Arayan kişi Nora'ydı. Moore telefonu açtı ve bir şey demeden karşı tarafı dinlemeye başladı. "Moore, meclis yemeklerinde pek bir şey bulamadık zaten Kristen Bridget burada çok yemek yemiyormuş."

"Ya nerede yiyormuş?"

"Bir hastanenin karşısında Asya yemekleri yapan bir restoranda yiyormuş." Nora arkasındaki polislerle konuştu. "Bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesi ancak yıllar önce faaliyetini yitirmiş."

"Emin misin?" Moore'un bunu duymasıyla kanı donmuştu. O sırada alt kattan bir ses duydu. Kristen'ın odasından hızla çıkarak aşağıya indi. Tamamen siyahlarla kaplı bir adam kapının tam önünde duruyordu. Moore'u görür görmez kaçmaya başladı. Adamın peşinden kovalarken telefonu bir kenara fırlattı ve belinden silahını çıkararak arkasından bir kaç el ateş etti. Ancak adam çok hızlıydı aradaki farkı çabucak aşmıştı. Ev zaten ıssız bir yerde olduğundan ormana kaçarak izini de çabucak kaybettirmişti.

Moore kovalamacadan sonra nefes nefese attığı yerden telefonunu alıp Nora'yı geri aradı. "Kristen Bridget'ın evine derhal bir ekip yollayın. Burası güvenli değil, katil yakalanana kadar olmayacak da."

Ekipler gelene kadar Moore kapının önünde bekledi ve gördüğü kadarıyla eşkâlini meslektaşlarına verdi. Boyu ortalama bir erkek boyuydu ancak hafif kamburdu. Başka bir şey varsa da görememiş, adamın giysileri bunu engellemişti. Arabasına bindi ve Kristen'ın yemek yediği yere giderken sinirle elini direksiyona vurdu. Belki katildi belki değildi ancak en önemli delil elinden basitçe koşarak kaçmıştı. "Lanet olsun!"

Bahsedilen yere geldiğinde Nora kapıda duruyor ekibi ise içeriyi inceliyordu. Moore bir şey demeden içeriye girdi ve etrafa bakındı. Daha sonrasında doğrudan mutfağa gitti. "Deponuz nerede?" dedi oradaki bir görevliye. Görevli, dedektifi depoya götürdü ve ışıkları açtırdı. Tavuklar veya etler burada değildi ancak soslar, sebzeler, meyveler ve burada saklanması gereken her şey buradaydı. Un çuvalları dikkatini çekmişti. Üst üste dizilen çuvalların birisinin diğerlerinden daha koyu olması özellikle de en alta koyulması Moore'u tedirgin etmişti.

"Şu en alttaki un çuvalını yırtar mısın?" dedi parmağıyla göstererek.

"Efendim eğer yırtarsam parası..."

"Ne parasından bahsediyorsun çocuk? Yırt şunu."

Çocuk çuvalların yanındaki bıçağı aldı ve en alttaki çuvalı yırttı. İçinden beyaz toz çıkmasını beklerken yarı şeffaf yarı metalik gri renginde kristalize tozlar çıkmıştı. "Arsenik." dedi. Moore daha fazla incelemeye ihtiyaç duymadan depodan çıktı ve dükkana zincir vurulmasını söyledi. Aradıkları yer burasıydı. Bu da demek oluyordu ki katil ya buraya yakın bir yerlerdeydi ya da tam buradaydı.

Dışarı çıktığında bir sigara yaktı ve derin bir nefes aldı.

"Bulabildin mi?" dedi Nora.

"Hayır, daha değil." sigaranın dumanını üfledi. "Sanki kafamı karıştırmak için elinden geleni yapıyor gibi. Arsenik burada evet ama Azot Protoksit'i nereden buldu? Burada bulduğumuz Arsenik cinayetin bir izi mi? Hiçbir şeyden tam anlamıyla emin değilim Nora."

Kafasını duvarları dökülmeye başlamış ve yıkımı için onay almış ruh ve sinir hastalıkları hastanesine döndü.

"O işimi kolaylaştırır belki." Moore gülümsedi.

Olayları kafasında birleştirdi. "Cinayeti işleyen kişi belki bir şizofreni hastasıdır. Burada çalışan birisi olabilir." içeride tek tek sorguya alınan görevlilere baktı ve başını olumsuz anlamda iki yana salladı. "Hastanenin içinde eminim ki eski ilaçlardan tut ameliyat malzemelerine kadar her şey duruyordur. Sakinleştiriciler de."

"Sakinleştirici..." dedi Nora düşünerek.

"Maktulün kanında bulunan Azot Protoksit denilen kimyasal anestezilerde kullanan ana bileşenlerden birisidir. Muhtemelen hastalar sorun çıkardığında ya da ameliyata alındığında bu gaz ile sakinleştiriliyordu." Arabasındaki tüpü kadına gösterdi. "Aynısı Kristen'a da yapılmış. Hatta daha kötüsü üstünde iki farklı cinayet işlenmiş."

"Arsenik ile zehirleme ve uyuşturarak öldürme."

"Aynen öyle. Eğer o gece öldürülmeseydi iki üç gün sonra zehirlenerek ölecekti. Kurtuluş onun için söz konusu değildi."

Sigarasını yere attı ve ayağıyla basarak söndürdü.

"Çalışanlardan birisi değil var sayarsak muhtemelen daha önce hastanede tedavi alan bir hasta diyebiliriz. Hastane faal iken Kristen'ı buraya gidip gelirken görmüş olabilir ve ona karşı bir takıntı geliştirmiştir. İyileşince dışarı çıkıp onu bulmuş olabilir. Ya da hastalar bir yere taşınırken kaçmış da olabilir."

Moore bir sigara daha yaktı. Derin bir nefes daha alacakken Nora adamın ağzındaki sigarayı aldı ve kendi dudaklarının arasına koydu. "Çok içiyorsun." dedi ona gülümseyerek. "Peki bulabilecek misin?"

Bugün Moore için yorucu ve gergin bir gündü ancak Nora onu güldürmeyi ve bir süreliğine olsa da keyif almasını sağlıyordu. Adam kahkaha attı.

"Elbette bulacağım. Fare kapana kuyruğunu kıstırdı. Artık önemli olan kapanı koyduğum yeri hatırlamak."

Kadına göz kırptı ve tabelaya baktı.

Nakamura Asya Yemekleri

Moore VakalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin