Hep bir ağızdan gerilip biraz da korksalar da “Evet”
yanıtını verdiler.
***
Onları ne bekliyordu?
İhtiyarın ağzından dökülen kelimeler korkunun başlıkları
gibiydi.
Gerilim tüyleri her nefeste diken ediyordu.
Peki ya şimdi neler olacaktı?
***
İhtiyar, “Ben dışarıda Melis'i ararken otların arasından
bir ses duydum. Ve o sesi onun çıkardığını düşünerek oraya
doğru ilerledim. Her attığım adımlarda alnımdan soğuk terler
dökerken ellerim, ayaklarım tir tir titrediğini hissediyor, nefes
alışverişlerim kalbimin hızlı hızlı attığından kaynaklı olacak ki
kesik kesik ciğerlerimden geliyordu.
Usulca oraya vardığımda orada olmadığını fark ettim.
Tam arkamı dönüp gidecekken tarikattan iki kişiyle göz göze
geldim. O kadar çok çirkinlerdi ki üstlerinde siyah elbise
tarzında kıyafet yırttık pırtık şapkaları, belden aşağısı neredeyse
ya elbiseden olacaktı ya da gerçekten belden aşağıları yok
gibiyken yüzleri yarı insandı.
Uzun yüzlü, burunları yok denecek kadar küçük,
kocaman simsiyah gözleri, koyu tenleri vardı. Korkmuştum. Ne
yapacağımı bilemedim. O an büyülenmiş gibiydim. Gözlerimi
onlardan alamamıştım. Bir yanım deli gibi korkuyor, diğeryanım da onlarla birlikte ilerliyordu. Neden onlarla gittiğimi
anlamamıştım. Ama sanki o bakışlarıyla beni kendilerine tutsak
etmişlerdi. Korkuyordum. Hemde deli gibi korkuyordum.
Anlamıyor, anlatamıyordum. Adeta sesim içimde sessiz çığlık
besteler gibiydi. Çığlıklarımı dışarı savuruyorum derken
meğersem içten içe haykırıyormuşum.
Gideceğimiz yere ilerlerken yollar hep ağaçlıktı ve bir o
kadar korkunç… Yüz kilometre gittikten sonra bir kapıdan
geçtik. Kapı o kadar büyüktü ki neredeyse devasaydı. İçeri girdik.
Ellerim zangır zangır titremeye başlamıştı. Sebebi neydi? Tabii
ki de ağaçlarda asılı olan cesetlerdi. Ve onların başında
tarikatlardan kimisi ateş yakmış kimisi de birbirleriyle
konuşuyordu. Bazıları da ağaca bağlı cesetlere ellerinde kalın bir
kitapla dua tarzında bir şeyler fısıldıyorlardı.
Cesetler... Ömrümün sonuna kadar unutamayacağım tek
görüntü. Eşimin ölümünden sonra... O kadar iğrençti ki adeta
başlarından asılmış ve yarı çıplaktılar. Kimisinin ellerideki
parmakları yoktu. Kimisinin kolu, bazılarının bacağı ya da
kafaları yoktu. Hâl böyleyken yani kafaları yokken ellerinden
bağlamış cesetlerdi. Tarikatların hemen hemen görüklerimin
hepsi aynıydı.
Tarif ettiğim gibi… Ne bir eksik ne bir fazla. Sonra bir
kapının önüne geldik. İçerisi öyle kötü kokuyordu ki
anlatamıyorum. Kokusu hala burnumda. Buram buram yanık
ceset kokuları. Etrafta yanan o kazanlar... İçerinde ne olduğunu
soracak olursanız bilmiyorum.
O an tek bildiğim bana ne olacağı hakkında endişemdi.
Ne yapacağımı bilemedim. Gitmek istedim gidemedim. En
sonunda benim kolumdan çekip yanları kırık tahta bir
sandalyeye oturttular. Ellerim ve ayaklarım siyah bezparçalarıyla bağlıydı. Etrafımda saydığım beş yarı insan varlık
vardı.
Kendi aralarında farklı dilde konuşma yapıyorlardı. Bu
durum beni daha çok endişelendirmiş, bir yandan da
çaktırmadan bağlı olan ellerimle ayaklarımı kendi imkanımla
çözmeye çalışıyordum. Bana ne yaptıylarsa o etkisini
kaybetmeye başlıyordu. Orada beni tutacak bir his yoktu.
Kurtulmalıydım... Cebimde olan çakıyı almaya çalıştım ama
nafile alamadım. Yıllar, yıllar önce bir arkadaşımın bana
gösterdiği hareketle ellerimi çözdüm.
Ve onlar konuşurken bir anda sesin ve yanık kokusunun
gelmesiyle hızlı bir şekilde dışarı çıktılar. O anı fırsata
çevirmiştim. Çözülmüş ellerimle ayaklarımı çözdüm. Masada
duran bıçağa benzer kesici aleti kendimi korumak için aldım.
Bunları ne yok ediyordu. Bilmiyordum. Bir çakı mı? diye
düşünürken odada duvarın kenarında duran bir kutunun içinde
ucu sivri demiri fark ettim. Üzerinde siyah boya gibi leke vardı.
Sanırım bu onların kanıydı.
Ses çıkarmadan yavaşca olduğu yerden aldım. Öyle
ağırdı ki kaldırırken yaşlılıktan olacak ki belimi incilttim. İçten
bir “ah” çektikten sonra yavaşca doğruldum. Bir anda kapının
ilerisinden onların dilinden konuşmalar duydum. Daha
önceden duyduğum bu konuşma biraz daha farklıydı.
Çözmeye çalışıyordum. Ama o kadar çok karışıktı ki
anlayamıyordum. Bir yandan alevler yükselmeye devam
ederken etrafta kaçan tarikattan varlıklar vardı. Bu durumu
kendim için olumluya çevirmiştim.
Yavaşca kapıyı açtım. Onlar çoktan yangın yerine
gitmişti. Kocaman bir topluluk vardı. Uzaktan bu olayı kimin ya
da buna sebep olan şey nedir? diye yanaştım. Koskoca bir kazan!Evet, dev gibi büyüktü. Bunun etrafında canlı iki insan vardı.
Büyük ihtimalle ortalığı ateşe verenler de onlardı.
Ben kendimi düşünüyordum. O insanları kurtarmak
istesem de etrafları çok kalabalıktı. Bu sefer arkama bakmadan
gitmeliydim. Tam o kapıya doğru yöneldim ki birden, birisiyle
karşı karşıya geldim. Hızlı bir şekilde üzerime doğru gelirken
adeta kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Oradan uzaklaşmıştım,
ama bu nereden çıkmıştı?
Tam ellerini boğazıma götürecekken elimdeki mızrağı
tam da alnının tam ortasına sapladım. Bir anda yere yığılıp
titremeye başlayarak vücudundan o siyah sıvı çıkmaya başladı.
Bir süre titredikten sonra öldüğünü fark ettim. Üzerindeki
pelerini aldım. Şimdi çıkmak artık daha kolaydı. Beni de onlar
gibi sanacaklar ve ben elimi kolumu sallaya sallaya sizin
yanınıza dönecektim.
Ama hesaplamadığım bir şey vardı veya gözden
kaçırdığım. Yüzyıllardır yaşayan bizim daha önceden bağlantıya
geçmediğimiz, bir veya birkaç varlıkla görüşen ruhlarını onlara
adamış ve bağlamış kişilerdi bunlar. Bir an donmuş gibi oldum
tam pelerini almaya elimi uzattığımda ayaklarımı hareket
ettiremiyordum. Yavaşça bir güç gövdemi ele geçiriyor gibiydi.
Kimse beni sıkıca tutmuyordu ama sadece gözlerimi
oynatabiliyordum. Göz kapaklarımı. Bilmediğim bir perde beni
sarmalamış gibiydi. Elim pelerine uzanmış şekilde, dizlerim
çökük o vaziyette sabitlendim. Hareket edemiyordum.
Arkamdan adım sesleri duydum yavaşça ve kendinden
emin. Kendi kontrolüm dışında yavaşça arkaya dönmeye
başladım. Dizlerim yerde olmasına rağmen hiçbir kuvvet
uygulamadan arkamdan gelen adım seslerine doğru vücudumu
çevirdim. Kontrol ediliyordum, irademin dışında vücudumunbilmediği daha önce karşılaşmadığım bir güç bana hâkim
oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZRAH (TAMAMLANDI)
HorrorHer şey bir yolculukta başlamıştı. Nereden bilebilirdim böyle olacağını? Pişmanım hemde hiç olmadığım kadar... Kitap kapağı: @denislayo Instagramdan ulaşabilirsiniz. AZRAH size emanet papatyalarım 😍♥️♥️🙈