Yolun sonu

35 7 7
                                    

Herkes uykudaydı ve saat sabaha karşı üçtü. Sığınağın
kapağı yavaşca etkisini kaybediyordu. O kadar derin uyuyorlardı
ki üstlerinde konuşulanları duymuyorlardı. İki kişi kapağı
kaldırdı. Girişte ilk doktoru gördüler. Masadaki kanlar, o eski
kağıt ve kutu akşamdan kalma öylece ortalıkta duruyordu.
Tarikatların birisinin dikkatini çekti. Ve masaya yanaşınca direk
kutuya baktı. Beyaz küller orada yoktu. Hemen gözüne doktoru
kestirdi. Onu kendilerinin arasında olan büyü ile aldı. Ardından
oradan ayrıldılar.
Beş saat sonra...
İlk melis uyanmıştı. Gözlerini açar açmaz direk mesaya
yöneldi. Her yer dağınktı. Kafasını diğer kapının olduğu yöne
çevirdiğinde doktor orada yoktu. Biraz daha kafasını yukarı
kaldırdı ve çığlık attı. Çığlığa uyanan Azra ve ihtiyar, “Ne oldu?”
diye sordular.
Melis, “ Doktor! Doktor yok. Üstelik kapı açık, masa da
dağınık!” diye konuşurken kekeliyordu. İhtiyar uzandığı yerden
direk fırladı. İlk yaptığı şey masaya bakmaktı. Beyaz küllerin
orada olmadığını gördü ve kapıya çıktı. Kapı etkisini kaybetmiş,
yağmur damlalarından pas tutmuştu. Dışarı çıktı. Etrafta
kimsenin olmadığını fark etti. Kızlara dönüp konuştu. “Çabuk
hazırlanın, gidiyoruz!”
Bunun üzerine en sakinleri Azra, “Nereye baba?” diye
sordu. İhtiyar, “Köyün sonuna. Onların yerine gideceğiz,” diye
yanıtladı. Melis, “Nasıl baba, nasıl gideceğiz oraya. Bu çok
tehlikeli olacaktır.” derken sesi titriyordu.
İhtiyar; “Kızım doktor ellerinde onu almamız lazım.
Tozlar da masa da yok. Tek çaremiz şu an oraya gitmek.

“Baba nasıl gideceğiz?”
“Araçla gideceğiz kızım.”
Bir hızla hazırlanmaya başladılar. Kendilerini korumak
için alınacakları da yanlarına aldılar. Ve oradan araca gitmek için
ayrıldılar. İçlerindeki korkuya engel olamıyorlardı. Ama doktoru
kurtarmak için gitmekten başka seçenekleri yoktu.
Aracın başına ihtiyar geçti. Bir iki saat sonra köyün
sonuna vardılar. Eski bir kulübe vardı. Oraya doktoru kurtarmak
için gireceklerdi. İhtiyarın aklındaki o şey hiç çıkmıyordu.
Birileri kendisini feda edecek...
O olmadan işleri nasıl çözeceğini düşünürken aklı bir
yandan da beyaz cadıdaydı. Saat geç oluyordu içeri nasıl
gireceklerini düşünürken ihtiyar, daha önce yanlarındayken
aldığı birkaç parça eşyayı giydi ve kızlarına da verdi. Tam
giydiklerinde içeri doğru giderken o iğrenç koku burunlarına
tekrar gelmeye başlamıştı.
*
Bir saat önce...
İhtiyar, “Kızlar, evet gidiyoruz. Ama onların dilinden
birkaç şey size söylemem gerekli. Siz bunları giyin ve beni
dinleyin. Kullandıkları birkaç dil var. Bunlardan bazıları
‘selamlaşma, güle güle, nasılsın, iyiyim‘ gibi… Bunları bilin
yeterli, fazla konuşmaya girmeyin onlar yanınıza gelince sadece
kısa kesin” diye uyardı.
O koku o kadar çok rahatsız ediyordu ki nefes almalarını

etkiliyordu. En sonunda içeri girdiler. Onlardan olan varlıklar
vardı. Her yerde cesetler ve yanmış bedenler vardı.
Bir süre daha doktoru bulmak için ilerlediler. Tarikattan
iki varlığın, toplu yürüdükleri için dikkatini çektiler. Diğer
arkadaşlarına bu durumu iletti. Bir süre sonra doktoru baygın bir
şekilde siyah mermerin üzerinde yattığını gördüler.
Melis‘in, “Doktor!” diye bağırmasıyla diğerleri baktı.
Hepsi başına toplandı. Tam onları etkisiz hale getirecekken
ateşin bulunduğu yerde beyaz bir duman belirdi. Hepsi bir anda
elindekini bırakıp oraya yöneldiler. Ne ya da kimdi, merak
konusuydu. Yavaşca belirmeye başlayan o kişi beyaz cadıydı.
Hepsi şok olmuştu. Tarikatlardan birisi o an elindeki aleti baygın
doktorun boynuna uzattı.
Doktor kim bilir kendisini çoktan feda ettiği için o an
beyaz cadı vardı. Azra'ın o anda hafızası geri gelmişti. Bütün
anıları aklının odalarına hızlı bir şekilde sel gibi akıyordu. Ve o
cümleyi hatırladı.

“HER ŞEY BİR YOLCULUKTA BAŞLAMIŞTI.
PİŞMANIM.
HEM DE HİÇ OLMADIĞIM KADAR PİŞMANIM.”

AZRAH (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin