İlayda arabanın kapısını yavaşça kapattı. Anahtarla kapıyı kilitlerken bir yanda da zihnini kurcalıyordu. Arkasına döndü. Karşısında duran oğlana bir kez daha baktı. "Seni nereden tanıyorum?" diye bir kez daha geçirdi içinden.
Uzun süre ona bakmamaya çalıştı. Kafasında yankılanan sorularla birlikte yürümeye başladı. Elindeki anahtarı sallaya sallaya apartmanın kapısına doğru ilerledi. Efe de arkasından gelip onu takip ediyordu.
Anahtarla apartmanın kapısını açtı. Kapıyı arkaya ittirdi ayağıyla. "Önden gitmek ister misin?" diye sordu Efe'ye.
"Hayır teşekkürler," dedi Efe.
"Hangi daire olduğunu nereden bilsin çocuk!" diye bir soru yankılandı beyninde. "Hislerine güvensin!" diye cevap verdi kendine. İlayda omuz silkip içeriye attı adımlarını. Asansörü sollayıp merdivenlere doğru yöneldi.
Kızın peşinden yedi kat yukarıya yürümeye başladı Efe. Asansörü kullanmama gerekçelerini ne sordu ne de umursadı. Zaten şu an o kızla asansör gibi kapalı bir alanda kalmak istemiyordu. Dışarıdan ruhsuz gibi dursa da kalbi deliler gibi çarpıyordu. "Neden buradayım? Ne yapıyorum burada!" diye söylenmeye başladı zihninde. "Otur evinde Tom ve jerry'yi izle! Ne diye bilmediğin şeylerin peşinden gidiyorsun?" diyerek kızdı kendisine. Zihni kısa bir süreliğine zayıf düşmüştü. İçindeki endişeler enerjisini kemiriyordu çünkü.
Ve o an duraksadı İlayda. Gözünün önüne bir görüntü gelmişti.
Küçük bir el... Cam bardakta pembe renkte bir şey içiyor. Karşısında o eski tüplü televizyondan bir tanesi duruyor. Ekranda ne olduğu belli değil ama Tom ve Jerry'nin açık olduğundan emin. Sağ tarafa doğru kafasını çeviriyor çocuk. Orada bir kadın görüyor. Kadının yüz hatları belli belirsiz. Kadın gülümsüyor ve bir şeyler söylüyor. Ne söylediğini anlaşılmıyor. Sesi de pek duyulmuyor zaten.
Unutulmaya yüz tutmuş bir anıdan arda kalanları görmüştü kız. Anıdaki ayrıntıların büyük çoğunluğu silinmişti. Kim bilir üzerinden kaç yıl geçmişti? Sonuçta hepimizin hafızasına kazılan anılar elbet rüzgarın etkisiyle silinmeye başlıyor. Ayrıntılar önemini kaybediyor vakit ilerledikçe. En mühim anlarda dahi giydiğiniz kıyafeti, oturduğunuz koltuğun rengini, belki de sevdiklerinizin yüzünü ve sesini dahi unutuyoruz. Ama o anın verdiği his, zihnimizden ziyade ruhumuza nakışlanıyor. Son nefesini verinceye kadar da insan, onunla birlikte yaşamaya devam ediyor.
İlayda duraksayınca Efe de durdu. "İyi misin?" diye sordu kıza. Bir terslik olduğunu sezmişti.
İlayda kafasını arkaya çevirdi. "Annenin ne kadar hasta olduğunu biliyordun! O his hala yüreğinde!" diye geçirdi içinden.
"İlayda?" dedi Efe. Sesi tedirgin çıkmıştı.
"İyiyim bir şey yok. Yorgunum biraz. Birazdan fazla," dedi. Dediği yalan sayılmazdı aslında. Kafasının içindeki cinayet görüntüleri, zihinsel olarak çökmesine sebep olmuştu. Bedensel olarak da düzgün bir uyku çekmeye ve tabi ki yemek yemeye ihtiyacı vardı. "Üstelik geldik sayılır," dedi kafasını koridora doğru çevirerek.
Basamakları bitirip koridorda yürümeye başladılar. Elinde tuttuğu anahtarla kapıyı açtı İlayda. O sırada anahtardaki mavi balinayı yeni fark etmişti Efe.
İkisi de ayakkabılarını çıkardı. Efe ayakkabı bağcıklarını çözerken İlayda'ysa ayakkabıların arkasına basıp çıkarmıştı onları. Pek de umurunda değildi o bağcıkları çözmek. Saniyeler geçtikçe gözlerinin ağırlaştığını hissediyordu aslında.
İkisi birlikte içeriye girdi. İlayda, onu oturma odasına doğru götürdü. "İstediğin yere otur," dedi ve Efe de en yakınındaki koltuğa oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeşil Hançer
Fantasy"Ölmene izin veremem!" dediğinde gözlerinden birkaç damla yaş aktı. Cadının büyüsüne karşılık, hançeri onun kalbinde tutmakta zorlanıyordu. Sevdiği kadının öleceğini bilmekse kendisini daha da güçsüzleştiriyordu. "Git buradan!" 1.Bölümden alıntıdı...