Mertens: Allah'ım, sen yardım et.
Semih'in hâlâ uyanmamış olmasın karşılık hastaneye getirmişlerdi. Şuanda da yoğun bakım odasının önündeydiler. Bazıları Semih'in durumuna sessizce ağlayıp dua ediyor, bazıları ise duygusuzca etrafa bakıyorlardı.
Kenan hızlıca üniteye giriş yaptı ve diğerlerinin önünde olduğu odaya ilerledi. Sessizce oturup, önündeki zemine duygusuzca bakan ve ağlamamaya çalışan Bertuğ'nun yanına diz çöktü. Elini onun omzuna koyup sessizce soru sordu.
Kenan: Ne olmuş? Anca gelebildim.
Bertuğ, sol tarafında hissettiği sıcak nefesle o tarafa dönüp kısılan ve titreyen sesiyle, sessizce cevap verdi.
Bertuğ: Zehir, kanına zehir katmışlar.
Kenan: Ne zehiri?
Bertuğ: Fare zehiri kadar öldürücü bir zehirmiş.
Bertuğ'un gözlerinden yaş akmıştı bunu söylerken. Kenan ise ağlamaya başlayan çocuğu saçlarından öptü ve sakinleştirmeye çalıştı.
Gelen düz ve tiz ses ile oturanlar ayağa kalkmış, ayaktakilerde hızlıca cama ilerlemişlerdi.
Semih'in kalbi atmıyordu.
Koridordan hızlıca koşarak içeri giren doktorlar ve hemşirelerle birlikte, ağlamaya başlamıştı yarıları.
Mertens: SEMİH! KARDEŞİM, BIRAKMA BİZİ!
Kerem: Lütfen Rabbim, yapma bize bunu.
Sebastian: HADİ SEMİH!
Doktorların kalp tedavisi işe yaramamıştı. Tek görülen şey, düz çizgiydi.
Etraftaki herkes umutsuzca odanın içine bakarken, doktorlar ve hemşireler odadan çıktılar. Doktor ise yanlarına gelip konuştu.
Doktor: Başınız sağolsun, odaya girebilirsiniz.
Herkesten önce ilk Muci girdi odaya. Hareketsizce yatan çocuğun sarı saçlarını öptü. Daha sonra kulağına fısıldandı sessizce.
Muci: Seni seviyorum Semih.
Daha sonra damarına uzanan iğnelerle dolu elinden tuttu. Son kez sıkıca sarıldı, daha sonra o şarkının sözlerini mırıldandı sessizce.
Gitme, kal.
Gitme, kal.
Ya da beni de yanına al da kalmayayım,
Bir başıma bu diyarda.
Sensiz olamam, yapamam.
Beni de al yanına....
.
.
.
.
Herkes bolumu evli mutlu cocuklu beklerken benim yazdigim bolum