Bacağımda bir yanık izi vardı. Hatta bacağımla kısıtlı olmaksızın bedenimin çoğu yerinde yanık izi vardı. Sadece yanıklarla da kalmıyordu, bedenimde birçok yara izi de vardı. Çürükler, dikiş izleri ve dahası. Bunların varlığına zaten alışmıştım fakat Çağan Barkın Ural'ın bu izlerden nasıl haberi olmuştu?
"Anlamadım?" dedim yanık izlerinden bahsetmediğini umarak. Belki de açmamı isteme sebebi yanık izi değildir, öyle değil mi?
"Ne duyduysan o Asu," dedi yeniden. Sonra Çisem ve Elçin'e baktı; "Siz odadan çıkın."
Elçin bir bana, bir Çağan'a bakarken Çağan'ın kararlı bakışları yüzünden onay vermek zorunda kalmıştım. Elçin odadan çıkınca Çisem de arkasından ilerledi fakat odadan çıkmadan arkasını döndü. "Umarım ne yaptığını biliyorsundur abi," dedikten sonra bakışları bana döndü; "Olurda rahatsız veya gergin hissedersen sadece bağır. İnan bana, kulaklarım çok iyi duyar." Her ne kadar ondan haz etmesemde bu sözleri içimi ısıtmıştı. Kadın dayanışması kadar iyi hissettiren gerçekten çok az şey olduğunu düşünmeden edemedim.
Odada Çağan ile yalnız kaldığımızda onun haricinde her yere bakıyordum. "Neyi bekliyorsun?" diyen sesini duymazdan geldim ve onunla asla göz teması kurmadım. Ama Çağan pes etmemek konusunda kararlı olsa gerek, ona bakmamaya çalışıyor olmama rağmen yanıma gelip oturduğunda onu engellemedim. Bir anda dizlerimin üzerindeki ellerimden kendi tarafında olanı iki elinin arasına aldığında ise ne yapmam gerektiğini gerçekten bilmiyordum. Aslına bakarsanız şu dakika da bilmediğim çok şey vardı.
"Neyden bahsettiğini bilmiyorum ve bu davranışlarını anlamıyorum. Herhangi bir bölgemi açmayacağımı, sınırı aşmaman gerektiğini de ilk ve son kez söylüyorum Çağan Barkın Ural. Aramızdaki sınırı aşmamak adına lütfen saygını koru. Aksi takdirde birlikte geçirmek zorunda olduğumuz süreçler bizim için demir parmaklıklar arasında yaşıyormuşız hissiyatı yaratır ve ne kadar rahatsız hissedersem çevremdekilere de o kadar rahatsızlık vereceğimden emin olabilirsin." Konuşmaya başlarken bu kadar uzun cümleler kullanacağımı veya söyleyeceklerimi kesinlikle bilmiyordum. Hepsi bir anda ağzımdan dökülüvermişti.
"Tepkinizi gayet iyi anlıyorum Asu Hanım ama," diye başladığı cümlesini bitirmesine izin vermedim. "Asu değil, Selen. İsmim Selen ve Asu diye hitap etmenizi istemiyorum." Bu konu benim için tamamen acı vericiydi.
"Pekala Selen Hanım, isminizi de aynı yaralarınızı inkar ettiğiniz gibi inkar etmeye devam edin. Peki ellerimde daha önce evlendiğinize dair resmi belgeler olduğunu ve onları halk arasına yaymaya kalkarsam? Neden daha önce gizlice evlenmiş ve bakire bile olmayan bir kadınla evlenmeliyim sence? Bana muhtaç olan sizsiniz, ben size ihtiyaç duymuyorum Selen Hanım. Umarım bu sözlerim sizin sınır olarak adlandırdığınız her şeyi yok etmeyi başarmıştır."
Birisi.
Burada.
Neler.
Olduğunu.
Açıklasın."Anlamadım?" diye direttiğimde ellerinin arasındaki elimi kendime geri çektim. "Bir de iftiraya mı maruz kalıyorum?" Sinirle güldüm. Burada yaşanan gerilim sinirimlerimi bozmuştu. Ayrıca bir açıklama beklerken susması da cabasıydı. Bir saattir car car konuşuyordu ama anlamadığımı belirttiğimde aval aval yüzüme bakıyordu.
Bir anda ellerini boynuma doğru uzattığında ani refleksle ayağa kalktım. Bedenimi saran korku kriz geçirmeme neden oluyordu. Beynim düşünmeyi bırakmıştı ve bedenim tamamiyle titrerken nefeslerim düzenli değildi. Gözlerimin dolmasının ardından aklıma akın eden anılar yüzünden bedenim dayanamadı ve kendimi yerde buldum. Dizlerimin üzerine çöktüğümde kafamdaki sesleri susturmak istercesine ellerimi kulaklarıma bastırsam da boşaydı. Hiçbiri susmadı.