Birkaç dakika sonra Çağan telefonumu getirmiş, ufak bir işi olduğunu söyleyerek beni yalnız bırakmıştı. O gittiğinden beri iki kez Çisem beni kontrol etmeye gelmiş olsa da bir saate yakın süredir yalnız olduğumu söyleyebilirdik.
Bu yalnızlığımın başlarında Duygu'yla konuşmuş ve ona Çağan ile organizasyondaki sorunları gidermemiz gerektiğini söylemiştim. Henüz Çağan'la konuşmadığım için bu evden gitmek gibi bir düşüncem yoktu. Onu almak için gönderdiğim taksiyle bizim eve geçmiş ve benim odama kurulmuştu. Benim odamı odası bellediği için bir sorun olmadığına emindim. Olsaydı da yazardı zaten.
Daha sonra Elçin'i aramış ve yaşananları anlatmıştım. Kriz geçirdiğim ânı biraz kısa kesmiş olsam da neredeyse tüm yaşananları sıralamıştım işte. Biraz destekleyici cümleler söylemiş ardından da beni rahat bırakmak adına kapatmıştı.
Yalnızlığımın geri kalanı gerçek bir yalnızlıktı. Bomboş odada tek kelime etmeden duruyordum. Oturur vaziyette içinde olduğum yataktan bir dakikalığına bile çıkmamış, oturmaktan bir yerlerimin ağrımasına sebep olmuştum. Ortalama yirmi beş dakikadır da hiçbir şey düşünmeden boş duvarı izliyordum. Ufacık bir yer değişikliği bile yapmadan yalnızca oturuyordum.
Oturma eylemimi devam ettirirken kapı üçüncü kez çalındı. Girmek için onay beklemeden içeriye giren beden ilk iki çalışta olanla aynı kişiydi. Çisem.
"Nasılsın, hiç uyumadın mı?" diye sorduğunda başımı ağır ağır iki yana salladım. Uyku tutmuyordu ve uyursam uyanamayacak oluşumdan korkuyordum. Krizlerim uzun vadede uyumama sebep oluyordu ve şu an vaktimiz yoktu.
"Uyumak istemiyorum. Çağan geldiğinde onunla konuşup gideceğim zaten." Sözlerimle kaşlarını çattı. "Abim bu gece gelmeyecek, Selen. İstersen bu geceyi burada geçirebilirsin ama ailenin vereceği tepkinin ne olacağını bilemem," dediğinde bende kaşlarımı çatmıştım. Ne demek bu gece gelmeyecekti? Bana söylediği ufak işi tüm gecesini mi alacaktı gerçekten? Ayrıca kendisinin hangi cehenmemde olduğu belirsizken kardeşi bana bakıcılık mı ediyordu? Gerçekten koca bir pes artık.
***
Çağan'ın gelmeyeceğini öğrendiğimde beklememin bir mantığı olmadığı için eve gelmiştim. Yanımda param olmadığı için Çisem bana bir taksi çağırmış ve eve gitmem için gerekli parayı ödemişti. Aslında eve vardığımızda bende ödeyebilirdim ama yine de iyiliği için teşekkür etmiş ve direkt eve gelmiştim. Her ne kadar sinir bozucu olsa da bu süreçte yanımda olması beni mutlu etmişti.
Saat 22.08'i gösterirken evin bahçesine adımımı atmıştım. Havuzun kenarında şezlonga uzanmış vaziyette oturan bedenle yerimde durdum ve kim olduğunu anlamaya çalıştım. Gördüğüm beden Duygu'dan başkası değildi. Yanına vardığımda kitap okurken uyuya kaldığı her halinden belliydi. Göğsünün üzerinde açık duran kitabı ve yere düşercesine aşağıya uzanan koları ile uyuduğunu gayet güzel belli ediyordu. Bu halde uyursa bedeninin ne kadar ağrıyacağını düşünüp onu uyandırma kararı aldım.
"Duygu, uyansana eşek sıpası. Uyuyacak yer kalmadı mı koca evde?" Biraz bedenini dürttüğümde mırıldanarak uyanmış, havanın karanlık olduğunu görünce yarım açtığı gözlerini yeniden kapatmıştı. Ağzının içerisinden konuşarak "Hava hâlâ karanlık, ne diye uyandırıyorsun?" dese de kelimeleri öyle bir yuvarlamıştı ki anlamam dakikalarımı almıştı.
"Ne diye uyandıracağım? Şezlongda uyuyorsun da ondan! Hadi, kalk çabuk. Sonra sabah her yerin ağrıyacak." Oflaya puflaya, gözlerini dahi açmadan ayağa kalktığında sendeleyerek yürümeye başladı. Ne şezlongun yanında duran telefonunu almaya yeltenmişti, ne de yarım kalmış kitabına. Onun yerine ben eşyalarını aldığımda koluna girdim ve onun için her an hazırda bulunan odaya çıkmaya başladık.