Çağan Barkın Ural-
Nişan gününün üstünden dört gün geçmişti. Yaşanan felaketin ardından düğün belirsiz bir tarihe ertelenmiş, Duygu'nun babası Serdar Akyurt İstanbul'a dönmüştü.
Duygu taburcu olduğundan beri her gün eksiksiz olarak fizik tedavi görüyordu. Bu yolda hiç ümitsizlik yaşamamıştı. Aksine o kadar neşeli ve pozitif bakıyordu ki olaylara, bazen karşımdaki kadının yirmi yedi değil yalnızca yedi yaşında olduşunu düşünüyorum.
Bu süreçte en çok yorulanlar Elçin ve Asu'ydu. Her anlarını Duygu'nun yanında geçiriyor, onu hiçbir şeyden eksik bırakmıyorlardı. Ben de bu süreçte çok kez evlerine gittiğimden ve Ay Tanesi'nin her gece bana anlattıklarından yola çıkarak anlayabiliyordum. Evet, Ay Tanesi her gece bana gününü anlatmaya başlamıştı. İlerleme katettiğimiz söylenebilirdi. Her gece uyumadan önce bana günleri anlattığı bir mesaj atıyordu ve bende dikkatle okuyup cevap veriyordum. Mesajlar hep aynı şekilde bitiyordu.
Çağan Ural: İyi uykular, bal.
Ballı rüyalar, Çağan. :Ay Tanesi
Günlerimiz bu konuşmalarla biterken gün geçtikçe Asu'ya daha fazla ısınıyor olmam inkar edemeyeceğim bir gerçekti. ilk gördüğüm an düşündüğümün aksine agresif veya kibirli bir kız çocuğu değildi. Aksine olgun ve güçlü bir kadındı. Ne yaşadığını tam olarak bilmesem de az çok yaşadıklarını tahmin edebiliyor, buradan yola çıkarak hâlâ gülümseyebiliyor olmasını takdir ediyordum.
Lakin kafama yatmayan şeyler vardı. Asu'nun bedeninin yıllar boyunca yaralı kalmasına sebep olacak kadar büyük ne yaşamış olabilirdi?
Yaralarını ilk kez sarhoş olduğu bir gün görmüştüm. Barda tek başına oturmuş, tanımadığı bir kadınla gülerek sohbet ediyordu. O gün benim orada olduğumu bilmiyordu. Hatta belki o günü hatırlamıyordu bile. O kadar sarhoştu ki elbisesinin tülleri merdiven trabzanlarına takıldığında bunu fark etmemişti bile. Daha sonra elbisesinin sırtı yırtıldı ve ilk yarasını o gün gördüm. Belinin biraz üstünde uzun bir dikiş izi vardı ve üzerine bir dövme işlenmişti. Yaranın hâlâ iyileşmediğine bakılırsa önce dövme yapılmış, ardından dikiş atılmış olması daha makul bir düşünce olurdu.
Ardından beni ilk kez gördüğü bir davette dans ederken görmüştüm diğer yarasını. Uyluk kemiğimin arka tarafında bu sefer boydan boya olacak bir yanık izi vardı. Üzerinde herhangi bir dövme yoktu. Yanık, cilt tonundan o kadsr koyuydu ki ilk yandığı zaman canının ne kadar yandığını hayal bile edemedim.
Ardından anlaşmalı olarak evlenmemiz uygun görüldüğünde onu araştırmaya başladım. Gizli bir evlilik gerçekleştirdiğini öğrendiğimde Selen Asu Akyurt'u araştırmak benim için zevkli ama bir o kadar da tehlikeli bir oyun haline geldi.
Ama en şaşırdığım şey annesinin bunu bilmesine rağmen babasının bilmemesiydi. Anlaşılan ya gerçekten iyi yalancılardı, ya da çok sevgili kayınbabam aptalın tekiydi. Ben oyumu ikinci seçenekten yana kullanıyorum.
Günlerdir konuştuğumuz şeylerden yola çıkarak Asu annesiyle gerekmedikçe konuşmdığını anlamıştım. Gününü anlattığı hiçbir anda annesinin adı geçmiyor, sorsam da geçiştiriyordu. Annesiyle arasında neler olduğunu anlamaya çalışsam da çözebilmiş değildim. Tek bildiğim Asu'nun Duygu, Elçin ve babası olmadan yaşayamayacağıydı. Annesi ise bu kategorinin içerisinde değildi.