Ceplerimde anahtar ararken yol boyu yaptığım gibi hala düşüncelerimi toplamaya çalışıyordum.
İçeri girdiğimde ne yapmam, ne söylemem gerektiğini kafamda kararlaştırmıştım.Her şeyden önce bugün kesinlikle hyungdan özür dilemek zorundaydım.
Sonunda anahtarımı bulduğum gibi kapıyı açıp içeri girdim.
Tam seslenmeye kalkışmıştım ki seslenmenin riskli olabileceğini fark ettim. Tanrı bilir ne haldeydi, eğer Yeonjun hyungun dediği gibi kendine zarar vermişse ona seslendiğimi duyunca durumunu umursamadan kalkıp yanıma gelirdi.
İkimiz de böyleydik. Birimiz diğerine ihtiyaç duyduğunda ne durumda olduğumuzu önemsemiyorduk. Birbirimizi önemsiyorduk yalnızca.
Üst kata çıkmaya karar verdim, yatak odasında olduğunu tahmin ediyordum.
Ama odaya girdiğimde beni karşılayan şeyler yerdeki eşyalar olmuştu.
Odanın içinde duran kaktüsümüzün saksısı düşmüştü, cam kırıklarından anladığım kadarıyla bardak kırılmıştı, yatağın üstünde birkaç giysiden oluşmuş küçük bir yığın vardı... Zeminde rastgele yerlerde duran fotoğrafları da fark ettikten sonra oyalanmamam gerektiğini hatırlamıştım sonunda.
Odadan çıktığım sırada az önce duymadığım sesi duydum bu kez.Çamaşır makinesinin sesi.
Banyonun olduğu tarafa baktığımda açık ışığı gördüm. Sahi niye koridora ilk geldiğimde fark edememiştim ki bunları?
Koşar adımlarla banyodan içeri girdiğimde bu kez olmam gereken yerdeydim.
Olmam gereken yer Beomgyu hyungun yanıydı ve ben artık gerçekten de onun yanındaydım.
Vücudunun sol kısmını çamaşır makinesinin kapağına, sırtını da duvara yaslamıştı. Kollarını kendine çektiği dizlerine sarmış, başı da kollarının arasındaydı. Geldiğimin farkında değildi.
Gözlerim doldu onu görmenin verdiği sevinçle.
Yanına geldiğimde tek dizimin üzerinde duruyordum. Kolunu tuttum. "Hyung, ben geldim." Başını kaldırıp bana baktığında ikimizin de aynı durumda olduğunu, ağlamanın eşiğinde durduğumuzu anlamış oldum.
Başında küçük bir yara vardı, akan kan kurumuş halde alnının kenarında duruyordu.
"Taehyun." Gözlerinden yaşlar aktığında tebessüm ettim, bir yandan ağlıyor bir yandan da kollarını açmış bana uzanmaya çalışıyordu.
Tek elimle başını omzuma yasladığımda hemen kolunu boynuma sarmıştı."Özür dilerim hyung, hepsi benim suçumdu."
Duyuyor muydu bilmiyordum açıkçası çünkü tepki vermemişti. Daha doğrusu öncekinden daha sıkı sarılmaya başlamıştı ama doğrudan bir şey söylememişti.
Saçlarını okşadım bir süre; günlerdir uzak durmaya çalıştığım vücudunu daha sıkı tuttum, bırakmak istemedim. Omzuma yaslanmış ağlıyordu ve ben buna engel olmak da istemedim. Kendisini kötü hissetmesine neden olan bendim.
Ve bana kalırsa kimse hislerini ağlamadan atlatamazdı.
"Sorun neydi bilmiyorum." mırıltısını duyduğumda artık tek dizimin üstünde durmayı bırakıp yere oturmuştum direkt. Bacaklarımı aralayıp hyungu kendime doğru çektim. Yüzünü görebilmek istiyordum ama o bunu istemiyormuş gibi yüzü göğsüme yaslı duruyordu kollarımın arasında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
chasing that feeling ✔︎
FanfictionDoğduğundan beri DADS hastalığı yüzünden acı hissetmeyen Choi Beomgyu ve acısız hayatının ilk aşkı Kang Taehyun. düz yazı [fluff] © kupsel | 250124 - 270524