1.

16 1 7
                                    

  "İnternetin emeklediği zamanlarda, ilanı aşk niyetiyle, latife olsun diye yazılmış bir öykü"


Hafta sonu güneşinin kızgın ışıltılarının pencereden içeri girip yüzünü ısırmasına rağmen, kuş tüyü yastığına başını gömmüş, uyuyordu. Aslında, uyanmış olsa bile, kolay kolay kalkmazdı. Uyanır uyanmaz yataktan fırlayan tiplerden değildi; bir süre daha yatakta kalır ve hayal kurardı.

Çocukluğundan beri sürdürdüğü bu alışkanlığın zihnini boşalttığını, kendisini rahatlattığını düşünüyordu. Bu nedenle çalar saati, iş günleri, kalkması gereken saatten yirmi dakika önceye kurardı.

Yatak odasının kapısının altında ince bir duman tabakası belirdi. Bir yılan kıvraklığındaki duman, yavaş yavaş odayı doldururken çeşitli şekiller alıyor, uzun dişleri olan bir canavar, ince ayaklarıyla tavanda dolanan dev bir örümcek, kanatlarını iki yana açmış bir akbaba oluyordu.

Bir süre sonra canavarlar iç içe geçerek özgün şekillerini yitirdiler ve bembeyaz özleriyle odayı kapladılar. Dumandan göz gözü görmez olmuştu.

Yatak korkudan titremeye başlayınca, Umut birden uyandı. Simsiyah gözleri, boş bir kâğıdın üzerindeki iki belirsiz noktaydı sanki.

Duman makinesini yatmadan önce kapatmayı unutmuş olacaktı. Neden bir yangın detektörü almamıştı sanki? Bu ikinci defa oluyordu, bugün ilk iş olarak eve bir yangın detektörü alınacaktı.

Makineyi kapatmalıydı. Yataktan kalktı, ilk adımında bir şeye çarptı, az kalsın düşecekti. Dumandan hiçbir şey göremiyordu. El yordamıyla odanın kapısını bulmayı başardığında, dumandan etkilenen gözlerinden yaşlar boşanıyordu.

Koridor nispeten daha az dumanlıydı, sanki dumanı yatak odasına doğru çeken bir güç vardı; daha önce de bütün duman yatak odasına dolmuştu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Koridor nispeten daha az dumanlıydı, sanki dumanı yatak odasına doğru çeken bir güç vardı; daha önce de bütün duman yatak odasına dolmuştu. Ve Umut'u uykusunda boğmayı az daha başarıyordu.

Çalışma odasına girdiğinde, rahat bir nefes alabildi. Makine çok fazla çalışınca kısa devre yapıp durmuştu. Üzerinde çalıştığı Portatif Bulut Makinesi Projesi, bir gün başına bela olacağa benziyordu. Hava temizleyicisini çalıştırdı.

Üniversiteden dumanolog olarak mezun olduktan kısa bir süre sonra, Leme Bulut Ürünleri İşletmeciliği'nin Araştırma-Geliştirme bölümünde çalışmaya başlamıştı. Yedi sene sonra bölüm şefi olmuştu; pek yüksek bir maaşı yoktu ama, işinden memnundu.

Bu proje onun için çok önemliydi, portatif bir bulut makinesi yapabilirse, hem insanlığa büyük bir hizmette bulunmuş olacak, hem de işinde önemli bir mevkiye gelebilecekti.

Dünyanın bir çok ülkesinde uzun süren kuraklıklar yaşanıyordu, insanların suya ihtiyacı vardı. Ekonomik yetersizlikteki ülkeler, bulut ithal etmekte güçlük çekiyorlar, ancak gelişmiş ülkelerin kısıtlı yardımlarıyla ayakta kalıyorlardı. Portatif bir bulut makinesi yapılabilirse, insanlar kendi bulutlarını düşük maliyetle kendileri üretebilirlerdi. Bu yüzden Umut, uzun bir süredir bu proje üzerinde çalışmaktaydı.

Makineyi onarmak gerekecekti ama, bugün yapamazdı; Damlayla hafta sonunu Baldıran Ormanı'nın yakınlarındaki evinde geçirmeyi planlamışlardı.

Kahvaltı hazırlamak üzere mutfağa girerken, yüksek sesle:

"Damlam'yı ara!.." diyerek, ev telefonunu devreye soktu.

Buzdolabının yanında, duvara monte edilmiş monitörün sesini açtığında, Damla karşısındaydı.

"Selâm."

"Merhaba canım! Kahvaltı hazırlıyorum, geliyor musun?"

"Kahvaltı için geç değil mi?"

"Sorma başıma gelenleri, sen gittikten sonra gece yarısına kadar çalıştım, yatarken de duman makinesini açık unutmuşum."

"Bu iki oluyor. Sevgilim, duman detektörü alacağını söylemiştin."

"Alırım. Sen geliyor musun?"

"Ben kahvaltı ettim. Bir duş yapayım, sendeyim. Gidiyoruz, değil mi?"

"Evet. Bekliyorum."

İyice karnını doyurmalıydı, Damla'yla markete uğrayıp iki günlük yiyeceklerini aldıktan sonra Baldıran Ormanına kadar mola vermeden araba kullanacaktı. Şehrin dışına çıkacaklarından yolları üzerinde yemek yenilecek yerler yoktu, insanlar yerleşim merkezlerinin dışına pek çıkmazlardı.

Aslında gençlerin dışında evden çıkan da yoktu; Leme şehrinin insanları evcimen sayılırlardı. Boş zamanlarında yaptıkları tek şey evlerinde oturup televizyon seyretmekti; alış-veriş için bile sokağa çıkmayıp sanal marketlerden her türlü ihtiyaçlarını karşılarlardı.

LEME BULUT FABRİKASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin