3.

10 0 0
                                    

Beş saatlik yolculuktan sonra eve varmışlardı. Etrafı ağaçlarla çevrili, bahçesinde akşam sefaları olan küçücük, sevimli, otoprefabrik sisteme geçilmeden çok önce yapılmış eski tarz bir ev. Ne iyi etmişti de, almıştı bu evi Umut. Hem Damla da bayılıyordu buraya, akşam sefalarını o ekmişti evin bahçesine. Evin yakınlarında içinde fosfor balıklarıyla yapay bir de göl vardı; geceleyin ay ışığı altında parıldayan fosfor balıklarını göle getiren de onlardı. On iki tane fosfor balığından zamanla geniş bir aile oluşmuştu.

Umut, Damla'nın bavulunu içeriye taşırken, "Bunun içinde ne olduğunu söylemeyecek misin?" diye sordu, "Yoksa devlet sırrı mı?"

Damla, gülümseyerek, "Ben yemeği hazırlarken, sen de bavulu aç istersen ama gördüklerini kimseye anlatmamak kaydıyla." dedi, "Yoksa beni hapse tıkarlar!"

Umut, bavulu masanın üzerine koyup merak içinde fermuarı çekiştirip açtı. Bavulun içi rengârenk güllerle doluydu; sapı kırılmış ya da yaprakları solmuş, hastalanmış güller.

Damla, bavulun açıldığını görünce, "Eve iş getirmeme kızmadın ya?" dedi.

Umut, üzüntülü bir sesle konuşuyordu: "Zavallılar... bunları kurtarabilecek misin, pek iyi görünmüyorlar doğrusu?"

"Eğer yardım edersen evet, bitki ilaçları ve bir parça çiçek yapıştırıcısı ile bu işin üstesinden gelebiliriz."

"İnsanlar neden bakmazlar güllerine sanki?"

"Onlar güllerine baksaydı, ben de işsiz kalırdım sevgilim."

Bu arada Damla, sofrayı hazırlamıştı. Umut, kendine bir bira açtı, Damla'ya da Boom gazozu.

Gazoz şişesinin içindeki pembe-sarı kabarcıklar şişenin dibinden hızla yukarıya zıplıyorlardı, içlerinden biri, minik bir kabarcık, başını şişenin camına tosladı. Canı çok acımış olacak, ağlıyordu.

Yemekten sonra göle gidip fosfor balıklarını seyretmeyi kararlaştırdılar. Gülleri yarın sabah tedavi edeceklerdi.

Dolunaylı gece Baldıran Ormanı'nın üzerini masmavi bir örtü gibi kaplamıştı. Ortalık sessizdi, dallarını göğe uzatmış arya söyleyen şu yaşlı ağacı saymazsak. Ağacı fark etmeden yanından geçtiler. Ağaç da onlara aldırmamıştı; tiz bir çığlıkla aryasını noktaladı ve rüzgârsız gecede uykuya daldı.

Ay ışığı durgun gölde yüzüyordu. Fosfor balıklarının ışıltıları gölün çevresini havai fişekleri kıskandıracak bir görkemle aydınlatıyorlardı.

"Cennet burası olmalı," diye düşündü Umut, gölün kenarındaki çimenliğe uzanırken

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Cennet burası olmalı," diye düşündü Umut, gölün kenarındaki çimenliğe uzanırken.

Damla, üstündekileri çıkarmaya başladığında fosfor balıkları sevinç çığlıkları atıyorlardı. Yalnız içlerinden biri telaşlı görünüyordu; Damla buna bir anlam veremedi. Onunla yüzmek kadar zevkli bir şey olamazdı; göl göğsünü kabarttı.

Suya daldığında, Damla'nın sıçrattığı damlalardan bir tanesi, sirk cambazı edasıyla havada döne döne Umut'a yaklaştı ve dudağının kenarına kondu. Diğerleri coşkuyla alkışlıyorlardı.

Damla'nın bedeni suda gümüş gibi parıldıyordu. Islak saçlarını arkaya doğru atıp gel diye işaret etti Umut'a.

Umut, dudağındaki damlayı tadarken, onun Damla'nın bir parçası olduğunu düşündü ve "Sen, fosfor balıkları ile oyna biraz." diye seslendi.

Fosfor balıklarının aydınlattığı sahnedeki bu duru güzelliği izlemek Umut'un içini titretti.

Fosfor balıklarının aydınlattığı sahnedeki bu duru güzelliği izlemek Umut'un içini titretti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Damla, sudan çıktığında ayakta duran bir göldü sanki. Umut, Damla'nın elini tuttu ve çimenlerin üzerine uzandılar. Önce dudakları birleşti. Sonra, tek vücut olup başka bir âleme daldılar.

Üzerlerinde uçuşan ateş böceklerinin çok hoşlarına gitmişti, bu halleri. 

LEME BULUT FABRİKASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin