Birbirine Esir Düşmüş Bedenler

90 10 79
                                    

Kalbim tekliyordu.

Bedenim titriyordu deli gibi.

Aldığım soluklarım ise artık ben tarafından hissedilmiyordu.

Küçük bir kız çocuğuydum adrenalinle ilk tanıştığımda fakat o zamanlar hissettiğim tek şey mutluluktu. Lunaparka gitmiştik babamla ve küçük bir kız olarak binmeme izin verilen birkaç tane oyuncak vardı. Onlardan biri ise dönen salıncaklardı. Ben öyle atlıkarınca dönme dolap falan sevmezdim. Zaten yükseklik korkum vardı benim.

Ama o zamanlar için hem bindiğim o salıncak çok yükseğe çıkarmamıştı beni hem de güvendeyken rüzgarı feci halde iyi hissetmiştim. O zamanlardaki bir çocuğa göre yani. Adrenalinle ilk o zaman tanışmıştım ve bende bıraktığı etki asla mutsuzluk veya korku değildi. Fakat şu an içime doluşan adrenalinin de bende bıraktığı etki asla mutluluk veya heyecan değildi.

Saf bir korku vardı içimde.

Saf bir endişe.

Karşımdaki maskeli adamın gözleri bir bana bir elimdeki silaha değdi. Sonra ise dudaklarının iki yana kıvrıldığını gördüm. Önümde ise yavaşça eğildi ve ben o an bana ne kadar da yakın olduğunu yeni fark edip biraz daha sindim duvarın dibine. ‟Uz-uzak dur benden."

Kafasını sağa eğip baktı bu kez. Bakışlarında çok iğrenç bir şey vardı ve bunu görmeye bile tahammül edemiyordum. ‟Ama senden uzak durursam nasıl sana zarar verebilirim? Ruhunun ölmesi lazım senin küçük kız," dediğinde her şey bir yana...Sevdiğim adamın beni andığı iki kelimelik o masum lakabı nasıl da kirlettiğine dikkat kesilmiştim o an. ‟Sen bana böyle hitap edemezsin."

Tehditkar olmak istiyordum ama asla başaramamıştım. Onu ise daha fazla eğlendirmiş gibiydim. ‟Niye? Bu sadece kocana özgü bir şey mi yoksa?"

Ellerimdeki silahın titrediği hissettiğimde tek bir hamleydi beni alaşağı eden. Tek bir hamlede, ben daha ne olduğunu bile anlayamamışken o silahı bir anda elimden almış ve saçlarımı kavramıştı. Ben ise direnmiyordum ona. Çünkü boşa sarf edilen her bir hareket sadece beni yorardı. Fakat ben ne yapmam gerektiğini çok iyi biliyordum.

Saçlarım ellerinde beni sertçe kavrayıp sırtımı kendine yasladı ve boşta kalan eliyle de boğmaya kalktı. Aynı Bay Black'in gösterdiği gibi. Derin bir nefes çektim içime olabildiğince ve tüm gücümü topladım.

Sonrasında ise aynen öğrendiğim gibi, tüm soğukkanlılığımı korumaya çalışarak onu alaşağı edeceğim noktalarına baskı uyguladım tüm gücümle. ‟Ah! Ne yapıyorsun?" Biraz daha baskısını arttırdım ellerimin ve bir anda, o daha ne olduğunu anlayamamışken ayağımın arkasıyla sert bir tekme indirdim bacağına.

Ve nihayet ellerinden kurtulabilmiştim ama bu çok kısa sürdü. Kapıya doğru yöneliyordum ki bu kez de kolumu tuttu. Yüzüm ona döner dönmez sert bir kafa darbesini ise bu kez burnuna atmıştım. Tam da kocamın yaptığı gibi. ‟Ben kolay lokma bir kadın değilim. Sakın beni hafife alma piç kurusu!"

Elinde duran silahı hızlı bir hareketle parmaklarımın arasına aldığımda bir başka tekmeyi de iki bacağının arasına geçiriyordum ki bu kez bacağımı tutmuş ve benim sert bir şekilde sırt üstü yere düşmeme neden olmuştu. Dudaklarımın arasından bir inilti döküldüğünde kulağıma bir ses ulaştı. Sonrasında ise Felix girdi odaya ve şaşkın bakışlarım ondayken boynundaki kopan tasmasına kaydı. Ve o, feci halde tehlikeliydi şu anda. Bir bana bir karşımdaki adama baktığında deli gibi havlamaya başlamıştı.

Bu eve ilk geldiğimde bana bile böyle havlamayan bu köpek şimdi sahibi yok diye benim kurtarıcım rolünü üstleniyordu. Fakat o sırada adam kendisine gelmekte olan köpeğimize yere düşmüş kendi silahını alıp ateş edecekti ki silahı bir anda kaldırmış ve bacağına doğru ateşlemiştim.

Kabuk Tutmuş HayatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin