İnkar Edilemeyen Şeyler

55 8 112
                                    

Bir koku bir insanın nasıl aklına mıhlanabilirdi bilmiyorum ama onun kokusu aklıma mıhlanmıştı çoktan. Babamın kokusu bile bu kadar yer edinmemişti zihnimde ama Meriç...Bambaşka bir kokuydu bu, tanımlayamıyordum bir türlü. Fakat hiçbir kokuyu bu kadar çok sevmediğime emindim artık.

İstemeye istemeye ondan ayrıldığımda elleri yanaklarıma ulaştı ve yaşları sildi tenimden. ‟Akıtma artık yaşları, bugün sen ağla diye yok."

Dediği şeye kıkırdayarak yüzümü arkadaşlarıma döndüm. ‟Organizatör Lale ve Deren," dedi Seren bana doğru iki kolunu açıp gelirken. ‟Teşekkür ederim. İyi ki varsınız," diyerek bende ona doğru ilerledim ve sımsıkı sarıldık birbirimize. ‟Asıl sen iyi ki varsın güzelim."

Ondan ayrılıp Deren ile sarıldık bu kez de. ‟Doğum günün kutlu olsun."

‟Teşekkür ederim, her şey çok güzel olmuş."

Ondan da ayrılıp sırayla Lale ve Talya ile de sarıldık. Sonra birkaç arkadaşımıza daha. Hep beraber denizin karşısında duran uzun masaya yerleştiğimizde ise Meriç solumda Deren ise sağımda oturdu. Bacağımın üstünde bir el hissettiğimde dönüp Meriç'e baktım direk. Sol parmağımda duran yüzük varlığını oldukça hissettirirken gözlerimiz buluştu ve elimi yavaşça onun elinin üstüne koydum.

Ona alışmıştım ama bugün bu kadar rahat olmam da hem o notun etkisi vardı, hem onun öldüğünü düşünmemin etkisi hem de onun dün gece bana karşı olan üzgün bakışlarının.

O nottan sonra çok düşünmüştüm ne yapacağıma dair ama her yol beni ona çıkarmıştı. İlk notun üstünde çok durmamış ama bana denileni yapmıştım. Fakat ikinci not üstünde çok düşünmüştüm ve en doğru kararın yine Meriç'ten geçtiği kanısına varmıştım en sonunda.

O notları her kim gönderiyorsa tek isteği bizi yakınlaştırmakmış gibime geliyordu ama bildiğim sırlar vardan kastı neydi? Onun bilip de benim bilmediğim neydi acaba? Ve daha da önemlisi onun bildiği ve benim bilmediğim sırları Meriç biliyor muydu? Ah, ne yapacaktım ben?

Elini ters çevirip elinin üstünde duran elimi tuttu sıkıca. ‟Teşekkür ederim."

‟Ne için?"

‟Her şey için. Bugünü eşsiz kıldığın için. Ve...varlığın için."

Yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti gözlerimin en içine bakarken. ‟Keşke beni daha önceden tanısaydın değil mi?" dedi gülerek ve o an aklıma geçen gece geldi.

Ona sarf ettiğim o acımasız sözler. Kalbimin üstüne bu güzel günde bile kendi yaptıklarımdan dolayı bir ağırlık çöktüğünü hissettim. Ve her şeyi telafi etmeye başlamam gerektiğini düşünüyordum. Hayır hayır, bunda da o notların etkisi yoktu. Bunda babam gibi onu da kaybettiğimi sandığım o anın etkisi vardı ama. Bunda benim onu tanıma isteğim etkiliydi, onun bana olan bu sonsuz sevgisinin kudreti.

Elini biraz daha sıktım ve yüzümü biraz onun yüzün yaklaştırdım, bakışları dudaklarıma kaydı yeniden gözlerimi buldu. ‟Keşke Meriç. Keşke seni gördüğüm o günden beri seni tanıyor olsaydım. Keşke Ayaz'ın varlığı sana hiç engel olmasaydı da çıkıp o zaman söyleseydin bana beni sevdiğini. Ve keşke-" Susmuştum. Çünkü bu kez içimden geçenleri dile getirmeye cesaretim yoktu. Bu kadarı fazlaydı çünkü ruhuma.

Ama Meriç...Keşke Ayaz yerine sana aşık olsaydım.

Bakışları bu içten sarf ettiğim cümlelerle buğulandı sanki ama o anın hüzünlü ve güzel havasını bozan biri vardı yanımızda. Deren. ‟Neden doğum günü kızına pastası verilmiyor artık?"

Kabuk Tutmuş HayatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin