Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn🙏
♡
Keyifli okumalar!
♡
4. Bölüm: Hayal kırıklığı
Ellerim yaklaşık yirmi dakikadır şakaklarımı ovarken derin bir nefes almaya çalışarak nihayet koltuktan kalktım. Masanın üzerindeki telefonumu alarak hızlı adımlarla bahçeden evin içine girdiğimde Ceylinle karşılaştım. "Ne o?" dedi elindeki kahve bardağından bir yudum alarak. "Betin benzin atmış."
"Yok öyle bir şey." dedim hızlıca yanından geçerek. Onunla uğraşmanın zamanı değildi. Sadece birkaç dakika içinde yukarıdan çantamı alıp aşağı indim. İçimdeki kötü hissin yarattığı etkiyi bastırmaya çalışırcasına derin bir nefes aldım. Saate baktım. On biri çeyrek geçiyordu. Bu saatte kim beni nereye çağırmak isterdi ki?
Gözlerim bahçede Yiğit'i aradı bir süre. Ortalıkta görünmüyordu. Oflayarak mutfağa doğru gittim. Beklemediğim bir şekilde buradaydı. Bir şeyler yiyor olmalıydı. Beni gördüğü gibi yerinden kalktı ve bana doğru yürüdü. "Rahatsız etmek istemezdim," dedim kibar olmaya çalışarak. Normalde hiçbir hizmetliye karşı böyle değildim ama karşımdaki Yiğit olunca bu sözler yanlışlıkla ağzımdan çıkıyor gibi hissediyordum. "Ama bir yere gitmemiz lazım."
"Tabi ki," diyerek ağzındaki lokmayı bitirmeye çalıştı. "Nereye gitmek istiyorsunuz?"
Gözüm bir süre mutfaktaki hizmetlileri süzdü. Yiğit'i kolundan tutarak mutfaktan çıktığımda şaşkınlıkla beni izliyordu. Kolunu bırakarak saçlarımla oynamaya başladım. "Şey," dedim gözlerimi ondan kaçırarak. Bakışları kısıldığında hala bir cevap bekliyordu. "Şey işte. Bir yer."
Kaşları iyice çatıldığında "Ben de bilmiyorum," diye öfkeyle soludum. "Biri konum attı. Oraya gitmemi istiyor ve neresi olduğunu ben de bilmiyorum."
"Ne zaman?" diye sordu yüz ifadesi ciddileştiğinde.
"Yarım saat önce falan."
"Tamam," diyerek cep telefonunu çıkardı. "Ben icabına bakarım."
Hayretle güldüğümde "Benim orada olmamı istiyor?" dedim. Ciddi bir şekilde sadece suratıma baktı birkaç saniye. "Açel hanım," dedi sonunda. "Sizi bu tehlikeye atamam. Adamları alıp gideceğim. Burada kalın."
"Neresi olduğunu bile bilmiyoruz belki görmem gereken bir şey vardır." dedim sinirle. Dudakları aralandığında "Size atılan konumu görebilir miyim?" diyerek söylediğim şeyi duymazdan geldi. Dişlerimi sıkarak "Göremezsin." dedim.
Gülerek başını iki yana doğru salladı. "Açel," dedi kısık bir sesle. Kaşlarım havalandığında "Hanım," diye devam etti. "Konumu verir misiniz?"
"Ben de geleceğim," dedim önüne bir şart sunarak. Ardından gözlerimi irice açarak "Hem ben bunu sana söylemek zorunda bile değildim ki." diye söylendim.
Eliyle bana yön vererek "Buyrun," dedi ifadesiz bir sesle. Nihayet zafer benimdi. Ukala bir gülümsemeyle saçlarımı savurarak önden yürümeye başladım. Oraya tek başıma gitmekten korkmasaydım bunu ona söylemezdim bile. Arabasının önünde durarak onu bekledim. Elindeki telefonu kulağına dayayarak "Murat bey," dediğinde benim yanıma varmıştı. Umarım düşündüğüm şeyi yapmıyordu. Aramızdaki mesafeyi kapatarak tam dibinde durduğumda şaşkın bakışları yine gözlerine yerleşmişti. Yine de beni umursamayarak "Açel hanıma bi-"