Selllaaaaammm! Evet bölüm cumartesi gelmedi çünkü değerli bir arkadaşımız erken istedi ben de kırmak istemedimm.
Oy ve yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirimm.Keyifli okumalar!
6. Bölüm: Şüphe
Akıl ve kalp. Birbirinin düşmanıydı bana sorarsanız. Biri bir şeyi savunuyorsa diğeri mutlaka zıttını ister. Kararlarının kesişim noktası var mıydı onların bu hayatta? Bana sorarsanız, hayır. Yoktu. Peki hangisi baskındı? Hangisini dinlemek gerekirdi? Doğru olan neydi? Bilmiyordum. Sadece çok soğuktu. Rüzgar öyle bir esiyordu ki sanki bir şeylerin acısını benden çıkarmak istiyordu. Ben yaşadıklarımın acısını kimden çıkaracaktım?
Soğuktu. Daha fazla beklemeden yürümeye başladım. Kırk dakika sonra buradaydım. Yiğit'in yanında. Yerdeki bedenini gördüğümde aralık olan demir kapısını olağan gücümle sertçe ittim ve bu defa adımlarımı hızlandırdım. Hareketsizdi. Ağzındaki, burnundaki kanlar kurumuştu. Yere çökerken "Yiğit," dedim fısıldayarak. Ellerimi başının altına koyarak başını dizlerimin üstünde durmasını sağladım. "Aç gözlerini, Yiğit" dedim titreyen sesimle. Yüzünü okşadım. Cevap vermiyordu. "Kalkman lazım, buradan gitmemiz lazım."
Bedenini gözlerimle kontrol ettim. Herhangi bir yerinden vurulmamıştı. Kanaması yoktu. Ama çok dayak yemişti. Onu ne kadar dövdüklerini düşünmek istemiyordum. Canı acıyordu. Gözleri kapalıydı. Konuşamıyordu. Ama hissediyordum. Canı acıyordu. Gözlerimden akan yaşı hızlıca silerek dudaklarımı yüzüne yaklaştırdım. "Yiğit," dedim bir kez daha kulağına fısıldayarak. "Gözlerini aç, lütfen."
Dudaklarım yavaşça saçlarına değdi. Kumral saçlarına. Kokusunu içime çekerek derin bir nefes aldım. Bir süre öylece kaldım. Her zerresiyle bana güven veriyordu. Bu halindeyken bile onun yanında nasıl korkmayabiliyordum? Boğazından küçük bir inilti döküldü saniyeler sonra. "Gidin," dedi zor çıkan sesiyle. Bu durumda bile beni mi düşünüyordu.
"Burada kimse yok," dedim heyecanla. Kahverengi gözlerini şimdi görüyordum. "Kalk hadi. Seni arabaya kadar taşımama yardımcı olman gerekiyor."
"Çok yorgunum," dedi dudakları zorlukla. Sesi o kadar kısıktı ki kelimeleri zar zor seçebiliyordum. "Halsizim," dedi. "Kalkamam."
"Ama kalkman gerekiyor," diye fısıldadım adeta yalvarırcasına. Gözlerimden akan bir yaş yüzüne düşmüştü. "Çok ağırsın. Taşıyamam ki ben seni."
Eli elimi tuttuğunda sıkıca tuttu. Kahverengi gözleri gözlerimi buldu. "Yorgunum," dedi bir kez daha. "Ağrıyor her yerim." Boğazımdan çıkan hıçkırığa engel olamamıştım. Bir süre durdum. Canı acıyordu. Hava soğuktu. Onu burada daha fazla tutamazdım. "Benim için kalk lütfen," dedim sonunda. Ya da yalvardım. "Emir veriyorum sana kalk artık. Birazcık yardımcı ol en azından."
Elimi tuttuğu eli gevşedi ve yavaşça yere değdi. Elinden destek alarak doğrulmaya çalıştığında sırtından tutarak yardım ettim. Şimdi oturur pozisyondaydı. Ellerinden tutarak ayağa kalktım. "Hadi, gel."
Gözlerini sıkıca yumarak pozisyonunu bozmadı bir süre. Başı dönüyordu. Nihayetinde zorlukla ayağa kalktı. Dengesini kaybedip düşecek gibi olduğunda beline sarılarak durdurdum onu. "Çıkar şimdi beni buradan," dedim başımı kaldırıp gözlerine bakarak. Bunu yapıyordum çünkü ona sadece emir verdiğimde yerine getiriyordu. Tam bir psikopattı.
Elini belime koyduğunda yavaş adımlarla yürümeye başladık. Ayakta duramıyordu. Kesik kesik nefeslerini duyabiliyordum. Tam arabanın önüne sağ salim ulaştığımızda belimdeki elini çekerek arabaya yaslandı. Bunu yapmasa bir dakika önce yere yığılacaktı çünkü. Kapının önünde durduğu için ona açamıyordum. Ama bakışları benden izin ister gibiydi. Bir süre kendine gelmek istiyordu. Saniyeler boyunca gözlerimiz birbirinden ayrılmadı. Sonunda, "Üşüyeceksin," dedim kolundan tutarak. "Binelim artık."