3. Bölüm

5 1 0
                                    

Delice koşmak istediğin bir yer olunca kapanıyor yollar, hal bile kalmıyor adım atmaya

İstedikçe aşılmıyor engeller, bekledikçe gelmiyor bazı kalpler, özledikçe dinmiyor hasret sızısı

                                ~~

"Nasıl kabul edersiniz bunu ? Bunca vakit boş yere mi eğitim verdim sizlere. Çeyizinize saklayın diye öğretmedim ben, size  yara sarmayı. Validelerinize karşı çıkamadınız mı"
Hatice hanım işittiğimiz bir kaç lakırtı. Böyle bir vakitte gitmeyip, hangi vakitte gidiceksiniz diyip durdu tüm gün. Haksız da sayılmazdı zannımca, ama elden ne gelir. Zira validelerimiz zinhar izin vermediler. Onlar da haklıydı kendilerince zira babam, abim.... Bizimde onlar gibi olmamızı istemiyorlardı. Lakin tek bir şeyin farkında değillerdi, eğer vatan elden giderse yalnız biz değil tüm millet kaybolacaktı sonsuza kadar.

Zaman vazifesini yapıp aktı gitti. Biz ise çaresizce beklemeye devam ettik.

23 Kanunievvel 1919 Bursa

Sabrımızın sonu selamete erdi çok şükür. Günlerdir yolunu gözlediğimiz mektup geldi sonunda. Zabıt Efendi'nin geldiğini duyar, duymaz koştum meydana. Mektubu alıp hiç vakit kaybetmeden eve gelip açtım ve okumaya başladım şu satırlar ile başlıyordu mektup,

Sevgili Gülnihal,

İyisiniz inşaallah. Ben gayet iyiyim. Meryem teyzemin ellerin öperim. Zannımca onun duaları sayesinde gavuru geri püskürtüyoruz her geçen gün. Şimdi asıl mevzuya gelelim abiniz Yusuf'u burda ki tüm komutanlara, askerlere sual ettim lakin hiçbirinden bir yanıt alamadım. Allah'tan ümit kesilmez elbet. Merakta kalmayınız. Yarın diğer cephelere erzak götürmek için yola koyulucam. Bu sayede gittiğim yerlerde de abini sual ederim. Allah'ın izni ile bulucam abini. Dirisi olmasa dahi mezarını bulucam. Kalbiniz ferah olsun. Umarım Hasan da iyidir derslerinde bir sorun yoktur. Hüma yengenizin durumu da iyidir inşaallah. Allah yardımcısı olsun. Lakin bir sıkıntı var Gülnihal. Savaş her geçen gün daha da çetinleşiyor. Askerlerimiz acı içinde kıvranıyor. Gayb-ı yalnız Allah bilir fakat gidip de dönememek var. Belki de bu sizin için kaleme aldığım son mektuptur. Maamafih kendinize dikkat edin. Sizinle tanıştığım için o kadar mesudum  ki anlatamam. Benim için sizi hiç görmemiş olsam bile aile oldunuz. Allah razı olsun. Hakkınızı helal edin. Allahaısmarladık.

Yusuf

Yusuf'un kaleme aldığı bu mektubu okurken hepimiz ağlamaya başladık bir anda. Heleki son satırlarda... Onun gibi biri nasıl oldu da çıktı karşımıza, neydi bunun sebebi. Neden böyle bir tesadüf oldu bilmem lakin iyiki oldu. Abimin acısını bir nebze de olsa dindirdi. Biraz da olsa hayatımda başka birini düşünmemi sağladı. Başka biri için endişe etmemi sağladı. Zira ben abimden başkası için hiç böyle hissetmemiştim. Bana ne oluyordu, niye böyle hissediyordum. Zannımca aklımda olan kişi artık abimden çok Yusuf' du.

Lakin aynı kelamları Hüma yengem için edemem. Zira o mektubu okuyunca ümidini iyice kaybedip ağlamaya başladı. Ve sadece ağladı, konuşmadan, yemeden, içmeden yalnızca ağladı. Validem ise sessizce odasına çekilip Allah'a yakarmaya başladı. Bende sessizce Yusuf için cevap mektubu kaleme almaya başladım.

Sevgili Yusuf,

Umarım iyisindir. Bizler gayet iyiyiz. Abim için yaptıklarına çok teşekkür ederim. Sana minnettarım. Lakin zannımca onun artık sadece mezarını bulabilirsin. Lakin bunu bile yapman bizim için çok büyük. Fakat şimdi senden bişey arzu edicem. Umarım bunu geri çevirmezsin. Lütfen kendine çok dikkat et Yusuf. Lütfen buraya mektubundan başka haber gelmesin. Sana yalvarırım bizi yalnız bırakma. Senin için çok endişeleniyorum. Kendine çok dikkat et. Ben, ben ilk defa abimden başkası için böyle düşünüyorum Yusuf. İlk defa abimden başka biri için canım acıyor. Neden bilmem lakin sen.... Lütfen kendine dikkat et. Allah'a emanet ol. Allahaısmarladık

Gülnihal

Eğer validem bu kaleme aldığım kelamları görse beni maaf eder lakin, bir anda dökülüverdi kelamlar ağzımdan. Nedensiz, amaçsız döküldü kelamlar. Ama bunlar sadece birazıydı peki ya kalbimdeki diğer kelamlar onlara ne olacaktı. Hatta daha mantıklı bir sual bana ne olmuştu. Ne oluyordu, neden böyle hissediyordum, neden onu bu kadar önemsiyordum. Kime sorsam, kimle konuşsam, kime yansam derdimi.

- Neden bilmiyorum lakin kalbim de onun için endişe var.

- Nasıl bir endişe ?

- Ona zarar gelmesinden korkuyorum, yara almasından, onun hakkında ki tüm olumsuz şeylerden. Ne oluyor bana Hatice abla. Kalbimde neler değişiyor.

- Ne olucak deli kız sen, ona neydi adı...

- Yusuf

- Ha işte Yusuf'a aşık oluyorsun.

Şikâyet eder bir tavırla eşarbımı düzeltip devam ettim kelamlarıma

- Ne aşk mı ? Bu ne biçim lakırtı.

- O biçim lakırtı hanım. Ben olanı diyorum. Buna aşk derler anca.

Gözlerimi, gözlerinden kaçırarak isyan etmeye başladım

- Hayatımı bir parça biliyorsunuz. Lakin zorluklarımın en büyük şahidi sizsiniz abla. Abime ne olduğu belli değilken, memleket bu haldeyken mi ?

- Gayet tabii, insan sevmeyi bilmeyen memleket sevmeyi nerden bilsin.

- Yapma abla, bu dediğin olmaz, olamaz. Validem, abim, yengem hem vatan bu haldeyken.

- Bana bak Gülnihal, dedi bir anda yüksek sesle. Gözlerimi kaçıracak baktım yüzüne

- Öyle değil. Gözlerim içine bak ve söyle onu seviyorsun değil mi.

- Yapma abla. Ben...ben

Çenemi tutup gözlerimin içine dikti mavi gözlerini ve şu kelamları söyledi

- Sen onu seviyorsun, hemde görmeyi geç yazdığı ikinci mektup olmasına rağmen seviyorsun.

Hiddet ve utanç ile  sesim boğularak;

- Niçin bana bu ağır iftirayı reva görüyorsunuz abla. Niçin abla, dedim

- Onu bana anlattığın gün anlamıştım ben lakin emin değildim. Ondan bahsederken gözlerin gülüyor Gülnihal. Tüm derdini unutuyorsun. Sadece onu anlatıp, onu düşlüyorsun.

Yine aynı utançla;

- Lütfen bu münasebetsiz yakıştırmalarınızı başkasına saklayın abla. Ve rica ederim bu konuyu hiç konuşmadım say, dedim ve Hatice ablanın yüzüne dahi bakamadan kendimi sokağa attım. Kapıdan çıkınca Dilara ile karşılaştım. Şaşkın gözlerle, ağlamaklı gözlerime baktı ve;

- Ne oldu hemşire, ne bu hal. Dedi tek bir kelam dahi edemeden gidicekken kolumdan tutup tekrar sordu;

- Hemşire, gözlerime bak neyin var senin ?

Kendime tutamayıp gözyaşlarım akmaya başladı bir anda. Beni o halde görünce sessizce boynuma sarıldı sadece Dilara. Sonra tekrardan sordu "hemşire ne oldu, merakta bırakma beni" dedi. Tam ağzımdan Yusuf çıkıcakken, Hatice abla bir anda;

- Senin hemşire aşık olmuş da kabul edemiyor. Dedi bir anda. Şaşkın gözlerle yüzüme bakmaya başladı Dilara. Tek bir kelam dahi etmesine izin vermeden, hiddetle

- Bu boş lakırtıları başkasıyla eğlenmek için saklayın rica ederim abla. Zira ben bu tarz şakaları sevmem, dedim. Ve Dilara'nın kolundan kurtulup ağlamaklı bir şekilde hızlı adımlarla yürümeye başladım.

Tüm yol boyunca düşündüm. Niye ondan bahsederken gözlerim gülüyordu. Evet haklıydı Hatice abla, ondan bahsederken tüm dertlerim gidiyordu. Abimi dahi unutuyordum ve aklım sadece Yusuf' ta oluyordu. Lakin memleket bu haldeyken. Ne kadar doğruydu bu. "İnsan sevmeyi bilmeyen, memleket sevmeyi nerden bilsin". Ne tuhaf  lakırtı böyle. Memleket yangın yeriyken aşk mı ? Belki abim şehit olmuşken, belki vatan elden gidicekken aşk mı olurdu. Fakat herşey için çok geçti artık haklıydı zannımca Hatice abla aşık oluyordum galiba Yusuf'a...


Hissedilen YaşanmamışlıklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin