2. Bölüm

5 0 0
                                    

Yaşamak istemediğinde nefeslerin daha belirgin doluyor ciğerlerine.

Uyumak istediğinde susmuyor düşünceler ve geceler en çok böyle zamanlar da uzuyor
     
                              ~~

19 Teşrinisani 1919 Bursa

Tam on beş gün geçti. Dile kolay on beş gün. İnsan ne kadar kolay söylüyor on beş  gün. Peki ya yakınları anası, babası, karısı onlar için kaç gün, kaç asır geçti... Bilinmez. Tüm ümidini kaybetmene rağmen, onun öldüğünü bilmene rağmen insan niye bu kadar acı çeker ki. İnsanın kalbi niye bu kadar acır ki? Her ne kadar öldüğünü bilsen de içinde yaşattığın ümit asla sönmüyor. Zannımca o yüzden annesi kadar üzülüp, ağlamadı Dilara. Çünkü o, abisinin hayatta olduğu ümidini çoktan kaybetmişti. Benimde artık aynı şeyi yapmam gerekti. Kalbim ne kadar istemese de abimin hayatta olduğu ümidini kalbimden vahşice söküp atmam gerekti. Her ne kadar zor olsada yaptım. Kalbime acı çektirerek bu ümidi söktüm. Ama artık hayatta kalıcak bir gayemde kalmamıştı geri de.

24 Teşrinisani 1919 Bursa

Yine gelmişti o gün, mektup günü. Zabıt efendi meydan da başlamıştı şehit haberlerini vermeye. Gitmeye hiç niyetim zira gönderecek  mektubumuz da yoktu. Lakin Hüma yengemin zoru ile gittim yine. Belki bir mektup, bir haber vardır diye gittim. Gittiğimde şehit haberleri bitmiş, zabıt efendi mektupları dağıtıyordu.

- Karacalar' dan Fatıma !

- Allah razı olsun efendi.

- Bayramlar'dan Hüseyin !

- Sağol zabıt efendi.

-  Gülnihal !

İsmimi duyunca donup kaldım aniden. Tüm ümidimi kaybetmişken, abim artık öldü demişken, ondan gelen bir mektup... Hayret içinde sadece duruyordum. Zabıt efendinin tekrar bağırışı ile kendime geldim.

-  Gülnihal !

Tedirgin ve yavaş adımlarla zabıt efendiye doğru yürüdüm. Tek bir kelam dahi edicek mecalim yoktu. Lakin bir anda ağzımdan döküldü şu kelamlar ;

- Emin misin efendi ? O kadar zaman sonra, o kadar mektuptan sonra... Bir yanlış yok dimi?

- Gözün aydın bacım. Allah sesini duydu zannımca. Kalbini ferah tut bir yanlış yok. Kocaman yazıyor "Gülnihal" bak.

- Allah senden razı olsun efendi . Beni sevindirdin Rabbim de seni sevindirsin.

Kelamlarım biter bitmez koşmaya,  hem koşup, hemde bağırmaya başladım.

- Ana, ana ölmemiş ana. Hüma yenge, yenge gözün aydın. Gözümüz aydın.

Avludan içeri girer girmez büyük bir saadetle anlatmaya başladım olanları.
Hepimiz mutluluktan uçucaktık az daha. Lakin mutluluğumuz çok uzun sürmedi. Zira mektubu okumaya başladığımız öğrendik asıl gerçekleri.

Sevgili Gülnihal,

İlk önce sizden özür dilemek isterim küçük hanım. Zira bu mektubun abinizden geldiğini ümit ettiniz. Lakin mektubu kaleme alan kişi ise bir yabancı. Zannımca zabıt efendi bir karışıklık yaptı. Zira bana mektup yazabilecek bir ailem yok. Ne yalan söyleyeyim ben çok mesud oldum. Zira cepheye geldiğimden beri benim için mektup gönderen kimse yoktu. Bu mektubu almak beni o kadar mesud etti ki anlatamam. Valideniz Meryem Hanım'ın ellerimden öperim umarım artık dualarında beni, diğer askerlerimize zikreder. Yengeniz Hüma Hanımı içtenlikle tebrik ederim. Ayrıca sizide tebrik ederim sizin gibi düşünen hanımlar olduğu sürece bu vatanın sırtı yere gelmez. Abinizden bir haber, bir iz bulmak için elimden geleni yapacağımdan hiç kuşkunuz olmasın. Siz merakta kalmayın Türk askerine kolay kolay birşey olmaz. Eminim abiniz gayet iyidir. Allah onu doğmamış çocuğuna bağışlasın. Umarım beni aileden biri gibi görüp mektubuma cevap verirsiniz. Cevap vermezsenizde canınız sağolsun. Lakin ben abinizden bir haber alırsam sizi haberdar ederim.

Allah'a emanet olun Küçük Hanım

Yusuf

Her ne kadar abimden ümidi kesmiş olsam da Yusuf sayesinde bu ümit geri canlandı. Hiç zaman kaybetmeden kağıt kalem alıp Yusuf'un mektubuna karşılık cevap mektubu kaleme almaya başladım.

Sevgili Yusuf,

Öncelikle iyi temenlilerin için teşekkür ederiz. Bizi çok mesud ettiğini demek isterim. Sayende biraz da olsa yüzümüz güldü. Validem, mektubunuzu okur okumaz sizin için artık Yusuf adında iki oğlum var dedi. Artık her duasında sizide zikredicek imiş. Eğer bir ihtiyacınız olur ise çekinmeden haber verin lütfen. Neden bilinmez ama mektubunuzu okurken hiç yabancılık çekmedik. Sanki aileden biri gibiydiniz bizim için ve artık öylesiniz de. Abimi bulma hususunda bize yardım ederseniz eğer size minnettar oluruz. Zira tek gayemiz ondan bir haber almak. Lütfen bize yardım edip, haberdar edin. Allah size zeval vermesin. Allah'a emanet olun.

Gülnihal

Bu kelamları, kaleme döküp zarfa koydum. Zarfın içine birde abimin bir fotoğrafını koydum. Yusuf daha rahat bulabilsin abimi diye. Mektubu mühürleyip zabıt efendiye verdim. Şimdi sıra da yine en zor şey vardı beklemek...

25 Teşrinisanı 1919 Bursa

Dün ki olanları gidip Hemşire hanıma anlatmayı düşünüyordum lakin yolum yine meydana gitmişti. Zira meydan da harpten gelen askerler vardı. Meydana gidince Dilara'yı görüp yanına gittim. Tüm köy toplanmış askerlerin anlatcaklarını bekliyordu. Askerlerden biri başladı bir anda.

- Muhtar emmi, köydeki her haneden biri var mıdır ? Zira diyeceklerimiz önemlidir.

- Her haneden varlar evladım. Merakta kalma.

Herkesin meydan da olduğunu teyit edince. Elindeki kağıtlardan birini dikkatle süzüp başladı konuşmaya;

- Vatanda olanlar malumdur bacılar, gardaşlar. Allah milletimize zeval vermesin lakin gavur çok güçlü hemde haddinden çok güçlü. Eğer böyle bir zamanda birlik olmazsak vatanımız diye birşey kalmayacak. Sarı Paşa, seferberlik ilan etmiştir. Köylünün elinde olan binek araçların, malların yarısına el koyacak. Eli silah tutan herkes savaşa, cepheye gidecek. Yara sarmayı bilen, hasta bakmayı bilen gönüllü hanımlar cephelerde hemşirelik yapacak. Eğer böyle bir vakit de birlik olmazsak başımıza daha neler gelir. Bizler bugün ikindiye kadar buradayız. Zira akşam ezanına cepheye varmamız lazım. Siz ahaliden yardımları bekliyoruz. Kim ne verdiyse muhtar efendiye yazdırsın. Sarı Paşa'nın sözüdür herkes verdiği malı savaştan sonra geri alıcaktır.

Köy halkı tek tek elinde olan malları getirmeye başladı. Lakin ne bizim ne Dilara' nın verebilicek bir şeyi yoktu. Yapabileceğimiz tek şey cepheye gidip yara sarmakdı. Lakin ailemizi geride bırakıp nasıl gidicektik bunu bilemedik işte. İkimizde eve gidip olanları anlattık. Anneme cepheye gidicem.dediğim zaman ;

- Kafayı mı yedin sen ha ? Ne demek cepheye gidicem biz ne olucaz ?

- Ana dur bi dinle beni

- Dinlicek ne var, ha ne var ? Cepheye gitmek ne demek kızım.

- Ana, vatan zor durumda. Seferberlik var. Vericek malımız mı var ?

- Malımız yok diye senin mi gitmem lazım gelir. Zinhar olmaz. Müsadem yok. Abim gibi seninde yolunu gözleyemem.

Annem diyeceklerimi  dinlemeden kapıyı vurup çıktı. Kendimi ağlamamak için sıkarken Hüma yengem gelip, yüzüğünü koydu bir anda önüme

-  Al bunu ver askerlere ailemiz adına

- Olmaz, olmaz yenge bu senin nişan yüzüğün olur mu hiç

- Eğer vatanı kazanamazsak, abin gelemez. O zaman ne anlamı kalır bu yüzüğün. Yeterki vatan sağolsun yüzük geri gelir.

- Emin misin yenge sonra pişman olma ?

- Gayet eminim. Askerlere ver yüzüğü

- Allah senden razı olsun yenge

Yüzüğü alıp meydana geri gittik Dilara ile. Muhtara yüzüğü yazdırıp. Hemşire hanımım evine yürümeye başladık. Dün olanları tek tek anlattım Dilara' ya. Başta alay sandı zannımca zira pek bi kinayeli bakışlarla dinledi beni. Daha sonra olayın ciddi olduğunu anlayıp pür dikkat dinledi. Olaya karşın dediği tek şey ise

- Kader tesadüflerle doludur kardeşim.

Hissedilen YaşanmamışlıklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin