3~

16 5 0
                                    

Saraydan çıktığım andan itibaren sık ağaçlarla çevrili ormanın karanlık havasıyla karşılaştım. İzlediğim korku filmlerindeki orman sahnelerinden bir farkı yoktu şu an.
Koyu yeşil uzun çam tarzı ağaçlar, hafif sisli ve soğuk hava beni şaşırtmıştı.

Çünkü daha az önce sarayın bahçesindeyken hava günlük güneşlikti!

Bu garip durumu boşverip yürümeye başladım. Anayola çıkan bir yol bulmaya çalışacaktım. Böylece şehir merkezine giden bir arabaya rastlar ve yardım isterdim.

§

Yaklaşık 2 saattir yürüyordum ama asla bir çıkış bulamamıştım. Ya bu orman çok büyüktü ya da ben biraz gerizekalıydım. Kendimi 2 saattir aynı yerde dönüp duruyormuş gibi hissediyordum. Onun için tekrar yürümeye devam etmeden önce hemen dibinde durduğum ağaca bir işaret bırakmaya karar verdim. Üstümdeki elbisenin ceplerine bakındım. Hiç bir şey yoktu. Yerlere bakıp kullanabileceğim herhangi bir şey aradım. Tam o sırada biraz uzağımda kalan yırtılmış bir kumaş parçası gördüm. Kırmızı rengi sayesinde göze çarpıyordu. Hemen oraya gidip kumaş parçasını elime aldığımda ıslak olduğunu fark edip yüzümü buruşturdum.

Kumaşı bağlamak için dala sararken elime bulaşan kırmızılık durmama sebep oldu. Kaşlarım çatılırken elime bulaşan sıvının ne olduğunu anlamak için elimi burnuma götürdüm. Aldığım kan kokusuyla gözlerim irice açılırken kalbimin hızla çarpmasını önleyememiştim.

Etrafıma dikkatlice baktım ve geri geri gitmeye başladım.

Saray ne tarafta kalmıştı ?

Belki ilerlersem karşıma çıkar ümidiyle sessiz ama bir o kadar da hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Biraz uzağa varmıştım ki ormanın içinden gelen silah sesine benzer bir patlamayla ağzımdan ufak bir çığlık kaçtı. Patlama sesiyle kargaların bağırışı ve havaya yükselişi de beraberinde gelmişti. Havaya baktığımda kargaların kalktığı yer benim yakınlarımda kalıyordu. Bu daha çok korkmama vesile olmuştu ve şimdi sesi falan boşvermiş hızla koşmaya başlamıştım.

Koşarken yanlardaki çalılar vücudumu çiziyordu ama bunu umursayamazdım. Canım daha önemliydi!

Koşmaya devam ederken az ileride bir kulübe tarzında bir ev gözüme çarparken adımlarımı yavaşlattım. Hemen evin önüne gidip seçeneklerimi değerlendirdim.
Ya bu evde yaşayan biri varsa yardım isteyecektim, yada deli dana gibi bu salak ormanın içinde koşmaya devam edecektim.

Mantıklı olan şuanlık evdekilerden yardım istemek olacaktı. Aksi takdirde bu ormandan cesedim bile çıkabilirdi.

Temkinli adımlarla evin bahçesinden içeri girip kapısının önünde durdum. Kapıyı çalıp götürdüm.
Saka saka gulun diye..

Kapıyı çalıp beklemeye başladım. Kısa bir süre bekledikten sonra geri dönüp gidecekken yavaşça açılan kapı durmamı sağladı. Kapının ardından yüzünün yarısını görebildiğim, benim yaşlarımda duran genç bir kız görmemle rahat bir nefes verdim.
Kız beni görmesiyle gözlerini irice açıp kapıyı biraz daha açınca şaşkınlığı bütün yüzüne yansıdı.

Farkındayım her tarafım çizik ama o kadar mı kötü görünüyorum ?

"Prenses.. Sizin ormanda ne işiniz var? Lütfen içeri gelin.."

Kız kapıyı açıp bir adım geriledi, sanırım içeri girmemi bekliyordu. Prenses kelimesi her ne kadar rahatsız etsede bir şey diyemedim.
İçeri girdiğimde iç mekanın daha çok kahve tonlarında döşendiğini gördüm. Orman tarzında detaylandırılmış, eskimeye yüz tutmuş bir kulübeydi.

Zamana Tutsak ~ HeraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin