Bölüm 9

489 32 3
                                    

Kahir onları virüslü bir köyün girişine getirdi. Etraflarında başka bir beyaz büyü tabakası oluştu. Tahminince virüsten korunmak içindi. Kahir Eylül'ü sonunda bıraktı ve Kahir'in bırakmasıyla Eylül ayakta duramayıp dizlerinin üzerine çöktü. Ölü gözleri zaten çoktan yaşla doluydu ve acınası görünüyordu.

"Nasıl? Sırf sen eğlen diye insanların nasıl acı çektiğini görüyor musun? Kiminin annesi, babası, eşi, çocuğu öldü! Kimisi virüse yakalanır mıyım diye kara kara düşünüyor!"

Eylül insanlara baktı. Herkes çok mutsuzdu ve kendisi gibi ölü bakışlara sahipti. Bir şeylerle uğraşıyorlardı ama yaşıyor gibi görünmüyorlardı. Virüse yakalanan birinin iyileşme ihtimalinin olmadığını düşünürse bu çok normaldi. Üstelik öylece öldürmeyip hastayı perişan eden ve çürüten türden bir virüstü, sadece yaşayan için değil etrafındakiler için de zordu. Ve bunların hepsinin suçlusu kendisiydi. Eylül'ün ağlaması güçlendi ve sesli ağlamaya başladı. Kafasını istemsizce eğdi ve daha fazla seyredemedi.

"Özür dilerim... Ben... Özür dilerim... Bilmiyordum... Bilseydim yapmazdım..."

Kahir ağlayan kadına baktı. Onu ilk defa önden görüyordu. Onu tutmaya başladığından beri titriyordu ve şimdi ayakta bile duramayıp yere çökmüştü. Zaten zayıf bir kadındı. Boğazına dayadığı bıçak yüzünden boğazından kanlar akıyordu. Daha önce hiç onun kadar boş ve ölü bakan birini görmemişti, bakışları da kendi gibi soluktu. Kadın utanıp büzülmüştü. Kafasını bile yerden kaldıramıyordu. Acınası bir şekilde ağlayarak cümle kurmaya çalışıyordu. Kadının üzerine çok gittiğini biliyordu ama kendini tutamamıştı. Çok sinirlenmişti. Üstelik ona neye sebep olduğunu göstermek zorundaydı çünkü her ihtimale karşı deftere bir şeyler yazmaya kalkışmamalıydı.

Eylül kısık bir sesle burnunu çekip devam etti. 

"Öldür beni."

"Ne?"

"Defter sende olmalı. Boyut da değiştirebildiğine göre gidip çalışma masamda defter üzerinde kullandığım her şeyi bulabilirsin."

"..."

"Yani benimle istediğini yapabilirsin. İstiyorsan öldürebilirsin beni."

Kadının sesi de bakışları kadar ölü olmaya başladı. Arada bir konuşurken burnunu çekiyor ve kafasını hiç yukarı kaldırmıyordu. Kahir kadının neden böyle söylediğini anlamaya çalıştı.

'Acaba üzerine fazla mı gittim?'

"Hayır, aslında bu benim isteğim."

Kadın kafasını sonunda kaldırıp Kahir'e döndü. Gözleri birazcık canlanınca Kahir şaşırdı. İlk defa gözleri bir şey hissettiğini ona karşı belli ediyordu.

"Lütfen öldür beni."

Böylece gözlerinin canlı olduğunu gördüğü ilk kez ondan kendini öldürmesini rica etmişti. Bu kadın ne yaşamıştı da ölmek istiyordu ki? Buradaki insanlar sevdiklerinin gözlerinin önünde tükenip ölmesine şahit olmuştu ve her gün virüsün korkusuyla yaşıyorlardı. Onlardan fazla bir şey yaşamış olamazdı. Kahir kadını küçümseyerek ona acımasını engellemeye çalışıyordu. Bu kadar derdinin arasında ona acımaya vakti yoktu.

Kadın yalvarır gözlerle Kahir'e baktı ve sonunda titreyen vücudu tamamen yere yığıldı. Düşününce kadının mana gücü zayıf gibi duruyordu ve buna rağmen zorla onun boyutunu değiştirmişti. Şimdiye kadar dayanması bile mucizeydi. Kadınla ne yapacağını bilmiyordu ama onu bu şekilde bırakacak değildi. Hem kadının söyledikleri de tepkileri de inandırıcıydı. Neye sebep olduğunu bilmiyor olmalıydı. Uzun bir iç çekip kadının zayıf ve sıska vücudunu kucağına aldı ve kafasını sarkmaması için göğsüne yasladı. Her ne kadar acımasını engellemeye çalışsa da kadının zayıf bedenini tuttuğunda ona acımaya başladı. Kadın ona annesini hatırlatmıştı. O da hastalığından önce az yerdi ve çok zayıftı. Babası yüzünden pek iyi bir psikolojisi yoktu ve çok yemek yiyemezdi. Ölmesine neden olduğu kadının kaderini yaşıyordu belki de. Kahir'in kafası çok karışıktı. Başka bir dert daha edindiğini düşündü ve kadını bir an önce kucağından bırakmak için sarayına gitmek istedi. 

Eylül saraya ulaştığında belli belirsiz uyandı ve Kahir ile bir kadının sessizce fısıldaşmasını duydu.

"Kadının hiçbir şeyden haberi olmadığını söylüyorsun ama buna rağmen boğazını kesip onu karantinadaki bir köye mi götürdün?!"

"Zaten koruma büyüsü yapmıştım... Ayrıca boğazını istemsizce kestim, çok sinirliydim. Hem hala doğruyu söyleyip söylemediğini bilemeyiz. Çok çabuk güvenme."

"Daha bensiz boyut değiştirdiğinden bahsetmiyorum bile onu daha sonra konuşacağız."

"Boyut değiştirmek senin katlanabileceğin bir şey değildi çünkü..."

Eylül çok geçmeden tekrar bayıldı. O günden sonra birkaç gün boyunca baygın kaldı, gözlerini bir kere bile açmadı. Sonunda gecenin karanlığında isteği dışı uyandığında ise yabancı bir odada yanındaki yabancının adım sesi geliyordu.




Her Şey Bitse BileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin