Bölüm 20

421 32 8
                                    

Bu geceyi unutmak istedi. Rüyasında olsaydı aynı kişiye sarılıp kollarında ağlamak çok normaldi. Ama şimdi onun varlığından hoşlanmayan Kahir'e sarılıp en zayıf halini ona göstermişti. Bakışlarını hatırlayınca ne kadar sinirli olduğu belliydi.

'Onun için çok basit olmalı.'

Ona ne kadar kolay yaklaşıp eline ve bileğine ve hatta dudaklarına ne kadar kolay dokunabiliyordu. Bu Eylül'ü hiç olmadığı kadar rahatsız etmişti. Onun için basit olan bu şeyler kendisinin kalbinin yerinden çıkacak kadar atmasına ve vücudunun her yerinin alev almasına neden oluyordu ama Kahir için hiçbir şeydi.

Eylül yattığı yerden doğruldu ve elleriyle az önceyi hatırlayan yüzünü kapattı.

'Aptal olmalıyım. Bir daha hiç uyumayacağım...'

Zaten uyku problemi çekiyordu ve uyuyamıyordu. Bugün ilk defa uyku tutmuştu ama onda da uyanıp rüyada olduğunu sanmıştı. Rüyasında Kahir'i gördüğü zamanlar rüyaları çok gerçekçi olduğu için uyku sersemi haliyle rüyayla gerçeği karıştırmıştı. 

Eylül uzun bir iç çekti ve üzerine bir ceket alıp balkona çıktı. Muhtemelen bu gece bir daha uyuyamayacaktı, dışarıyı seyretmek dışında yapabileceği hiçbir şey de yoktu. Hem düşünmesi gereken daha çok şey vardı. Kahir'in Eylül'ün odasına tek başına girecek kadar neyi onaylamak istediğini ve defter hakkında bir haber olup olmadığını merak etti.

'Zaman geçtikçe defterin işe yarayacağına olan umudum sönüyor.'

Çoktan bir gün geçmişti bile. Kahir'in iyi bir haber verebileceğini ümit etti ama ümit etmek onu daha fazla hayal kırıklığına uğratmaktan başka bir şey yapmazdı. İyi haber vermesinin imkanı yoktu. 

Ertesi gün Kahir Elif'e kitabı verdi ve kalan kısımları okuttu.

"Ne...?"

"Yani anneannen bir kehaneti önlemek için ölmek pahasına impulsa defteri yarattı ve onu Eylül'e verdi, öyle mi?"

"Evet..."

"Peki neden Eylül? Onun kehaneti önleyebileceğini nereden biliyor? Üstelik kehaneti önleyeyim derken bir virüsün çıkmasına sebep oldu. İnsanlar dışarıda virüsten dolayı çok acı çekiyor. Bu acı gördüğü kehanetten daha mı az yani?"

"Bilmiyorum Elif. Ama annem anneanneme her zaman güvenirdi. Ben de anneme."

"Anlıyorum, kesin konuşmak için zaten erken ama yine de mantıklı gelmiyor..."

Eğer yazanlar doğruysa Eylül kehaneti önleyecek ve günü kurtaracaktı. Ama Eylül kendiyle bile  baş edemeyen umutsuz biri gibi görünüyordu. Hatta Kahir onun kendisini öldürmesi için Kahir'e yalvardığını söylemişti. Elif, Eylül kendini gereksiz yere suçlu hissettiği için ona üzülse ve sempati duysa da öyle birinin insanları kurtarması mümkün görünmüyordu.

Ortamda Eylül gelene kadar sessizlik oldu. Kahir gergin hissediyordu. Umutsuzca beklediği şeyin doğru olmasını istiyordu. Defterin burada işe yaramayacağı belliydi, bu yüzden başka şansı yoktu. Kafasını kaldırdı ve yıllardır çalışmak için geldiği ve her karışını ezberlediği kütüphaneyi incelemeye koyuldu.

Oturdukları yerde birkaç masa ve sandalye vardı. Kitap okuyup çalışmalarını yapabilmek için koyulmuştu. Masaların baktığı yer ise tavana kadar uzanan kitaplıklar ve her birinin yanında duran merdivenlerdi. Kütüphane Kahir'in  odasından sonra malikanedeki en geniş odaydı. Geniş ve ferahtı. Annesi de kendisi de burada vakit geçirmeyi çok severdi. Hatta annesinin anısına o öldükten sonra buraya büyük bir portresini yaptırmıştı. Portre masada otururken görülebilecek şekilde konumlanmıştı.

Her Şey Bitse BileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin