1

20 1 0
                                    

🌻

Günlerden salı, aylardan temmuzdu. Kavurucu sıcaklar dışarıda mahalle maçı yapan çocuklar için pek sorun teşkil etmesede pastanede fırın sıcağı ile kasa başındaki Peyami için aynısı söylenemezdi.

Fakat şikayet dahi edemiyordu.

Edemezdi.

Hayatta hiç bir başarısı olmayanlar hiç bir şeyden şikayetçi olamazdı.

Derin bir nefes alarak saatlerdir oturduğu eski deri koltukta gerindi. Uzun boyu, geniş omuzları, kumral teni, gür saçları, orantılı yüzü ve yeşil gözleri ile çoğu kişinin "yakışıklı" diye tarif edeceği dış görünüşü bile aklamıyordu onu.

Annesinin kısır günündeki şişko Nebehat -o ve büyük ablası Esma ona böyle diyorlardı aralarında- her ekmek almaya geldiğinde ona acıyarak bakıyor, kendince hor görüyordu.

Peyami bilmiyordu fakat her kısır gününde annesi Neslihan'a "eh, iş yok güç yok. Zor tabi. Baba yanında çalışarak ev mi geçinir, hangi genç kız kabul eder sonuçta." adlı konuşmasını tüm mahalle kadınları önünde yapıyor ardından gıda mühendisi kızını övüyordu bıkmadan usanmadan.

Liseyi dahi zar zor bitiren Peyami bundan bir kaç sene önceki gibi değildi.

18 yaşında kimsenin yerinde tutamadığı, kanı deli akan Peyami Hüsrev gideli dört yıl olmuştu.

Üniversite okumaması şöyle dursun bazıları halen ona ayıplarcasına bakıyordu.

İçeri giren yaşlı bedene kaydı gözleri, samimiyetle gülümsedi ve saygı ile ayaklanıp poğaçalara ilerledi Peyami.

- Geç kaldın Basri dede.

İhtiyar adam beyaz sakallarını sıvazladı konuşmadan önce.

- İlaçlarım bitmiş, eczaneye uğramam gerekti Peyami.

Peynirli poğaçaları paketlerken duraksadı kısa bir süre. Ardından yalandan kızdı.

- Ben alırdım ya, neden haber etmedin ?!

Basri dede içtenlikle gülümsedi, severdi bu genç oğlanı fakat herkese karşı kibar olduğundan fark etmezdi Peyami.

- Daha düşmedik evladım, ben hala cephedeki kadar dinç hissediyorum kendimi.

Her sabah olduğu gibi sıcacık poğaçalarını alarak pastanenin karşısındaki evine dönmüştü. Peyami oturduğu yerden onun balkona çıkıp çay eşliğinde sessizce kahvaltı etmesini izledi, günleri böyle geçerken hep aynı şeyi düşünürdü. Henüz kırk yaşında eşini kaybeden bu adam neden ısrarla evlenmiyordu ki..

Sıkıntı ile radyoyu açtı sırf ses olsun diye. Ceylan'ın sesi etrafı sararken değiştirmek yerine düşündü sessizce. Acaba Mamudo kendisi olabilir miydi.. İç çekerek sarı toz bezini aldı ve tezgahın tozunu aldı sessizce.

Kurban gelir payın yoktur
Haftan yoktur ayın yoktur
Ankara da dayın yoktur
Mamudo kurban niye doğdun
Söyle yavrum niye doğdun

Eh, haksız da sayılmazdı. Bir an için kendi adını koydu Mamudo yerine.

- Kolay gelsin.

Duyduğu nahif ses tonu ile karşısındaki kıza baktı bir süre afallayarak. Buraya, bu minik mahalleye ait olmadığı o kadar belliydi ki. Üzerinde "ben pahalıyım" diye bağıran kıyafetleri, uçlarına doğru kıvrılmış kuaför yapımı saçları ve kucağındaki iki test kitabı ile. Zengin sarısı saç rengi de en büyük kanıtı niteliğindeydi.

- Sağ olun..

- Zeytinli poğaça alabilir miyim bir tane?

- Tabi. Vereyim hemen.

GÜNEBAKANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin