『two』

450 55 8
                                    


Stiles uykulu gözlerini kırpıştırarak açarken retinasını yakan parlak ışık karşısında gözlerini sıkıca geri kapatmak zorunda kalmıştı. Bir kaç saniye sonra gözlerini tekrar açtığında direkt olarak yüzüne vuran ışığa yavaş yavaş alışmaya başladığı için gözlerini aralamayı başarıp etrafa şaşkınlıkla bakındı. Burası onun odası değildi. Etrafa bakılırsa bir hastane odasındaydı fakat buraya nasıl geldiğini hatırlamıyordu.

Panikleyerek doğrulup beyaz çarşafları hızla geriye doğru ittirdi ve çıplak, dengesiz ayaklarına aldırış etmeden tökezleyerek kapıya doğru ilerlemeye başladı. Kapıyı aralayarak açtı ve hastane odasından çıkmadan önce boş koridora bakmak için başını hafifçe uzattı. Ardından vakit kaybetmeden koridorda bilinçsizce yürümeye başladı.

"Stiles?"

Genç çocuk arkasından gelen sesle omuzunun üzerinden beri kadına baktı. Tanıdık bir yüz görmesiyle rahatlamıştı. Derin bir nefes aldı ve gözlerini kısarak "Melissa?" diye fısıldadı.

Melissa'nın gözleri Stiles'ın panik dolu haline karşı şaşkınlıkla açılsada sıcak yüzüne yumuşacık bir gülümseme yerleştirdi. "Evet Stiles, benim." Kadın sakince konuşup Stiles'a yaklaştı ve koluna girerek tekrardan odaya ilerlemeye başladı. "İyi misin?"

Stiles, Melissa'nın peşinden sürüklenirken hala aklında olan soruyu kadına yöneltti. "Buraya ne zaman geldim?"

Melissa iç çekerek çocuğa baktı, eğer ne olduğunu hatırlamıyorsa durumu daha da kötüye gidiyor olmalıydı. Onu odasına doğru götürürken gülümseyerek cevapladı. "Önce odana dönelim. Babanı arayacağım ve sonra aklındaki her soruyu cevaplayacağım, tamam mı?"

-

"Stiles!"

Çocuk, babasının sesini duymasıyla önündeki tepside duran tatsız hastane yemeğine dik dik bakmayı bırakıp sesin geldiği yöne doğru kafasını çevirdi.

"Baba?"

Babası ona rahatlamış bir şekilde gülümsedi, ardından yanına ilerleyerek yatağının ufak bir köşesine oturduktan sonra Stiles'a baktı. Endişelendiği yüzünden açıkca gözüküyordu fakat belli etmemeye çalışıyordu. Çocuğun cildi doğal olmayan bir şekilde solgundu, gözleri koyu kırmızı torbalarla çevrelenmiş, donuk kahverengi saçları ise ince ve gevşekti. Babası onu böyle görmeye dayanamasada ellerini çocuğun saçlarında gezdirirken sordu.

"Nasıl hissediyorsun?"

Stiles, babasının tepkisinden dolayı korkusunu azda olsa gidermek adına burnunu kırıştırdı ve bakışlarını hastane kafeteryasının ona getirdiği iğrenç, yemek denen şeye çevirdi.

"Açım. Buranın yemekleri berbat."

Noah, uzun zamandır görmeyi özlediği Stiles benzeri davranış karşısında üzgün bir şekilde kıkırdadı.

"Scott gelirken sana bir şeyler alacak."

"Scott?" Stiles, hafifçe gülümseyerek hastane yatağında doğruldu. Scott ile eskisi kadar sık görüşmüyorlardı. Belki de hastalığı tüm sürünün arasındaki bu saçma sessizliği çözmeye yardımcı olurdu? Ardından uyandığından beri cevabını alamadığı soru için meraklı gözleri Melissa'ya doğru döndü.

"Buraya neden geldiğimi hâlâ hatırlamıyorum"

Melissa iç çekerek Stiles'a baktı. "Baban eve geldiğinde seni baygın bir şekilde bulmuş. Kafanın yanında ufak bir şişlik var. Muhtemelen kafanı bir yere çarptın ama önemli bir şey olmamasına rağmen günlerdir uyumadığın için bir anda yere yığıldın."

"Anladım" Stiles sessizce mırıldandı. Tamamen dinlenmiş hissetmiyordu ama en azından biraz uyumasına vesile olmuştu. "Nereye çarptığımı hatırlamıyorum... Veya ne zaman kalktığımı" diye hafifçe gülerek söyledikten sonra yanında oturan babasına döndü. "Ama iyiyim, biraz dinlendim."

Noah, dudaklarını birbirine bastırarak gülümsedi ve ellerini Stiles'ın saçlarından çekti. "Pekala, maalesef çok uzun süre kalamayacağım. Hâlâ vardiyam ve kimse benim yerime bakamaz. Özür dilerim... Ama arkadaşların geleceklerini söyledi. Akşam gelir ve seni eve götürürüm." diye söyledi.

Stiles babasının durumunu bildiğinden dolayı sadece kafasını sallamakla yetindi "Önemli değil, görüşürüz baba."

"Görüşürüz evlat." Noah yatağın ucundan kalkarak hiç istememesine rağmen mecburen odadan çıktı.

Yaklaşık beş dakika sonra çarpık çeneli çocuk, emin olmayan bir gülümsemeyle odaya girmişti. "Hey, Stiles..." Selamının hemen ardından elinde tuttuğu plastik poşeti havaya kaldırarak yataktaki çocuğa gösterdi. "Sana en sevdiğin lokantadan kıvırcık patates kızartması getirdim. Bir de çizburger ve en sevdiğin milkshake."

"Beni bu iğrenç yemekleri yemekten kurtardın"

Scott, hafifçe gülerek çizburgerleri ve kıvırcık patates kızartmalarını Stiles'ın yatağının yanındaki komodinin üzerine koydu ve iki çocuk, birlikte geçirdikleri yıllar boyunca olduğu gibi yiyecekleri mideye indirmeye başladılar.

"Neden girmiyorlar?" Stiles, ağızındaki patatesleri çiğnerken camın arkasından gözüken bir kaç arkadaşını işaret ederek konuştu.

Scott bu soru karşısında duraksadı ve Stiles'ın yüzüne bakmadan önce yemeğini yuttu. "Bunaltmak istemediler... Ama istersen çağırabiliriz"

Stiles iç geçirdi, önündeki yemeği bırakarak doğrudan Scott'a baktı. "Hasta olmaktan bıktım, uyanmaktan ve hangi cehennemde olduğumu bilmemekten bıktım, uyanık olmaktan bıktım. Bu yüzden en azından siz bana hasta muamelesi yapmazsanız bu daha iyi hissetmeme yardımcı olur."

"Stiles-" Bunları Stiles'dan duymak Scott'ın yüzünün asılmasına neden olmuştu. Bir şey diyemeden kafasını onaylarcasına salladı ve diğerlerini çağırmak için ayağa kalkıp kapıya yöneldi.

Stiles, vücudundaki ağırlık yüzünden yatağa geri uzanırken kapıdan arkadaşlarının girmesini izledi. Lydia, Allison, Isaac ve Liam odaya yavaşça toplanmıştı.

Kimse bir şey demeye cesaret edemezken Liam'ın patavatsızca "Tam bir ölü gibisin" diye ortaya atlaması odadaki sessizliği bozup herkesin gülmesini sağlamıştı. Aralarındaki sohbet yavaşça dönmeye başlamışken Stiles'ın gözleri hâlâ kapıya bakıyordu. Derek ile son konuşmasının ardından bir hafta geçmişti. Eğer onun için endişeliyse neden yanında değildi?

Sterek | You Keep Pushing Me Away [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin